ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : /
Okunma Sayısı: 2369
Yazar: Yavuz BAHADIROĞLU
PÂDİŞÂHLAR NEDEN TÜRK KIZLARIYLA EVLENMEZLERDİ?
 
 

Kimi padişahlara içki içiriyor, kimi “delilik” izâfe ediyor, kimi “Türk Milleti’ne ihânet”le suçluyor, kimi de yabancı kadınlarla evlendikleri için suçluyor...
Neymiş, biliyor musunuz? “Osmanlı padişahları yabancı kadın almak sûretiyle Türk Devletinin yapısını bozmuşlar.”mış...
Bir kere bu mümkün değil; çünkü o târihte ortada bir “Türk Devleti” yoktur. Türklerin kurduğu çok uluslu bir imparatorluk vardır. Buna “Osmanlı Devleti=İmparatorluğu” denmektedir... (Büyüklüğünü ve gücünü vurgulamak için “imparatorluk” diyorum, yoksa Osmanlı, hiçbir zaman, “imparatorluk” kelimesinin içerdiği “emperyalist” amaçlar taşımamıştır).
Devletin yapısı etnik (ırkî) esâsa göre değil, din esasına göre oluşmuştur. (Türkiye Cumhûriyeti de bu bakış açısını benimsediği içindir ki, Lozan görüşmelerinde “azınlık” târifinin etnik esâsa göre değil, dînî esasa göre şekillenmesini istemiş ve târife göre Hıristiyan, Yahûdî ve sâir gayr-i müslim unsurlar “azınlık” sayılırken, Kürt, Lâz, Çerkez, Abaza, Arnavut vs. gibi unsurlar “devletin asıl sâhipleri” sayılmıştır.)
Ancak başka dinlere ve mensuplarına son derece tolerans gösteren bir dînî anlayış benimsenmiştir. Başka dinlerin mensupları ne horlanmıştır, ne dışlanmıştır, ne de kınanmıştır; hattâ inançlarını daha dinamik yaşayabilecekleri imkânlar verilmek sûretiyle daha mutlu olmaları sağlanmıştır.
Zâten Osmanlı Devleti’ni, yaşadığı çağın ötesine taşıyıp târih içinde yıldızlaştıran şey, “öteki”ne (öteki dinlere, öteki dillere, öteki ırklara, öteki kıyâfetlere ve tüm farklılıklara) karşı gösterdiği bu anlayışıdır.
Bu anlayış sâyesinde, Osmanlı Devleti, oldukça uzun sayılabilecek bir süre zirvede kalabilmiş, dünyânın câzibe merkezi hâline gelebilmiştir.

Bu kimliğinden uzaklaşmaya başladığında ise, çöküş süreci başlamıştır: Buna târih şâhittir.
Böyle bir yapı içinde, dînin belirleyici olması kaçınılmazdır. Nitekim de öyle olmuş; ister atadan kalma, isterse sonradan olsun, her “Müslüman” devletin sâhibi sayılmış ve yüreklerle birlikte tüm makamlar ona açılmıştır.
Şöyle de denilebilir: Osmanlı’nın yapısı etnisiteye (ırk kalıplarına) değil, dîne dayandığı için, her alanda din belirleyici temel öğe olmuştur. Tabiatıyla, insanlar, milliyetlerine göre değil, dinlerine ve tabiî ki liyâkatlerine göre değerlendirilmiş; önceden hangi dinden olduğuna bakılmaksızın, Müslüman olan herkes, daha önceki tüm Müslümanlarla eşit haklar kazanmıştır.
Bu hüküm pâdişâh eşlerini ve annelerini de kapsamaktadır...
Hz. Ömer, “Biz, zelil, aşağı kimselerdik. Allahu Teâlâ, bizleri Müslüman yapmakla şereflendirdi.” buyuruyor.
Unutmayalım ki, başlangıçta hiç kimse Müslüman değildi; bugün çok büyük hürmet gösterdiğimiz, İslâm târihinin temelini teşkil eden isimler, sonradan îmân edip Müslüman olmuş isimlerdir...
Yâni, Müslüman anne-babadan doğmamak bir “kusur gibi” algılanmamalıdır. Böyle algılamak hem İslâm’a, hem insanlık onuruna aykırı düşer.
Kaldı ki, pâdişâhlar, annelerinin arzusu ve Şeyhülislâm'ın onayı ile eşlerini seçerlerdi. Seçilen kadının inancı ve ahlâkı konusunda en küçük bir tereddüt olsaydı, kılı kırk yaran ve yeri geldiğinde pâdişâhı bile azarlayan Osmanlı ulemâsı, mümkün değil, böyle bir şeye izin vermezlerdi.
Bu yüzden, pâdişâh annelerinin önceki dinlerini ve milliyetlerini dikkate vermek sûretiyle onları ve pâdişâhları aşağılamak, hattâ daha ileri giderek onları “Türk milletinin yapısını bozmak”la suçlamak, akla ziyan bir yaklaşımdır! Böyle bir yaklaşım asla iyi niyetle bağdaşmaz!
Çünkü Osmanlı’nın “ortak payda”sı İslâm’dır. Osmanlı anlayışında, “yabancı” demek, “gayr-i müslim” demektir...
Pâdişâh anneleri küçük yaşta saraya alınıp Müslüman inancına ve Türk törelerine göre yetiştirilen “câriye”ler arasından seçildiği için, onları “yabancı” saymak imkânsızdır.
Kaldı ki, onlar ne olursa olsun, çocukları hepimiz kadar “Müslüman”, hepimiz kadar “Türk” doğmuş, yaşamış ve ölmüşlerdir.
“Türk” kimliklerini ikide bir vurgulamamaları İmparatorluğun diğer birimlerini incitmemeyle ilgili bir husustur, yoksa milliyetini “inkâr” ya da milliyetinden dolayı “utanma” söz konusu olamaz...

Zîrâ hiçbirimiz kendi milletimizi ve milliyetimizi seçmedik. Mensûbiyetimiz Allah’ın bir takdîridir. Bunun için övünmek ya da bundan dolayı dövünmek gereksizdir.
Ayrıca, pâdişâhların Türk kızlarıyla evlenmemelerinin bir sebebi de, Anadolu’da yeni hânedanlar inşâ etmemektir. Pâdişâhlar Türk kızı alsalardı, Anadolu’nun dört yanı “pâdişâhların akrabâları"yla dolar, bunlardan bazıları, tıpkı Avrupa aristokratlarının yaptığı gibi, saraya dayanarak halka zulmedebilirlerdi.
Pâdişâhlar, kendilerine eş olarak “meçhul kızlar” seçmek sûretiyle, Anadolu halkını aristokrat baskısından korumuşlardır.
İşin aslını-faslını bilmeden esip savurmak, bir câhillik göstergesidir.
Yarın farklı bir boyutuyla konuya devâm ederiz inşallah.

Yazar: Yavuz BAHADIROĞLU
10-08-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
PÂDİŞÂHLAR NEDEN TÜRK KIZLARIYLA EVLENMEZLERDİ?
Online Kişi: 7
Bu Gün: 26 || Bu Ay: 2.585 || Toplam Ziyaretçi: 2.231.039 || Toplam Tıklanma: 52.260.781