ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 5158
Yazar: Sibel Eraslan
BABANIZIN UYKUSU GELDİĞİNDE...

Babanızın uykusu gelmiş… İpincecik de olsa yaprak gibi bir şey de olabilir, çekiverin üzerine, böyle ılık bir elham, böyle kısa bir sübhaneke veyahut çocukluğunuzdan kalma “yattım Allah kaldır beni/rahmetine daldır beni” tekerlemesi gibi, ince bir hırka ya da çok yıkanmaktan seyrelmiş bir yemeni bile olabilir. Gözleriniz olabilir. Avuçlarınız. Bir dua ile bir iyi temenni ile bir hayırlı dilek ile, masal ve düşlerle, içinizde hep parlak olarak asılı kalmış çocukluk fotoğraflarının inci dişli tebessümüyle… Örtün onu. Babanızın uykusu geldiğinde, örtün, saklayın onu, kimseciklere vermeyin. Çünkü bilin ki babaların kalbi yorgundur…

Hep hayalini kurduğum bir yerden bakıyorum şehre. Siyami Ersek Hastanesi’nin dev bir trolü andıran on altı katlı Kule Binasında, babamın baş ucundan bakıyorum şehre. Şehir küçük. Tarih masal. Herkes iyi olsun istiyorum. Sarayburnu Selimiye’ye değecek kadar yakın ve tutkuyla bağlıymış meğer Harem’e , elmaslarla zehirlerin ifritlerle ebrarın kolkola uyuduğu işte Topkapı Sarayı. İçinde kısılmış binbir ukdeyle Ayasofya ve işte bir balgömecini andıran Sultanahmet, gecenin içinde birer romantik mum gibi yandıkları bu hayal perdesinde, uyuyup da uyanması için tüm kalbimle kalbine dua ettiğim babamın yanında, ne kadar da sönük kalıyorlar… Mühendis Mektebi, Tıbbiye Okulu, Askeri Kışlası ile koca Haydarpaşa, avuçlarımın içinde işte… Yüksekten ve uzaktan bakınca her şey küçülüyor. Oysa ben hep buradan bakmayı hayal etmiştim bu şehre… Ayın ondördüyle parlattığı çehresi, ve o çehreden şehrin başına ta sehere dek dökülecek rahmetin ulu simyası, ay tozu, peri kanatları, çiçekler ve taç yaprakları… Hiç birinin esiri değilim bu gece. Çünkü babamın uykusu gelmiş… Kalbi yorgundur hiç ilişmeyin…

Tam ona çay kaşığının ucuyla su verirken söyleyiveriyor: “Hakkını helal et kızım” diye… Sanki tam 43 yıldır bu anı bekliyormuş, bu cümle için 43 yıldır prova yapıyormuş gibi, hiç teklemeden çıkınca içinden bu cümle… Ateşin içine yuvarlandığımın resmi olup çıkıyor. Ne kadar resmim varsa dünyada, yanıp kavruluyor o anda. Ama garip bir ateştir bu, size tam olarak anlatamam nasıl olduğunu. O ateşin içinden serin gölgeli bir bahçeye geçiveriyoruz babamla. Hazreti İbrahim’i yakmadığı anlatılan bir ateş kıssası vardır ya, işte öyle, bir odadan diğerine geçer gibi… O zaman fark ediyorum ki; her babanın gönlünde ateşi gül bahçesine çevirecek bir sır saklıymış…

Onu uyuttular. Sonra da kalbini açıp içine baktılar. Neyi görüp neyi görmediklerini bilmiyorum. Ama orada beni gördüklerine eminim. Evlatta babanın sırrı saklıdır der büyükler. Sırrımızı ifşa ettiler. Ellerime her değdikçe gözlerim, irkilerek fark ediyorum ki onlar babamın elleriymiş… Serum şişesini tutarken, sedyeyi kavrarken, röntgenlere bakarken, ettehiyatüyü okurken, herkes uyuduktan sonra yazı yazarken, kendi ellerimde babamın ellerini görmek… Babamın kalbinden ifşa olan bir sırrı tutamamak gibi…

Hastanenin en tepesinde göklere uzanan bir rüzgar gülü olduğunu söylesem bana inanır mısınız? Meleklerin kanat sesleri, hışırtılar halinde yükselen dua nefesleri, her yıldızın bir kader ipliği ile yeryüzüne bağlandığının bilgisi ile kimbilir kaç yaş daha büyüdüm bu hastanede…

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Sibel Eraslan
20-01-11
E mail: edebistan.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BABANIZIN UYKUSU GELDİĞİNDE...
Online Kişi: 22
Bu Gün: 198 || Bu Ay: 7.241 || Toplam Ziyaretçi: 2.239.097 || Toplam Tıklanma: 52.333.225