ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 3461
Yazar: M. Şevket Eygi
SEN HANGİSİSİN?

PARAGRAFLAR

O gün karnın çok aç, cebinde de paran var. Bir esnaf lokantasına gidip bol tereyağlı nefis bir İskender kebabı yemek istiyor canın. Lokantaya gidiyorsun, boş masa yok. Bir masada iki kişi yemek yiyor. Afiyet olsun diyerek, o masaya oturuyorsun. Göz ucuyla bakıyorsun, kuru fasulye ve pilav yiyorlar. Düşünüyorsun, onların mütevazı yemeklerinin yanında lüks sayılabilecek İskender kebabı yemeyi uygun görmüyorsun. Tereyağlı lüks İskender kebabından vaz geçiyorsun ve Patlıcan musakkası yiyorsun.

Tanıdıklarından birisiyle aranız açık. Üç senedir pek konuşup görüşmüyorsunuz. Bu dargınlıkta kabahatli kim? Sizce onun hatası büyük... Duyuyorsunuz ki, onun başına bir felâket, büyük bir sıkıntı gelmiş, hemen koşup gidiyorsunuz, aranızda hiçbir şey yokmuş gibi onu teselli ediyorsunuz, ona yardımcı oluyorsunuz, ona destek veriyorsunuz.

Bahçedeki ağaçtan tırmanarak balkonunuza çıkan kedi sizi çok rahatsız ediyor. Miyavlayıp duruyor. Zaten başınız ağrıyor, bir de kedinin verdiği rahatsızlık... Dışarıya atmak istiyorsunuz ama hayvan aç, önce şunun karnını doyurayım, ondan sonra kapı önüne koyayım diyorsunuz. Küçük bir tabakla süt veya kedi maması veriyorsunuz. Tekir karnını doyuruyor ve sonra dışarıya koyuyorsunuz.

Sizin şu âdetinize ve ahlâkınıza hayranım: Prensip edinmişsiniz. Haftada bir gün üç fakiri yemeğe götürüyorsunuz. Pek pahalı bir lokanta değil, değil ama yemekleri güzel. Fedakârlık ediyorsunuz, onlara çorba, pilav üstü döner ve tatlı ikram ediyorsunuz. Üstüne de çay... Sizi tebrik ederim, güzel bir ticaret yaptınız.

Üşenmediniz mahalle muhtarına gittiniz ve mahallenin en fakir, en bîçare, en muhtaç şahsını veya ailesini öğrendiniz, adresini aldınız. Sonra toptan fiyatına perakende satış yapan bir marketten iki torba erzak aldınız. Fakirin adresini buldunuz, erzakı verdiniz, ayrıca bir zarf içinde de 25 lira... Öyle ya, tüp gazı bitmiştir, yemek veya çay pişirecek ateşi olmayabilir... Yine güzel bir ticaret, siz akıllı bir Müslümansınız, hezar ahsente size.

Artık gürültüden, patırtıdan, insanlardan bıktınız. Tenha bir yere çekilmek istiyorsunuz. Tası tarağı topluyorsunuz, nakl-i hane ediyorsunuz. Şu inceliğe de dikkat buyuruyorsunuz: Halk ile ihtilatı kesmek, inzivaya çekilmek niyetiniz şöyledir: Halkın şerrinden kurtulmak için değil, halkı kendi şerrimden masun ve azad kılmak için uzlete çekiliyorum...

Liseye giden 17 yaşındaki oğlun maşaallah tam bir küçük beyefendi... Kılığı kıyafeti düzgün, gömleğinin üst düğmesi ilikli, kravatı yerli yerinde, büyükleriyle konuşurken ceketinin düğmelerini ilikliyor, terbiyeli, görgülü, nazik, kibar... Büyüklere önce selamı o veriyor, çünkü biliyor ki, İslam terbiyesinde selamı önce küçük verir. Selamdan sonra büyüğe "Nasılsınız efendim?" diye sormaz. Çünkü hâl hatır sormakta öncelik büyüğe aittir. Oğlunuz terbiyeli ve şehir görgüsüne sahip olduğu için yer gösterilmeden oturmuyor. Büyüklerinin yanında aklına geleni söylemiyor, herkesin takdirini kazanıyor... Muhterem babası sizi candan tebrik ediyorum...

Birkaç hafta önce vefat eden dedenizden size el yazması, tezhipli, antika ciltli bir Mushaf-ı Şerif miras kaldı. Bakalım ne yapacaksınız?

Ya hemen sahaf sahaf, antikacı antikacı dolaşarak bu dede yadigârı Kur'an-ı Kerimi paraya çevirmeye kalkacaksınız.

Ya bu merhum dedemden bana yadigârdır ona da büyük dedelerimden intikal etmiştir. Böyle bir aile hatırasını satmayı aklımın köşesinden geçirmem diyerek onu evinizin başköşesinde kemal-i ihtiramla saklayacaksınız.

Birinci şıkta yazıklar olsun size, ikinci şıkta aferin size...

Servetiniz var, lüks ve pahalı bir araba alabilirsiniz ama almıyorsunuz. İhtiyacınız olan oto nasıl bir vasıtadır? Piyasada 30 bin liraya sağlam, güvenilir yeni arabalar var. İsterseniz böyle bir arabayla basar gaza, Ankara'ya da gidip gelebilirsiniz. Siz böyle bir otomobil alıyorsunuz... Tabiî bu arabanın konforu, şatafatı o kadar yüksek değil. Değil ama işinizi pekâlâ görüyor. Böyle bir otomobil alırsanız lükse kaçmamış, israf etmemiş, şatafata düşmemiş olursunuz ki, bu övgüye değer bir fazilettir. Aksi şıkkı düşünelim: Nefsinize, hevanıza, gurur ve kibrinize kapıldınız, 100 bin liralık gösterişli ve lüks bir araba aldınız. Çok yakıt yakıyor, vergisi fazla, tamir ve bakımı külfetli. Hizmet bakımından 30 bin liralık arabayla arasında bir fark yok. Bu ikinci şıkkı tercih ederseniz size vah vah derim. Sırat köprüsünden lüks ve israflı bir otomobille geçebileceğinizi mi sanıyorsunuz?

Bir pazara gittiniz, bakışları kederli, rengi soluk, elbisesi eski bir kadıncağız, elle örülmüş yün çorapları satıyor. Pek ilgilenen yok. Sizin de çoraba ihtiyacınız yok. Önünden geçip gidiyorsunuz. Sonra içinizden bir ses "Dön ve o kadından iki çift çorap al" diyor. Bu sesi dinliyorsunuz, geriye dönüyorsunuz, kadından alışveriş yapıyorsunuz. Zavallı seviniyor. Çok karlı bir alışveriş yaptınız... Çorapları güle güle giyiniz, onlar sizin sadece ayaklarınızı değil, yüreğinizi de ısıtacaktır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: M. Şevket Eygi
16-02-11
E mail: milligazete.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
SEN HANGİSİSİN?
Online Kişi: 16
Bu Gün: 252 || Bu Ay: 8.822 || Toplam Ziyaretçi: 2.242.011 || Toplam Tıklanma: 52.369.334