ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / ÇARPIK VAZİYETLER
Okunma Sayısı: 3471
Yazar: Enes Günaslan
ÜMMET BİLİNCİ FUTBOLLA MI DİRİLECEK?

Dualarımız futbolla!

İnsan bu! Kendisinde oluşan yığılmaları, sürekli boşaltma ihtiyacı duyan varlık. İlk toplumlardan bu yana, bireyin dışa vuracağı eylemlerle toplumun istemleri arasında bir uyum sağlamanın formülleri aranmıştır hep. İlk toplumlarda toplumsal dengenin sağlanmasında seçkin ve karizmatik olma önemli bir faktör olarak işlev görür. Şaman denilen ya da politik lider olarak kabul edilen kişilerin şahsında, bir kitlenin teskin bulabilmesi söz konusu olmuştur genelde. Bu toplumlarda doğal olarak sağlanan bir denge vardır. Toplumda kabul gören mevcut normlara ya da uygulamalara karşı ancak bireysel türden başkaldırılar olur ve bu tür tepkiler de taraf bulamamanın yalnızlığını yaşayarak sesi sedası kesilir duruma gelir. Başlıkla daha sıkı bir bağ yakalamak için, temel dayanaklar bulmak için biraz geriye gidelim.

Toplumsal denge futbolla sağlanıyor

Şehir devletlerinin ortaya çıkması, bir takım kurumların oluşmasını beraberinde getirmiştir. Mesela kölelik kurumsallaşmasını, site devletlerinin oluşumuna borçludur. Şehirler, ortaya çıkan sorunları, daha çok kurumlar oluşturarak çözme yoluna gitmişlerdir. Toplumların büyümesiyle, denge sorunu yeni boyutlar kazanıyor ve daha geniş çözüm arayışları başlıyor. Mesela Roma döneminde, imparatorluğun güdümüne giren Hıristiyanlık, baş kaldırıcı ruhunu kaybederek bireyleri, manastırlarda etkisiz hale getiren öğretilere yönelmiştir. Yani mistisizmin kökenini,  o dönem insanlarının iç dünyasında oluşan bir talep yerine, Roma yöneticilerinin bu yöndeki çabalarında aramamız gerekir. Egemen güçler üzerinde etkisi olması beklenen bireyler, zararsız kitlelere dönüştürülmüş oldu. Maksat hâsıl oldu. Artık tıpkı mistisizm de olduğu gibi toplumsal denge, kitlesel  motivasyonun sağlanabildiği projelerle (futbol en etkili olanı) sağlanıyor.

Sanayileşme kitlelere başkaldırtıyor

Kitlelerden gelecek tepkilerin dinamizmine bakacak olursak, sanayileşme dönemine kadar farklı toplumsal mekanizmalarla oluşması  muhtemel  tepkiler bir tehlike oluşmadan engellenmiştir. Kitlelerin kendi idari yapı ve işleyişlerine toplu olarak başkaldırmaları sanayileşmeyle birlikte görülmüştür. Sanayi devrimi bunun göstergesidir. İlk toplumlarda ise başkaldırılar, genellikle bir peygamber  ve onun birkaç  arkadaşı ya da küçük muhalif gruplarla başlamış tepki ya da reaksiyonlardır. Sanayileşmeyle birlikte toplumlar atomize edilerek birer kitle yığınına dönüşmüşlerdir.

Üretim amaçlarını kaybeden köylü halk kesimi, yavaş  yavaş şehirlerin kenar mahallelerinde iskân edilmeye başlandı. Gelişen toplumun üretim mekanizmasının bir parçası oldu bu insanlar. Emeğini satmak zorunda bırakıldılar. Patronlar, asgari ücretlerle insanları, kadın çocuk demeden günde on altı saat çalıştırarak köleleştirdiler. Bu zor koşullar, halkın kitleler halinde tepkisine yol açıyordu.

İsyanı bastırma formülü: futbol

İş, para ve iktidar mekanizmaları da bu tepkileri yok edecek yatıştırıcı formüller üretmeye başladılar. Sportif faaliyetlerin işleyiş biçiminin çekirdeği bu dönemde atılmış oldu. Daha çok seyirci toplayan uzmanlık alanları aranarak futbollun temeli atıldı. Bir karşılaşmayı milyonlarca insan büyük bir ilgiyle izleyebiliyor hem de saatlerce. Gazete ve TV yayınlarında ciddi bir oran, spor ve futbola ayrılıyor. Kitleleşen halkın dikkatleri bu sportif yöntemlerle dağıtılabiliyor. Enerjileri ve psikolojik gerilimleri yok edilerek tepkisizleştiriliyor. Bir futbol karşılaşmasında yerinden zıplayarak havalara uçan, sokaklara taşarak iddia, toto, loto salonlarında mesai harcayarak tüm gerilimini boşaltan bireyden, hangi başkaldırının, hangi fikri, ideolojik ya da fiili bir tepkinin dinamizmini bekleyebilirsiniz.

Kafalardaki inanç, kuram ve sendromların yerini spor ve futbola ait öğeler doldurdu. Egemen yapı ve ideolojiler karşısında yumruğunu sallayan birey, bu kez arkasında yürüyüp dualar ettiği takımın galip gelmesi için sallamaya başladı yumruğunu. Sporun hemen hemen tüm branşlarında öncülük eden Batı, uluslararası spor platformlarında kitleleri peşinden sürüklüyor.

Sporun arkasında "iktidar" var

Öte taraftan kapitalist üretici için ciddi bir sektör daha ortaya çıkmış oldu. Spordan büyük  kazançlar elde edilir hale geldi. Üretici kesimin bunca gözünü kamaştırmasına rağmen, sporun arkasında duran en önemli kesimin  her zaman iktidar sahipleri olduğunu söylemek durumundayız. Dünyada, kimliği ne olursa olsun sporun arkasında durmayan iktidar yoktur.

Modern hayat, toplumu dönüştürmek için önce kitleleştirmek durumundadır. Oysa İslam, kitleden değil bireyden işe başlar. İslam bireyin kitleleşmesine müsade etmez. Sporun ve futbolun kurumsallaşması da kitleleştirmeyi beraberinde getirir. “Takım ruhu, taraftarlık” dediğimiz hadise kitleleşmenin edebi yönüdür. Ya da en masumane tabirle; farkında olmadığımız bir teslimiyettir. Var olan spor kulüpleri veyahut takımlar kendine has amblemleri, flamaları, marşları, finans kaynakları, (kitlelerin mabedi konumundaki) statları, eğitim kampları, bültenleri, medyaları, oyuncuları, yorumcuları, reklamcıları, lotoları, fanatikleri, holiganları vs. ile örgütlenmiş ideolojik yatıştırma formülleridir. Konuyla ilgili dikkat çeken bir yön daha var. Özellikle futbol bağlamında düşünecek olursak,  futbolun dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında değil de gelişmekte olan ya da gelişmemiş ikinci dünya ülkelerinde daha ön plana çıkarıldığını görüyoruz. Güney Amerika ülkeleri  Brezilya,  Arjantin sonrasında Güney Afrika, Türkiye gibi ülkeler de bunun örneği durumundadır.

Dindar camia sporla çok barışık

Spor birçok boyuttan analiz edilebilir. Mesela milli karşılaşmalar, toplumların şuur altında saklı duran ortak duyguları açığa çıkaran coşkun ve tahrik edici bir güçtür. Futbola sadece bir oyun gözüyle bakmak yanlıştır. Olay sosyolojik bir vakıadır. Son dönemde özellikle dindar camianın da futbolla arasındaki duygusal bağlar güçlenmektedir.

Birkaç futbolcu ve teknik direktör hakkında söylenen sözler bu bağları sağlamlaştırıyor. Mesela Hırvatistan maçında son saniyede gol atan Semih Şentürk’ün “Top önüme geldi, Allah’ın verdiği güçle vurdum” demesinden tutun da Volkan Demirel’in “70 milyonu bırakın tüm Müslümanlar bizim için dua ediyor” demesi,  Hakan Şükür, Ertuğrul Sağlam gibi isimlerin namazlı niyazlı insanlar olması, Cuma namazı kılan örnek futbolcuların olması vs. Dindar camianın genelinde bu sosyal vakıa karşısında gösterdiği muhalefeti sürdürenleri hayli azaltmıştır.

Halbuki, kitlelerin kontrolü noktasında ortaya çıkan vakıa, bu tarz duygusal tepkimeleri kaldıramayacak kadar ciddidir.

Galibiyet mi teslimiyet mi?

Mesela Türkiye’nin son dakikada Hırvatistan’ı yenmesi ya da başka bir egemen karşısında aldığı başarı, Arap ülkelerini, Malezya’yı, Mısır’ı, Afrika’yı, Endonezya’yı ayağa kaldırıyorsa, bu ülkelerin halklarını sokaklara döküyorsa, bunu ümmet bilinci diye değerlendirmek de yorumlamak da bir Müslüman zihin için aslında acziyettir. Bu tarz milli müsabakalar, derunumuzda saklı ümmet bilincini ortaya çıkarmıyor. Aksine bu bilincin yaratabileceği dinamizmi duygusal bir tepkimeyle etkisiz hale getiriyor. Var olan gerilimin yönünü ya da zeminini değiştiriyor. Dikkat etmemiz gerek: Tribünlerde oynanan galibiyetimizin değil, teslimiyetimizin maçı olabilir.

Enes Günaslan, futbolu seveceksen sev ama abartma demek istedi

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Enes Günaslan
08-03-11
E mail: dünyabizim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ÜMMET BİLİNCİ FUTBOLLA MI DİRİLECEK?
Online Kişi: 27
Bu Gün: 238 || Bu Ay: 6.794 || Toplam Ziyaretçi: 2.238.241 || Toplam Tıklanma: 52.322.304