ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 4754
Yazar: Muhammet Esiroğlu
KUŞATILMIŞ MÜSLÜMANLAR ve ÇIKIŞ YOLU

Müslümanlar üstünlüğünü ve azametini kaybedeli bir kuşatılmışlıkla karşı karşıyadır. Batının küçümseyici ve ötekileştirici tavrı Müslümanlar üzerinde bir baskı unsuru olarak durmaktadır.

Batı aydınlanmasının türettiği uygarlık düzeyi dünyaya ifsat etmek üzerine kuruludur. Batılılar, kendileri dışındaki her şeyi yok saymaya, aşağılamaya ve sindirmeye yönelik mütekebbir tavırlar sergilemektedirler. Dünyanın merkezine kendi uygarlıklarını konumlandırırken, “öteki”leştirdiklerini ilkellikle ve geri kalmışlıkla itham etmektedirler. Buna dayanarak diğer toplumları geliştirme ve medenileştirme görevini üstlenmişlerdir. Bu görevi en zalimane ve kanlı bir şekilde yerine getirmekten geri durmamışlardır.

Batı kendi içinde feodal yapısı ve ruhbanlık sınıfıyla hesaplaştıktan sonra dünyaya meydan okumaya başlamıştır. Bu meydan okuma önce savaş ve sömürgecilik faaliyetleri ile olmuşken daha sonra teknolojik gelişmesiyle, bilimsel bilgisiyle, kültür ve modernitesiyle topyekün bir meydan okumaya dönmüştür. Batılılar el attıkları her yerde etkinliklerini göstermişler ve sağladıkları etkinlik çerçevesinde “medenileştirme” bir anlamda batıya köleleştirme faaliyeti yürütmüşlerdir.

Batı (kendilerine göre) ilkel, geri kalmış bu toplumların değerler sistemini parçalamıştır. Buna karşın İslam toplumlarını tam anlamıyla dönüştürememiştir. Her ne kadar müslümanlar batının uygarlık taarruzuna karşı koyabilecek güce sahip olmasalar da, batının karşısında hala güçlü bir medeniyet olma iradesini muhafaza etmektedir. Bundan dolayı batının Müslümanların zihin kodlarına karşı başlattığı meydan okuma hala yoğunlaşarak devam etmektedir.

Müslümanlar öncelikle geri kalmışlık yaftası ile kuşatılmıştır. İslam terakkiye mani olduğu tezi zihinlere nakşedilmiştir. Belki de Müslümanlar on yıllar boyu İslam dininin gelişmenin önünde engel olup olmadığını tartışmışlardır. Aydınlarımız Müslümanların son üç asırda yaşadıkları medeniyet krizinden kurtulmak için değişik reçeteler sunmuşlardır. Bir kısım aydınlar dinin (sadece müslümanlık) gelişmeye mani olduğunu, olabildiğince bu dine mesafe koymamız gerektiği fikrini savunmuşlardır.

Bir kısım aydınlarımız ise gelişmenin önünde ki engelin dinin kendisinin değil, dinden uzaklaşmanın olduğunu ileri sürmüşlerdir. Fakat çözüm üretme noktasında batının bilgi ve teknolojisinin alınması sosyal yapı ve ahlakının ret edilmesi noktasından ileriye gidememişlerdir. Batının hazır olarak sunduğu bilgi ve teknolojiyi hemen kabullenen Müslüman aydınlar, yeni durum için nasıl bir sosyal yapı ve ahlaki sistem geliştireceğini hesap etmemişlerdir. Dolayısıyla batının iktisadi, ictimai ve ahlaki baskısı Müslümanlar üzerinde kuşatıcı bir etki bırakmıştır.

Müslümanların yaşadığı kavramsal kargaşa medeniyet krizinin aşılmasını geciktirmektedir. Batının ürettiği kavramların cazibesine kapılan Müslüman aydınların bu kavramlar ışığında sunduğu reçeteler ile müslümanlık mayası bir türlü uyuşmamıştır. Çünkü Müslümanlığın sahip olduğu bütün kavramların dayanağı vahiydir. Vahiy eksenli bir medeniyetin mensupları olarak bizlerin, batının türettiği tanrı ile savaşı göze alan kavramlar ile uzlaşması ve bunları özümsemesi imkansızdır. Bundan dolayı öze dönüş ile özden kopuş arasında kaldığımızdan ayakları yere basan, köklerini kendi zihin kodlarımızdan alan vahiy kaynaklı reçeteler öne sürememekteyiz. Bu şekildeki çabalar söz konusu olsa bile, batının kuşatıcı kavramları etkisi altında buna fazla itibar etmemekteyiz.

Bir içe kapanıklık yaşamaktayız. Batının saldırılarına karşı savunma refleksleri geliştirmekten öte bir anlam ifade etmeyen fikirler üretmekteyiz. Batının yükselen teknolojik ve bilimsel gelişmesine karşı kendi medeniyet birikimimize dönük fikir üretemeyişimiz bizi aşağılık kompleksine sokmuştur. Kendi tezlerimizi ileri süremedik, sadece batıya karşı bir hayranlık ya da nefret beslemekle yetindik. Hayranlık içerisinde sunduğumuz çözüm önerileri bizi batının tahakkümüne götürmüştür. Düşünce yapımız batının modern zihniyeti kıskacında sekülerleşmiştir. Topla tüfekle bu medeniyetin ışığını söndüremeyeceğini anlayan batılılar, zihin dünyamızı işgal ederek bizi dönüştürme gayretine girdiler. Büyük ölçüde başarılı da oldular. Sahip olduğumuz yeni kavramlar bize yeni kurumları dayatmıştır. Kendi fikri alt yapımız olmadığından, yeni kurumlarımız, yeni kavramlarımızın sahibi batıdan aynısıyla ithal edilmiştir.

Nefret içerisinde sunduğumuz çözüm önerilerimiz de batının kavramlarına karşı alternatif bulma gayretinden başka bir şey değildi. Batının büyülü kavramlarını alıp kendi çapımızda ürettiğimiz kavramlarla benzeştirme gayretleri sonucunda kökten kopma başlamıştır. Ortaya demokrasiyi, laikliği, liberalizmi, sosyalizmi İslami esaslarla açıklamaya çalışan fikirler üretilmeye başlandı. Bu tür batının düşünce dünyasından türemiş kavramların İslam ile ortak noktasını bulma çabaları yabancılaşmanın bir sonucudur. İslam zaten bir bütün olarak insan fıtratına en uygun olan yaşam biçimini sunar. Bunun dışında sistemler aramak, diğer sistemlerin İslama uygun olup olmadığı üzerine kafa yormak abesle iştigal etmektir.

Bize düşen önce sorunu kökten tespit etmektir. Modern dünyanın ürettiği sorunları açıklama telaşı ile enerjimizi tüketmemeliyiz. Modernizmin insanlığı getirdiği çıkmaz sokağa kapı aralama gayreti bize herhangi bir çözüm olmayacaktır. Zira bu tür çabaların bizi götüreceği nokta, medeniyet birikimimizi yozlaşması ve ileriki aşamada inkarıdır. Bu tür sorunların nedenleri üzerine eğilmeliyiz. Önce nedenlerini ortadan kaldırmak için fikri altyapımızı hazırlamalıyız. Kendimize referans kabul ettiğimiz batı medeniyetinin temel taşlarını sorgulamalıyız. Modern dünyanın üzerine bina edildiği değerler sistemini tartışmaya açtığımızda kendimize olan güvenimizi de kazanacağımız kesindir. Nedenlerin ortadan kalkması, sonuçları da ortadan kaldıracağından çağımızın çözümsüz bekleyen sorunları ortadan kalkmış olacaktır.

Bu aşamadan sonra kendi değer yargılarımızı mevcut konjonktürde nasıl ikame ettireceğimiz kalmaktadır. Modern dünyanın geride bırakacağı bilim, teknoloji, medya, savaş ve çatışma ortamı ile ahlaki, siyasi, iktisadi ve ictimai yapısı üzerine kendi medeniyet birikimimizi nasıl yerleştireceğiz? Bu süreci zamana yaymak gerekecektir. Çünkü bir gecede olabilecek bir hadise değildir. Dünyaya bakış açımızın değişmeye başlaması ile insana, tabiata, maddeye ve evrene bakış açımızda değişecektir. Yukarıda bize miras kalacak olan her şeyin temel belirleyicisi insandır. Dolayısıyla yeni inşa ettiğimiz insan her şeyin işlevini değiştirecektir. Bilim ve teknolojiyi insanın mülkünden çıkarıp Allah’ın nimeti olarak ele alırsak, bunlardan faydalanma biçimlerimiz de değişecektir.

Sorun akan suda değil, suyun yatağındadır. Suyun yatağını değiştirdiğimiz zaman su sel değil, nimet olur.

Anadolu Gençlik Dergisi, Mart 2011

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Muhammet Esiroğlu
02-04-11
E mail: cemaat.com
 
 
Yorumlar: 1
Ali Akdüz
Kuran meali
Tarih : 02-04-11

Sen ancak inananlara söz geçirebilirsin. İnkarcıların gidecekleri yer bellidir. O ne kötü bir yataktır. Zafer sonunda ALLAH'ın izniyle inanan ve bu uğurda çalışan Türk milletine nasip olacaktır.

 
KUŞATILMIŞ MÜSLÜMANLAR ve ÇIKIŞ YOLU
Online Kişi: 23
Bu Gün: 252 || Bu Ay: 6.808 || Toplam Ziyaretçi: 2.238.264 || Toplam Tıklanma: 52.322.553