ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 2439
Yazar: Prof. B. Gültekin Çetiner
AKADEMİSYENİN YABANCI DİL BELÂSI

Zaman zaman bazı meslektaşlardan akademik yükseltilmelerde dil konusuyla ilgili sorunları ele almamız yönünde talepler gelmekte.

Uluslararası Yükseköğretim Kongresinde (UYK2011) tanıştığımız çeşitli akademisyenlerden gelen istek ve verilen söz nedeniyle bu yazıda akademisyenlerin dil sınavlarıyla ilgili sorunlarına değinilmesine karar verildi.

Öncelikle bilim adamlarımızın konularındaki gelişmeleri takip edebilme, ürettikleri yeni bilgileri dergi, sempozyum ve konferans gibi yollarla tüm dünyadaki bilim adamlarıyla paylaşma ve tartışabilme ve böylece bilimsel bilgilerin teyit edilmesi adına geçerli bir yabancı dilde yetkinliklerin yararlı ve gerekli olduğuna inanıyoruz.

Bu yetkinliklerin kazandırılmasını teşvik için çeşitli tedbirler ve teşviklerin getirilmesinin de doğal olduğunu düşünüyoruz.

Ancak akademisyenlerin mesleki yükseltilmeleri amacıyla yabancı dil kriterinin uygulanması sırasında çeşitli ifrat ve tefritlerden kaçınma ve çok sayıda akademisyenin yaşadığı sorunları dile getirme arzusuyla konunun önem taşıdığına ve üzerinde düşünülmesi gerektiğine inanıyoruz.

Yukarıdaki sebeplerden akademik yükseltilmeyle ilgili olarak öğretim elemanlarının arzu ettikleri çeşitli kademelere başvuruda bulunabilmeleri için merkezi yabancı dil sınavlarında belli seviyelerde başarılı olmaları gerekliliği yönünde düzenlemeler bulunmakta.

Bu yükseltilmeler içinde de pek çok akademisyeni zorlayanların başında herhalde doçentlik gelmekte.

Doçentlik başvurusunda bulunmak isteyen bir akademisyenin 2547 sayılı Yükseköğretim kanununun 24. ve 65. maddeleri gereğince hazırlanan Üniversitelerarası Kurul yönetmeliği kapsamında Türkiye’de yükseköğretim kurumlarında dört yıllık lisans programında yabancı dil olarak öğretilen, kendi alanlarında akademik bakımdan ilerlemesini sağlayan ve uluslararası geçerliliği bulunan dillerden birini bildiğini, ÖSYM tarafından yapılan merkezi yabancı dil seviye belirleme sınavından en az altmışbeş puan alarak, belgelemesi gerekmekte.

Ayrıca anabilim veya bilim dalı belli bir dille ilgili olanlar, bu sınavı başka bir yabancı dilde vermek zorundalar.

Ancak belli bir yabancı dilde başarılı olma kriteri, yüksek lisans veya doktorasını yurt dışında tamamlayan akademisyenler için fazla sorun teşkil etmese de pek çok akademisyen nezdinde önemli bir takım sıkıntıları da beraberinde getirmekte.

Sorunu anlamak için ÖSYM sitesinden sayısal bilgilere hızlıca göz atmak yeterli. ÜDS ve KPDS 2011 İlkbahar dönemi İngilizce sınavındaki başarı ortalamalarına baktığımızda yaklaşık 41 gibi oldukça düşük bir rakam gözlemleniyor.

Ülkemizde yabancı dil öğretiminin ne kadar zayıf olduğu bilinmekte. 16 yıllık öğrenim hayatının neredeyse 12 yılında yabancı dil dersi alan ortalama bir üniversite mezununun bir yabancıyla karşılaştığında o yabancı dilde belli seviyede iletişimi sağlayamaması acaba kaç ülkede rastlanan bir durumdur?

Hele olayın bu boyutu dışında, her defasında yüz binlerce adayın aldığı sınavlarda başarı ortalamasının bu kadar düşük olmasının sebepleri arasında sınavın ölçebilirliği yönünde ciddi eleştiriler yapılmaktaysa.

Örneğin; bir önceki ÜDS sınavında 80 üzerinde sonuç almış bir adayın puanını yükseltmek için girdiği bir sonraki sınavda kasdi olarak yapmadıysa veya rahatsızlanmamışsa 50’nin altında not alması nasıl izah edilebilir?

Yabancı dil sınavlarıyla ilgili en büyük eleştiri ise daha büyük bir temele dayanmakta. Bazı akademisyenler doçentliğe başvuru şartları arasında yabancı dilin olmazsa olmaz koşullardan sayılmasının ne kadar doğru olduğunu sorgulamakta.

Japonya gibi bazı ülkelerde üniversitelerin organize çeviri hizmetleri sayesinde pek çok akademisyenin yabancı dil bilmesine gerek kalmadan dışarıdan istediği makalelerin çevirisini elde ettiği gibi kendi yazdığı makalelerin çevirisi için de dil destekleri aldığı bilinmekte.

Eğer bir bilim adamı takdire şayan, dünya çapında ses getirebilecek bilgiyi kendi dilinde üretebiliyorsa yabancı dil bilmemesi bilgiyi diğer bilim adamlarıyla paylaşmasının önünde bir engel olabilir mi?

Yani, ürettikleri bilgileri bir şekilde bilimsel ortamlarda paylaşarak tartışabilmeleri yeterli değil midir?

Acaba dünyanın kaç ülkesinde kendi ana dili dışındaki bir dili kullanabilme becerisi akademik yükseltilmelerde ana kriter olarak koyulmaktadır?

Diğer yandan, ÖSYM tarafından yapılan yabancı dil sınavları hakkında ciddi eleştirilerimiz bulunmaktadır. Bunların en başında da bir insanın yabancı dil yeteneğini salt çoktan seçmeli sorulardan oluşan testlerle ölçebilme becerisini (!) nasıl gösterebildikleri gelmektedir.

Yabancı dil gibi karşılıklı etkileşim ve iletişime dayalı bir becerideki yetkinlik seviyesini belirlemek için dinleme, anlama, yazma ve konuşma gibi bileşenleri bulunmayan bir sınava ne derece güvenebilirsiniz?

ÖYSM kanaatimizce yabancı dil sınavlarında diğer sınavlarda olduğu gibi çoktan seçmeli kolaycılığına kaçarak yabancı dil yeteneklerini uygun şekilde ölçememektedir. Diğer sınavlarda belli dereceye kadar belki kabul edilebilir olan bu durum ne yazık ki dil konusunda geçerli değildir.

ÖSYM içinde mutlaka soruların ölçebilirliğini denetleyen uzmanlar vardır ve soruların ölçebilirliğini ve kalitesini artırma amacıyla çalışmalar yapıldığına inanıyoruz. Ancak yukarıda zikredilen dinleme başta olmak üzere çeşitli dil yeteneklerinin ölçülmesi noktasında sınavları mutlaka yeniden tasarlamalılar diye düşünüyoruz.

ÖSYM’nin gerçekleştirdiği yabancı dil sınavları konusundaki bu eleştirilerimizin sadece ÜDS, KPDS gibi yetişkinlere yönelik sınavlarda değil, LYS veya YDS gibi sınavlarda da geçerli olduğunu belirtmek gerekiyor.

Bilgilerini paylaşan başka akademisyen arkadaşlar SCI veya SSCI dergilerde yazdıkları makaleleri, denetledikleri makaleleri ve teşekkür mektuplarını göstererek ÖSYM’yi dil konusunda yetkinlikleri ölçme noktasında eleştirmekteler.

Yayınla ilgili kriterleri fazlasıyla aştıkları halde dil barajına takılmaları nedeniyle doçentliğe başvuramadıklarını söyleyen pek çok arkadaş bulunmakta. Peki dil konusunda yetkin değillerse nasıl yayın yapmaktalar? Yayın yapmaları yukarıda tartışıldığı üzere yeterli değil midir?

Öte yandan yabancı dilin illa ana koşul olmasında ısrar edilecekse buna da söyleyeceklerimiz var.

Yönetim bilimlerinde gerekli kaynakları tahsis etmedikçe çalışanlardan belli işleri görmelerini ve çıktıları sağlamalarını beklemek uygun abestir.

Bu yüzden akademisyenlerden belli seviyede yabancı dil yetkinliğini bekleyebilmek için onların yabancı dil yetkinliklerini arttırmaları amacıyla belli teşvikler sağlanmalı, hizmet içi faaliyetler, kurslar, yurt dışı imkânları gibi yollar alabildiğine genişletilmelidir.  

Ağırlığını başta yabancı dil sınavı ve diğer bir yazıda ele alınacak yayın temelli paradigmanın oluşturduğu yükseltilme kriterlerinden olsa gerek doçentlikteki yığılmaları ve doçentliğe yükseltilmedeki zorlukları rakamlardan görmek mümkün.

Ülkemizdeki üniversitelerde çeşitli unvanlarla görev yapan öğretim elemanı sayıları arasındaki uçurum tıkanmanın boyutunu göstermektedir.

Türkiye’de devlet ve vakıf olmak üzere toplam neredeyse 165 üniversite bulunmaktadır. Üniversitelerde örneğin 2008-2009 itibariyle görev yapan öğretim elemanı sayıları ise şöyle: profesör sayısı yaklaşık 14.000, doçent sayısı 7.500, ve yardımcı doçent sayısı 20.000.

Unvanlara göre oluşan bu tipik farklılık ilk defa 2007 yılında yaptığımız çalışmada fark edilmişti. Farklı yıllarda doçentlik seviyesinde yukarıdakine benzer şekilde bariz tıkanmalar söz konusu.

Söz konusu örnekte yardımcı doçent sayısı neredeyse doçent sayısının üç katı, profesör sayısı ise iki katıdır.

Doçentliğin zorlaştırılması ile ilgili olarak yabancı dil önemli engellerden birisi. Diğerleri ise belki başka tartışmaların konusu.

Ancak…

Doçentliğe yükseltilmeyle ilgili şunu düşünmeden edemiyor insan. Acaba doçentliğin bu şekilde zorlaştırılması ve akademisyenlerin önünün tıkanmasının sebepleri arasında tahmin edilen bazıları dışında bilmediklerimiz de var mıdır?

 

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Prof. B. Gültekin Çetiner
16-06-11
E mail: haber7.com.
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
AKADEMİSYENİN YABANCI DİL BELÂSI
Online Kişi: 25
Bu Gün: 181 || Bu Ay: 6.198 || Toplam Ziyaretçi: 2.237.121 || Toplam Tıklanma: 52.311.134