ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 3525
Yazar: C.Yakup Şimşek
TDK'NİN ATASÖZLERİ – 3

Açıklamasında İfade Bozukluğu Olan Atasözleri

Atasözlerimizi naklederken ve açıklarken imla ve noktalamada keyfine göre takılan TDK, çalakalem yazdığı izahlarında düşük cümleler kurmuş, ataların sözlerine birçok darbeler vurmuş. Resmî İnternet sitesinde milyonlarca vatandaşa atasözlerimizi ve onların açıklamalarını sunan TDK’nin bu hizmeti atalarımıza ve onların yaşayan torunlarına layık olamamış.

TDK’liler atasözlerimize daha çok çalışmalı, o sözlerdeki bütün sanatlı söyleyişlere ve mana inceliklerine ulaşmalı, buna uygun cümle kurmaya alışmalılar. Hakiki bir Türkçe terbiyesine erişmek için ataların sözüne ve özüne daha derin bakmalı.

Gelgelelim TDK henüz böyle bakamıyor, düştüğü keşmekeşin içinden çıkamıyor.

Aşağıda yalnızca birkaçını dikkatinize sunduğum atasözlerini açıklamak üzere TDK’nin kurduğu cümlelere bakarsanız bunu anlarsınız:

“mezar taşı ile övünülmez: kişi geçmişteki atalarıyla değil kendi yaptıklarıyla övünmelidir.”

Bu ifadede “geçmişteki” kelimesinin lüzumu yoktur, zararı vardır. Eğer siz “geçmişteki atalar” derseniz “ata” kelimesinin bozulmasına yol açabilirsiniz. Mesela şöyle: “Geçmişteki atalar” diye galiba çok eski atalara deniyor; baba, dede filan onlar da hâliyle “yeni atalar, dünkü atalar” oluyorlar.

***

“güzele kırk günde doyulur, iyi huyluya kırk yılda doyulmaz: yüz güzelliğinden ziyade huy güzelliği daha değerlidir.”

Burada da “-den ziyade” dedikten sonra “daha” kelimesini kullanmak gereksiz. Ya “Yüz güzelliğinden ziyade huy güzelliği değerlidir.” denmeliydi veya “Huy güzelliği yüz güzelliğinden daha değerlidir.” şeklinde bir ifade tercih edilmeliydi.

***
“doğru söz acıdır:
eksikleri, yanlışları, yolsuzlukları bütün çıplaklığıyla ortaya koyan ve eleştiren söz, bu işi yapanlara acı gelir.”

Açıklama cümlesindeki “bu iş” sözüyle aşağıdakilerden hangisi kastedilmiştir?
 

A) eksikler, yanlışlar, yolsuzluklar
B) eksikleri, yanlışları, yolsuzlukları bütün çıplaklığıyla ortaya koymak ve tenkit etmek

Eğer A şıkkı kastedildiyse – ki atalarımızın kastı odur – TDK’nin ifadesi gene hatalıdır: Hadi “yolsuzluklar”ı bir “iş” saydınız diyelim; peki “yanlışlar” veya “eksikler” için ne demeli, onlar da “iş” mi yani? Hadi bunları (eksikleri, yanlışları, yolsuzlukları) hep birer “iş” olarak farz edelim, bu sefer başka bir hata var: Mademki ibarede üç ayrı “iş” adı sayılıyor, o hâlde bunlar hakkında “iş” değil “işler” denmeliydi.

TDK “hak söz ağıdan acıdır” atasözünü açıklarken de bu bozuk ifadeyi aynen kullanmıştır (“Kopyala / yapıştır” kolaylığının zararlarından).

***
“aç tavuk kendini arpa (buğday) ambarında sanır:
insanlar, yokluğunu, yoksulluğunu çektikleri şeyler için olmayacak hayaller, düşler kurar.”

Bu açıklamayı yapan TDK’ye göre “hayal kurmak” ile “düş kurmak” birbirinden farklı hâlleri ifade ediyor olmalı. Bu iki söz hakikaten farklı manaları anlatıyorsa TDK bunu lügatlerinde net olarak açıklamalı.

Benim bildiğim şu: TDK, Türkçede eskiden beri var olan “düş” kelimesini yalnızca "rüya"nın değil aynı zamanda “hayal”in de yerini tutması için teklif edip devlete kabul ettirdiğinden beri iki mefhum (rüya-hayal) birbirine iyice karıştı. Yine TDK tarafından çıkarılan “düş gücü, düşçü, düş kırıklığı, düşlem, düşleme, düşlemek, düşlemli, düşlemlilik, düşlemsel, düşlemsellik, düşlemsiz, düşlemsizlik, düşleyebilme, düşleyebilmek, düşleyiş, düşsel, düşsellik” gibi yeni kelimeler bu karışıklığı artık içinden çıkılmaz hâle getirdi.

TDK’liler “düş”lerimize ve “hayal”lerimize böylesine müdahalelerde bulunmadan önceki Türkçede bu iki kelime yerli yerinde kullanılıyor ve arasındaki mesafe korunuyordu. Mesela Dadaloğlu, yârinden bahsederken, “Dadaloğlu'm, sevdası var başımda / Gündüz hayalimde, gece düşümde" diyor, Karacaoğlan da “Mâvi donlum sallanıyor karşımda / Gündüz hayalımda, gece düşümde" mısralarını söylüyordu. Yine Karacaoğlan, “Ben varmaz oldum işime / Hayalın girmez düşüme”  sözleriyle bu iki mefhumu hep birbirinden ayrı düşünüyordu.

Ben de şöyle düşünüyorum:

Onlar iyi ki 1935’ten önce yaşamış ve şiir söylemişler.

O zamanlar ne güzel “düş”ler görüyorduk ve ne hoş “hayal”ler kuruyorduk...

Yazar: C.Yakup Şimşek
26-11-11
E mail: c.yakup_simsek@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 1
Alaettin Emre YAPAR
Onulmaz dil yaramız
Tarih : 30-11-11

KâMusa uzanmış eller ile dertleri olan bizlerin tercumânı Okulumuz ve bu husustaki gayretininizden dolayı tesekkür ederiz.

 
TDK'NİN ATASÖZLERİ – 3
Online Kişi: 15
Bu Gün: 169 || Bu Ay: 9.831 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.310 || Toplam Tıklanma: 52.174.918