ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : SANAT / DÜNYA BİR OYUN- Sinema
Okunma Sayısı: 4414
Yazar: D. Mehmet Doğan
İSTANBUL NASIL FETHEDİLEMEZ?!

Soru şöyle de sorulabilirdi: “İstanbul’un fethi filmi nasıl yapılamaz?” “Fetih 1453”ü seyrettikten sonra bu soruyu cevaplamak bir hayli kolaylaşıyor.

İslâm tarihi ve İslâm fetihlerinin arka planındaki inanç saiki bilinmeden; Osmanlı tarihinin özü, ruhu kavranmadan gerçek bir İstanbul’un fethi filmi yapılamaz. İstanbul’un fethi Müslümanların 8 asırlık hasretidir. Osmanlıların ise kuruluştan itibaren “kızıl elma”sı!

2. Murad’ın oğlu Mehmed’in şahsiyeti tahlil edilmeden İstanbul’un fethi filmi çekmek, abesle iştigaldir! Alnında deha nuru parlayan Genç Fatih, irade sahibi, geniş ufuklara bakabilen, ilim ve hakikat âşığı kişiliği ve güçlü seciyesiyle gençlerimize sağlam bir örnektir.

İstanbul’un fethinde manevî unsur, bu unsurun karakterleri, başta Hacı Bayram Veli ve Akşemseddin yerli yerine oturtulmadan yapılan film asla fetih filmi olmaz!

Türkçe, Osmanlı şivesi doğru kullanılmadan, Fatih gibi konuşmadan İstanbul fethedilemez!

Osmanlı müziği, bütün dünya askerî müzik topluluklarına model olmuş mehter mûsıkisi olmaksızın fetih filmi kat’iyyen olmaz. Filmde bir tek mehter nağmesi işitilmiyor! Holivut yapsa, bunu dikkate alırdı, bizimkiler yabancılardan daha yabancı müziğimize!

Herşeyden önce sinemacılar filmi “İstanbul’un fethini nasıl anlatabiliriz” sorusu üzerine kurmamışlar. “Bu muazzam mevzudan nasıl yüksek rant elde edebiliriz?” sorusu esas soruları olmuş.

Bunu başarabilmek için ne gerekirse yapmışlar. Recep İvedik’e asla gelmeyecek hatırı sayılır bir kitleyi isim ve reklamla (maalesef devlet büyükleri de bu reklama âlet oldu) sinemaya çekmiş, kısacası, emellerine nail olmuşlardır.

Gelelim, İstanbul’un fethi ile ilgili en önemli ve filmde neredeyse yok sayılan hususa. İstanbul elbette, Osmanlı askerî gücü ve teknolojisi ile fethedilmiştir. Kalabalık bir asker topluluğu muhasaraya katılmış, yeni ve büyük toplar dökülmüş, bunun için yabancı bir ustadan da yararlanılmış, donanma devreye sokulmuş, hatta Halice “ince donanma” denilebilecek gemiler karadan indirilmiştir. Diyebiliriz ki, bunlarla birlikte daha önceki hazırlıklar (Rumeli Hisarı’nın inşası dahil) olmasa idi, İstanbul fethedilemezdi.

Fakat şunu da söylemek zorundayız: Bütün bunlara rağmen İstanbul yine de fethedilemezdi! Bu maddi unsurların yanında, fethin manevi cephesi mutlaka göz önünde tutulmalıdır.

Bu konuda en basit ders kitaplarından, tahsisen İstanbul’un fethi ile ilgili eserlere kadar bütün metinlerde rastlanan bir gerçek ihmal edilmiştir. İstanbul’un iki fatihi vardır. Biri elbette genç Sultan Mehmed’dir. Bütün tarih kitapları bir de “manevî fatih”ten bahsederler: Akşemseddin.

Genç Sultan, İstanbul’un fethi için harekete geçtiğinde Anadolu’da hayli güçlü tarikatlar bulunmasına rağmen, sadece bayramileri sefere dâvet etmiştir. Mânevî güç vesilesi olarak iki Hacı Bayram talebesini, Akşemseddin ve Akbıyık Meczub’u yanında bulundurmak istemiştir. Bu tutumu, Hacı Bayram’ın bir zamanlar babası Murad Han’a verdiği fetih müjdesi ile ilgili keşfe olan itimadını doğrulamaktadır. Aynı zamanda, genç Sultan’ın Akşeyh’in ve bayramilerin bir nesil süren hazırlıklarından haberdar olduğuna delalet eder.

İstanbul kuşatmasında askerlerin yanında, 20 bin bayramî dervişi de şeyhleriyle hazır bulunuyordu. Bu dervişlerin bir kısmı silahla da cihad etti, bir kısmı da, askerin maneviyatını kuvvetlendirmek için çalıştı. Bayramî dervişlerinin fetih fikriyatını asker arasında yaydıklarını, bir nevi “fetih medyası” vazifesi gördüklerini söyleyebiliriz.

İstanbul’un kuşatmasında, Sultan Mehmed’in kararlılığı yanında, Osmanlı üst bürokrasisinin mütereddit tavrı ilgi çekici bir zıtlık oluşturur. 27 Mayıs günü, yani Fetih’ten iki gün önce toplanan harb meclisinde dahi muhasaranın kaldırılması yönünde kuvvetli bir eğilim vardır. Kuşatma uzamıştır, Macarlar’dan Bizans’a yardım kuvvetleri gelecektir, İstanbul alınsa bile Hıristiyan Avrupa tepki göstererek yeni bir Haçlı seferi başlatacaktır... Sadrazam Candarlı Halil’in sözcüsü olduğu bu görüşe karşılık Genç Sultan’ı destekleyenlerin başında Akşemseddin gelmektedir. İ. H. Danişmend, çeşitli sebeplerle ortaya çıkan tereddüt ortamında “Akşemseddin’in mânevî nüfuzuyla oynadığı büyük rol, bu mübarek şahsiyeti İstanbul fethinin en nuranî siması hâline getirmektedir” demektedir. (Kronolojisi, C.I, sf. 250)

Şimdi anlatacağım sahneler, adeta bir fetih filmi için tasarlanmış gibidir: Pazartesi’yi Salı’ya bağlayan gece meşhur “Mum Donanması” yapılmıştır. İstanbul’u kuşatan birlikler surların etrafına ateşler yakmış, hatta donanma gemilerinde de kandiller, fenerler yakılmış ve İstanbul’un etrafı bir aydınlık kuşağı ile sarılmıştır. Bir taraftan da tehlil ve tekbirler getirilmektedir. Gece yarısında bütün ateşler ve ışıklar söndürülmüş, böylece zifirî bir karanlık meydana gelmiştir. “Biraz evvelki aydınlık kadar biraz sonraki karanlık da mahsurların gözlerini kamaştırmıştır: Türk ordusunun büründüğü bu koyu karanlık içinde bir Türkmen atına binen genç Fatih hücum hattını boydan boya teftiş ederken, tepeden tırnağa beyazlar giydiği için ‘Akşemseddin’ denilen ak sakallı veliyullah da nuranî bir hayalet gibi saf saf dolaşarak Hakk’ın askerlerine şehadet lezzetini telkin etmiştir.” “Harbin en şiddetli zamanında bir aralık Akşemseddin’le Molla Gürani ateş hattına atılıp Hak yolunda askere önayak olmuş..” (Danişmend, I, 252)

Akşemseddin, Hacı Bayram tarafından fetih mesajını okumak üzere yetiştirilmiş ve fetih mesajını her yerde okumuştur. En başta Kur’an’da. “Beldetün tayyibetün” âyetinin ebced hesabıyla İstanbul’un fethine tarih olduğunu işaret eder. (Hicri 857)

Artık bütün unvanlarının üstünde bir unvanla “Fâtih” olarak anılacak olan genç sultan, İstanbul’a Akşemseddin’le birlikte girer. Onu “benim hocamdır” diye takdim etmekten kaçınmaz. Akşemseddin Fatih’in hocasıdır; evet, fetih hocası! Fatih, ilk Cuma hutbesini Ayasofya’nın geçici minberinden onun okumasını ister. Fatih’in şöyle söylediği belirtilir: “Bu ferah ki bende görürsüz; yalnız bu kal’a fethine değildir. Akşemseddin gibi aziz, benim zamanımda olduğuna sevinirim.” (Enisî: Menakıb.)

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: D. Mehmet Doğan
02-03-12
E mail: habervaktim.com
 
 
Yorumlar: 1
hatice
birde böyle düşünelim
Tarih : 04-03-12

Fetih yerli filmler arasında kaliteli bir film.Öncelikle her şeyi bir tarafa bırakıp bunun için şükretmek gerek.Recep ivedik'e harcanan emek buna da gösterilmiş.Bu başlı başına müspet yönde bir ilerlemedir.Bunun yanı sıra filmde bir çok dini öğe kullanılmış.Belki siz haklı olarak neden daha fazla olmasın diye üzülmüşsünüz.Ama biz yıllardır bundan mahrum bırakıldık,toplumun bu konudaki hafızası yavaş yavaş silindi.Bunun birden bire dönmesini beklemek fazlaca iyimserlik olur.sizin düşüncenizin tersi olarak bende filmden çıktığımda" kıyameti beklesek iyi olur, kesin yine hurafe karıştırdılar diyen baykuşlar tüneyecek" dedim.çanakkalede öyle olmadı mı?önce hatırlamadık, sonra hurafe karıştırmakla suçlandık.Ne dersiniz çok mu kötümserim?

 
İSTANBUL NASIL FETHEDİLEMEZ?!
Online Kişi: 15
Bu Gün: 165 || Bu Ay: 1.548 || Toplam Ziyaretçi: 2.228.296 || Toplam Tıklanma: 52.237.616