ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / TENKİD
Okunma Sayısı: 3533
Yazar: Ömer Lekesiz
ŞİİR HIRSIZLARI

Yazımın başlığı bir kitap ya da film adı değildir.

Vittorio De Sica'nın Bisiklet Hırsızları'ndaki gibi savaş sonrası bir ortamdan da bahsetmeyeceğim.

Doğrudan şiir hırsızlığından, diplomalı bilgisizliğin bir sonucundan ve bunun Nasrettin Hoca fıkralarına yaraşır bir pişkinliğe nasıl vurulduğundan bahsedeceğim.

İlk kez 1967'de Julia Kristeva tarafından edebi eleştiride yeni bir açılıma neden olsun diye kullanılıp, bilahare mıncıklana mıncıklana yeni bir edebi kirliliğe dönüşen bir kavram var: Metinlerarasılık.

Onlarca tanımından bence en makul olanı: Maruf bir edebi bir metini merkeze alıp onun üzerinden kapalı ya da örtük olarak yeni bir metin üretmektir. Böylece ilk metin dönüşüme uğramış, ikinci metin dönüştürücü bir rolle biricikleşmiş olur.

Örnek mi? Elbette, verelim bir örnek:

Sezai Karakoç: Balkon

'Çocuk düşerse ölür çünkü balkon/ Ölümün cesur körfezidir evlerde/ Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların/ Anneler anneler elleri balkonların demirinde

İçimde ve evlerde balkon/ Bir tabut kadar yer tutar/ Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen/ Şezlongunuza uzanır ölü

Gelecek zamanlarda/ Ölüleri balkonlara gömecekler/ İnsan rahat etmeyecek

Öldükten sonra da

Bana sormayın böyle nereye/ Koşa koşa gidiyorum/ Alnından öpmeye gidiyorum/ Evleri balkonsuz yapan mimarların (1957)'

Hüseyin Atlansoy: Balkon Cennet

'bir çocuk nasıl düşerse annesinden/ ya da bir kadınla erkeğin/ bahçenin muhteşemsizliğinden/ öyle düştük biz cenetten. /ağzımızda buruk bir tad kaldı/ düşlerimiz arasındaki buğday tanesinden

yekindik-kaburgalarımız ısındı/ yarin ılık nefesinden/ kızıldı kaderimiz/ şafak sökerken-gün batarken

elbet; toprak toprağa ulanır/ harfi harfine kırmızı/ demekmiş adem/ allahualem'

Metinlerarasılıka göre Karakoç'un şiiri Atlansoy şiiri ile dönüşüme uğramıştır. Ortak konu balkondur. İmgeler: masumiyet, anne, merhamet, ölüm ve yabancılaşmadır. Bunun üzerinden iki şiirde neyin dönüştürüldüğünü lütfen siz bulunuz yoksa sözüm bitmeden burada bana ayrılan yer bitecek.

Davulun sesi uzaktan koyuk gelirmiş ya, Julia ablanın sesi de uzaktan öyle geldiği için kabul görmüştür. Edebiyatı Batı'ya mahsus bir vaka sayıp, oradan ilgili bir söz duyunca anında ceket ilikleyen edebiyatçılarımız sövgü, nefret ve baskı ile kendi edebiyatımızı unutturmasalardı Divan Edebiyatı'nda 'terbi, tahmis ve tesdis' adlı üç ıstılahın bulunduğunu, bunların eşiğinden edebiyata geçince Kristeva'nın metinlerarasılığını komikleştirecek bir birikime, mirasa sahip olduğumuzu görürdük.

'Bizde daha iyisi var' böbürlenişiyle söylemiyorum bunu. Terbi, tahmis ve tesdis'i bilmeksizin Kristeva'nın metinlerarasılığıyla karşılaşan genç şairlerimizin bunu ekmek arası köfte türü bir şey sanmaları nedeniyle söylüyorum. Diğer bir söyleyişle edebi bilgiden yoksun olarak şiir döktürenlerin, metinlerarasılığı (tıpkı post meselesinde olduğu gibi) kabızlıklarına, beceriksizliklerine ve giderek hırsızlıklarına perde yapıyor olmalarına karşı söylüyorum.

Örneğimi yine Atlansoy'un şiirinden vereyim:

Demiş ki hüseyin: 'Ya!/ İntihar ilacı şairi geri döndü/ İçeride yapamamış....'

Bir işgüzar bunu şöyle değiştirip, altına kendi imzasını atıyor: 'Hey! İntihar ilacı şairi geri geldi/ İçeride sıkılmış...'

Ona dönüp 'e kardeşim, sen ne yaptın' dediğinizde gerçekten ancak bir fıkrada görülebilecek bir pişkinlikle size cevap veriyor: 'Metinlerarasılık diye birşey var, bilmiyor musun?' Cahilliğinize kahredip, bu yeni büyük şaire karşı dişlerinizi sıkıp okkalı bir hoşgeldiniz sallayarak kenara çekiliyorsunuz.

Yaşayan her beş Türk'ten altısının şair olmadığı, şiirin ilim demek olduğu ve Said Paşa'nın Mizanü'l Edeb'ini okumayanın değil şair adam bile sayılmadığı bir devirde yaşıyor olsak bu örneğe 'deli işidir' deyip, ilgilisine 'sen kendine bir baktır' önerisinde bulunarak susardık.

Ama eli kalem tutanın, klavye ile buluşanın şiir yazdığı, her bilgisayar ekranının edebiyat dergisine dönüştüğü ve diplomanın cahaletin seviyesini gösteren garantili bir belgeye dönüştüğü bir devirde bu hırsızlık tarzı başlı başına bir tehlike arzediyor.

Bu şiir bolluğunda şairliklerine, onca şiir birikimlerine rağmen günümüz şiir editörlerinden Arif Ay'ı, Hayriye Ünal'ı, İbrahim Tenekeci'yi, Enis Akın'ı, Veysel Çolak'ı, Enver Ercan'ı, Gülce Başer'i (aklıma gelen ilk isimler bunlar) söz konusu metinlerarasılıklı(!) yani ekmek arası köfte şiirlerle avlamanız hiç de zor değildir.

Bunun beraberinde getirdiği sonuç da şudur: Çalıp çalmadığından ve neyi nereden çaldığından emin olamadığınız 'yeni' şairlerle uğraşmaktansa, kendi ekibinizi kurarak derginizde sadece onların şiirlerine yer vermek; potansiyel bir durum nedeniyle yeni yeteneklerin kendilerini göstermesine, dergilerin kadrolarını gençleştirmesine engel olmak.

Ardından gelen de çete suçlamaları!

Ben de ne diyeyim: 'ört ki, ölem!'

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ömer Lekesiz
06-06-12
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ŞİİR HIRSIZLARI
Online Kişi: 22
Bu Gün: 396 || Bu Ay: 9.000 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.453 || Toplam Tıklanma: 51.933.853