ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / TENKİD
Okunma Sayısı: 2754
Yazar: Ömer Lekesiz
ÇİFTE GÖRÜNÜRLÜK (Başörtülü yazarlar ve mahremiyet)

Göç yolunda Müslümanlaştığımız ve uzun süre heterodoks anlayışların etkisinde kaldığımız için bizim mahremiyet algımız Müslüman Arap halklarınkine göre daha serbest olarak şekillenmiştir. Geniş aile yaşantısı içinde üçüncü, dördüncü dereceden kan ya da sıhriyet hısımlıkları bile çoğunlukla birinci derece hısımlık gibi kabul edilmiş; kendi örfi dinamikleriye birlikte değerlendirildiğinde bu yaşantı da dini mahremiyet algısına aykırı görülmemiştir.

Bir önceki yazımda belirttiğim gibi Batılılaşmanın gündelik hayat üzerindeki etkisinin artmasıyla birlikte 'şehirli' Müslümanların içe büzülecek kadar dışarıya kapanmaya varan dini hassasiyetleri merkez ve taşra ayrımlı ikili bir mahremiyet algısının doğmasını berberinde getirdiği gibi, mezkur serbestliği gereğinden daha fazla sınırlandırmıştır. Nitekim bugün de CHP, örtü serbestisine karşı çıkarken merkez ve taşra ayrımına yaslanmakta, taşradaki örtünün doğallığı, güzelliği üzerinden merkezdekini olumsuzlamaktadır.

Bugünkü geldiğimiz noktada ise Müslüman kadının yüksek öğrenimde ve iş ortamında yer alışı, burjuva talepleri cümlesinden plastik sanatlarla, edebiyatla ve teknik düzeyde sinemayla, tiyatroyla ilgilenmeye başlaması Müslüman artı kadın olarak onun çifte bir görünürlüğe çıkmasına neden olmuştur. Örneğin, aynı televizyon ekranında örtüsüz kadın yazar sadece 'yazar' olarak sunulurken, örtülü yazar 'başörtülü kadın yazar' olarak sunulmaktadır.

Bu manada Müslüman edebiyatçıların mahremiyetle ilgili tasarrufları da 'çifte görünürlük' etkisine bağlı olarak üçüncü kişilerin uyarılmış dikkatine açık hale gelmiştir. Bu, Karatepe'nin '...her halükârda kadın kısmına mahcubiyeti yakıştırıyoruz. Kadınlar sevgiden, tutkudan söz ettiğinde bilinçaltımız içten içe huylanıyor. Ve hemen okuduğumuzun evvel emirde bir öykü olduğunu unutup yazarla öykü karakterlerini özdeşleştiriyoruz. Oysa kurmaca yazarının empati kurma yeteneğinin gelişmiş olduğunu ve bu yüzden her şeyi deneyimlemesi gerekmeden anlatabileceğini es geçiyoruz. Velev ki anlattığı özyaşamöyküsü olsun, ne çıkar. Çıplak gerçekleri hikâye formatında insanlara sunduğunuzda (...) dolaylı anlatımın gücüyle mesajınızı çok daha etkili ve estetik bir biçimde iletebilirsiniz. Bu alışverişte kadın özne olunca rahatsız oluyoruz hatta kendi mahremini ortaya dökmüş olduğunu düşünerek utanç duyuyoruz. Oysa kadını ve kadınlık hallerini anlatan bir erkek bizi o kadar da rahatsız etmiyor' şeklindeki belirlemesine aynıyla denk düşen bir durumdur.

Şundan ki, hem dışa kapanma kararı hem de çifte görünürlük onların talebiyle ya da rızasıyla gerçekleşmemiş, bilakis onlara zorla giydirilmiştir. Dolayısıyla onlara hem ait oldukları toplumun hem de resmi sistemin eşzamanlı zıt talepleri karşısında bir tercih bunalımı yaşatılırken, aynı zamanda onlara her iki taraf için de Rus ruleti oyunundaki tek kurşun rolü yüklenmiştir. Burada taraflardan biri, harcanacak o tek kurşunla harcanmış olacaktır.

Bu çifte görünürlüğü ve tek kurşun rolünü Batılı bir yazar gibi yazmak suretiyle aşma niyeti, Müslüman edebiyatçıların modernizmin evine yerleşmesi için yeterli nedendir.

Ancak bunun uygulaması dünya görüşü planında yeni problemleri de doğuracak niteliktedir. Şöyle ki, sakınımlı bakış içe döner, sakınımsız bakış ise dışa. Bakış içe döndüğünde tefekkürü harekete geçirir ki, tefekkürden maksat kendini, dolayısıyla Rabbini bilmektir; bakış dışa döndüğünde dikizlemeyi, merakı harekete geçirir ki, dikizlemeden, meraktan maksat başkasını bilmek, fahiş bir bakışla onu istila ederek temellük etmektir.

Bunlardan birini tercih etmek edebi bir tercih olmaktan önce bir dünya görüşünü tercih etmek demektir.

İç ve dış bakışı dengeleyerek sahih bir çözüme ulaşmak mümkün değil midir? Mümkündür ve bunun için örneğin yaşayan bir yazar olarak Mustafa Kutlu'ya bakmak yeterlidir. Ancak moderni beğendirmek ve modernle beğenilmek öncelendiği için din esaslı mahremiyet algısının içeriğinin boşaltılması ilk tercih olarak önce çıkmaktadır.

Genç yazarlarımızın J. R. R. Tolkien'i Dede Korkut'a, Geoffrey Chaucer'ı Ahmet Mithat Efendi'ye, Virginia Woolf'u Safiye Erol'a, Yusuf Atılgan'ı Işık Yanar'a, Hayriye Ünal'ı Melek Aslanbenzer'e... tercih etmeleri nedendir sanıyoruz?

Söz konusu tercihin doğal sayılmaya başlandığı yerde mahremiyet problem olarak geriye çekilirken, kendini ondan ileriye iten yazar şimdi kendisi problem olarak tartışılmaya açık hale gelir. Diğer bir söyleyişle yazarın mahremiyetle mesafe problemi dininden dolayı değil, diniyle kendisi arasında oluşturduğu mesafeden dolayı incelenebilir.

Yazının devamı için tıklayınız.

Yazar: Ömer Lekesiz
09-07-12
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ÇİFTE GÖRÜNÜRLÜK (Başörtülü yazarlar ve mahremiyet)
Online Kişi: 15
Bu Gün: 222 || Bu Ay: 5.612 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.163 || Toplam Tıklanma: 52.108.900