ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / OKUMAK
Okunma Sayısı: 3180
Yazar: Ahmet Selim
OKUMADAN, DÜŞÜNMEDEN GEÇEN YILLAR

 

Aynı soru geçerliliğini yine koruyor: Acaba hepimizin okuduğu beş edebî fikrî eser ismi sayabilir miyiz? Dün de sayamıyorduk, bence bugün de sayamayız.

Hâlbuki bu sayı beş değil, en az 40-50 olmalı.

Müslüman bir ailede doğan bir gencin, biraz kendine geldiği zaman, "dinimin kitabı ne diyor acaba?" merakına kapılmamış olmasını hiç anlamamışımdır. "Sandıkta dedenin vaktiyle yazmış olduğu bazı mektuplarını bulduk" deseler, "ne yazmış acaba?" merakıyla hatta heyecanıyla gidip okuruz. Bu ise ilahi beyan-mesaj, "Rabb'im ne buyurmuş?" merakı nasıl doğmaz?

Mevlânâ, en çok anılan isimlerdendir. Herkes över, onun sözlerini nakleder. "Neymiş eserleri, bir bakayım" demez mi insan?

Batı'nın büyükleri olarak anlatılan yazarlar var. Onların en ünlülerinden birkaçının eserini okuma ihtiyacı nasıl hissedilmez? Hiç değilse, Balzac, Tolstoy, Dostoyevsky, Victor Hugo... gibilerini...

Bendeki ilk Safahat nüshasına bakıyorum. İç kapağında, satın aldığım tarih yazılı: "15 Haziran 1961, Pazar" Günlerden pazar olduğu halde, yine Sahaflar'da Cağaloğlu'nda belki rastlarım diye kitap seyretmeye gitmiştim. Baktım bir yer sergisinde Safahat duruyor, paramı zorla denkleyip hemen aldım ve adeta sevinçten uçarak eve döndüm.

Peyami Safa, eserlerinin hepsini alıp okumamız gereken biriydi bizce, 9'uncu Hariciye Koğuşu'nun yazarı okunmaz mı? Okul kitapları mecburi metinlerdi, kitaptan bile sayılmazdı bize göre.

Demek ki, okuldaki mecburi metinler, bizim kitap okuma ihtiyacımızın da sınırını teşkil ediyor.Biraz daha büyüyünce de, ideolojik ve popüler heveslerle şöyle bir hareketleniyoruz, o kadar.

Bir aydın, Peyami Safa'yı, Yakup Kadri'yi, Kemal Tahir'i doğru dürüst okumamış ise; onun roman'a aşinalığı olur mu? Okusaydı ve öyle bir aşinalığı olsaydı, Orhan Pamuk'u laf olsun diye övmek modasına kapılır mıydı?

Başka bir ölçü vereyim:

Belli tipteki bir aydının okuduklarının yüzde doksanından fazlasını ben de okumuşumdur; ama o benim okuduklarımın yüzde doksanından fazlasını hiç okumamıştır! Bunun izahı var mıdır? O benim kütüphanemle yaşamak zorunda kalsa, pek sıkılmaz. Ama ben onun kütüphanesiyle yaşamak zorunda kalsam çok sıkılırım; çünkü, benim için çok gerekli olan kitapların hiçbirini bulamam!

Bu farklılık, çok düşündürücü ve önemli bir mesele teşkil eder. Aynı okullarda okuduk, aynı toplumda aynı şehirde büyüdük, bu farklılık nasıl oluştu?

Bir ipucu vereyim:

Bazı Batı felsefesi üzerine uzun ve uykusuz geceler, onlardan oluşan aylar yıllar harcamışım, on binlerce sayfa okumuşum, çeşitli denemeler yaparak çalışmışım... Ama o, mesela İslam hakkında hiçbir ciddi öğrenme çabası göstermemiş. İslam tarihinden, fıkhından kelamından; tefsirden, hadisten tasavvuftan hiç haberi yok. Bu durum tabii ki "önemli farklılık" meseleleri oluşturur.

28 Nisan 1960 gösterilerinin birinde, bizim okulun çocuklarından biri, bir tankın tepesine çıkmış elini kolunu sallayarak bayram yapıyor; ben onları seyrederken, gırtlağım düğüm düğüm, gözyaşlarımı tutmaya çalışıyorum... O çocuk, okumayan düşünmeyen, ailesinden aldığı tesirleri heyecanla benimseyip taklide çalışan biriydi. Yani CHP'li bir ailenin çocuğuydu... Okuldaki mecburi okumanın dışında kalan koskoca alanda, sadece ailesinden gelenlerle yetiniyordu. Birçok kapılar kendisine sımsıkı kapalıydı, ama o farkında değildi.

İnsanın "dil-din-tarih" karşısındaki bakışı, tavrı, başlangıçta kendi insanlığını, kendi yaşayışını ve zamanını algılamak içindir. Ama bizdeki pozitivist-jakoben modernite anlayışı buna izin vermedi. Bu bir anormallikti ve anormal sonuçlar doğurması kaçınılmazdı.Sevinebileceğimiz, hani o zenginlik dediğimiz farklılıkların oluşabilmesi için; önce gerçekliği sağlayan "var oluş" ortak noktalarının ve değer ölçülerinin hepimizde yaşaması lazım. Yaşasaydı, müştereken okuduğumuz 40-50 eser ismi sayabilirdik. İnşallah 2010'da okuma ciddiyetine ve sevgisine biraz yaklaşırız..


31 Aralık 2009, Perşembe

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

NOT: Vurgular bize âittir.

Yazar: Ahmet Selim
02-01-10
E mail: a.selim@zaman.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
OKUMADAN, DÜŞÜNMEDEN GEÇEN YILLAR
Online Kişi: 12
Bu Gün: 364 || Bu Ay: 8.177 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.225 || Toplam Tıklanma: 52.154.525