ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2762
Yazar: Ahmet Ar
İSLÂMCI: İSİMLENDİRME VE TARİF-1

Eskilerin, “İslâmcı ne demek? İslâm maydanoz gibi pazarda alınıp satılan bir şey mi?” şeklindeki bakışını -haklı bulmakla birlikte- geçelim. Bütüne âit bir isim, o bütün içindeki bir parçanın bütüne göre farklılığını ifâde edecek şekilde kullanılabilir mi? İslâm hepimizin dîni; Müslüman hepimizin adı… O zaman “İslâmcı” kim oluyor? Bazı yazarlar “Bütün Müslümanlar İslâmcıdır” diyerek kelimenin şümulünü genişletmeye, böylece de “meşrulaştırma”ya çalışsalar da sorumuz hazır: O zaman “Müslüman” isminin suyu mu çıktı ki yeni bir tâbir arıyorsunuz? Bu hususta Hilâl Kaplan Hanım’a katılmamak mümkün mü? “Allah sizi hem daha önce, hem de bu Kur'an'da Müslüman diye isimlendirdi(…)” (Hac, 78) (Yeni Şafak, 24. 08. 2012)

Sibel Eraslan kardeşimiz de “İslâmcı Düşünce ve Tasavvuf İlişkisi” başlıklı yazısında (Star, 24. 08. 2012) Sadık Albayrak’ın İslâmcılığın geçmişini Senusiyye hareketine kadar geri çektiğini söylüyor. Daha geri çekenler de var. Sibel Hanım’ın, hemen hemen bütün İslâm coğrafyasına yayıldığını söylediği tarîkatlerin isimlerine bakalım: Kaadiriyye, Ticâniyye, Senûsiyye, Samaniyye, Halvetiyye, İdrisiyye, Sâlihiyye, Nakşibendiyye… Nakşibendiyye içindeki Hâlidiyye ve Müceddidiyye’yi de biz ilave edelim. Tarîkat isimleri bunlardan da ibâret değil… Hiçbirisi büyük kitle içindeki husûsîliğini “İslâm” kelimesiyle ifâde etmemiş… Sibel Hanım açıkça söylememiş ama Sadık Albayrak’tan mülhem çizgiyi devam ettiriyor ve yazının başlığı ile de alâka kurarsak bu tarîkatlerin “İslâmcı” olduğunu îmâ ediyor.

İyi ama herkesin kendini isimlendirme hakkı var. Bu söylediklerinizin hiçbirisi kendine "İslâmcı" dememiş. İslâm kelimesini bilmediklerinden değildir herhalde... Akıllarına bile gelmemiştir Allahu a'lem. Çünkü İslâm-Müslüman ortak isim; bunlardan biriyle husûsî bir isim yapılamaz. Husûsî isimler de yukarda belirtilmiş. Hâl böyleyken biz nasıl kalkıp da onları, kendilerine yakıştırmadıkları bir isimle isimlendireceğiz? Bu işler bu kadar basit olmamalı...

Bir de… Hâkim vasfıyla tasavvufa hep dudak bükegelmiş; dudak bükmek ne kelime, düpedüz karşı çıkmış bir hareketin, köklerini tasavvufta aramasına intâk-ı hak diyerek gözlerimiz yaşarsın mı?

İslâmcılık, belki belki gayr-i müslimler karşısında kendimizi ifâde etmek için kullanılabilir; ama Müslümanlar içindeki bir zümreyi ifâde etmede problemleri var. Nitekim gayr-i müslimler Müslümanları -kendilerinden farkını belirtmek maksadıyla- “Muhammedî” diye isimlendirmişlerdir. Şimdi bu tâbiri Müslüman kitle içinde bir zümre diğerlerinden kendini ayırmak için kullansa münâsip düşer mi? Müslüman olup da “Muhammedî” olmayan olur mu? Kâfirlere karşı ismimiz zâten hazır olduğundan, yani mü’min, Müslüman olduğundan “İslâmcı”ya yine ihtiyaç yok.

Müslüman kitle içinde bazı zümrelere üstlendiği vazîfelere göre de farklı isimler verilmiştir. Mesela cihadla meşgul olanlara “mücâhid”; harp edenlere “gâzî”… gibi.

Fütüvvet Teşkilâtı herkesin mâlûmu… “Fetâ (genç)”kelimesinden türetilen bu kelime de Müslümanlar içinde bir zümrenin adı… Hem de tasavvufla iç içe bir zümre… Yine husûsî bir isimdir, yine umuma âit isimler kullanılmamış.

Düşman sınırlarında ve karakollarda Müslümanları düşmanın tecâvüzünden korumak için nöbet tutan askerlere “murâbıt” denilmiştir. Yine umûma âit bir kelime kullanılmamıştır.

Ulemâ, sülehâ, evliyâ, asfiyâ, sûfî, derviş, sâlik… Ama hepsi Müslüman, hepsinin dîni İslâm…

Yakın zamanlara gelelim… “İslâmcılık”ın fikir babalarından hiçbiri de kendisini böyle isimlendirmemiştir: “… bugün geriye dönük şekilde "İslâmcı" olarak adlandırdığımız Nâmık Kemal'den Said Halim Paşa'ya, Mehmed Âkif'e, Bediüzzaman'a, Necip Fâzıl'a, Nûreddin Topçu'ya... bir silsilede yer alan düşünce adamları kendilerini hiçbir zaman "İslâmcı" olarak adlandırmamışlardır.” (D. Mehmet Doğan, Yeni Akit, 08. 08. 2012)

Necip Fâzıl, fikriyâtını “Büyük Doğu”; Sezai Karakoç “Diriliş”diye isimlendirmiştir.

Denilebilir ki, “İşte bunların hepsini içine alacak bir isim lâzım.” Yine söylüyoruz, o isim bu gayret sahiplerini ifâde eden husûsî bir kelime olmak îcâp eder. Umûma âit bir isim, bütün içindeki bir grubun ismi olmamalı. “İslâmcılar” ne yapıp edip, kendilerine, ümmet içinde ve küfre karşı yapmak istedikleri işle mütenâsip bir isim bulmalılar.

Yazar: Ahmet Ar
11-09-12
E mail: ahmet_ar@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İSLÂMCI: İSİMLENDİRME VE TARİF-1
Online Kişi: 16
Bu Gün: 230 || Bu Ay: 10.126 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.003 || Toplam Tıklanma: 52.185.835