Kategori : DÜNYADA NELER OLUYOR / İSLÂM ÂLEMİ | Okunma Sayısı: 22 |
Toplumlar elbette ihtiyaçları doğrultusunda hareket ederler ve esasen toplumda pragmatik davranış biçimleri daha yoğun olarak gerçekleşmektedir. Bu durumun belli bir boyuta kadar anlaşılır bir tarafı vardır. Fakat pragmatizm “gündelik” olanı kurtarmaya yararken, uzun vadede problem halletme bakımından zaafiyetler üretmektedir.
Batılı toplumlar içinde Avrupa ülkeleri ve bilhassa Almanya daha çok plan ve teorik düşünce boyutuyla öne çıkarken, Amerika pragmatik bir ülke olarak kendisini tebarüz ettirmektedir. Amerika zaten Kıta Avrupasının teorik birikimleri üzerinden oluşturulan bir pratiğe tekabül etmektedir. Bu bakımdan Avrupa “düşünce”, Amerika pragmatizm ve nicelik açısından daha önde görünür.
Avrupa modernitenin de katkısıyla karşılaştığı bir problemi nasıl halledeceği üzerine daha sistematik bir düşünce geliştirmiştir. Tabiri caizse düşünsel anlamda geometrik düzlemi oluşturmuş, kavramları yerleştirmiş, ilişki biçimlerini kurmuş ve bunu uzun vadeli geçerlilikler şeklinde kılmaya çalışmıştır. Belki de bu sebeple özellikle Almanya için bir işi çok uzun süre planlamadan harekete geçmez ifadesi kullanılır. Bu durum bir meselenin üç beş adım ötesinde öngörülen riskleri de dahil ederek planlamayı içermektedir.
İslam dünyasının ya da toplumlarının bu konuda eli oldukça zayıf görünmektedir. Bunun bazı sebeplerinden bahsedilebilir. İlki, bu toplumlarda devlet, siyaset, insan, toplum vb. tam yerine oturmadığı için ancak anlık karşılaşılan problemler aşılmaya çalışılmaktadır. İkincisi, sömürge koşulları bu toplumlarda devam ettiği için hala bir takım zihni bağlılıkları aşabilmiş değildirler. Üçüncüsü, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel anlamda sıkıntılar ve gerilimler yaşamaktadırlar. Bu durumda bilgi üreten üniversite, geleceğe projeksiyon çizen bir entelektüalite ve argümentatif tartışmalar oldukça eksik kalmış görünmektedir.
Bugün İslam düşüncesinin belirttiğimiz handikapları aşarak bir üretime konu olması durumu bu açıdan söz konusu değildir. Ya da bir başka deyişle, müslüman toplumların bugün ve geleceğine projeksiyon geliştirecek bir İslam düşüncesinin inşası başlamamıştır. Esasen zaman geçtikçe daha yakından farkettiğimiz bu problem, Filistin meselesi ile daha da görünür olan bir gerçeklik şeklinde karşımızdadır.
Filistin ile İsrail arasındaki ateşkes antlaşması, aslında müslüman kesimde bir takım tereddütleri de belirgin kılmıştır. Filistinlilerin yaşadıkları açlık, insanlık dışı soykırım ve zulümleri bir an durdurması ihtimali sebebiyle ateşkese olumlu bakılırken, diğer yandan İsrail’in kural tanımaz ve insani değerleri teğet geçen tavırlarının böyle bir ateşkesin ardından daha barışçıl bir ortamın geleceğine dair tereddütler oluşturmaktadır. Fakat bu ateşkesin pratik olarak ölümleri durdurması önemli bir adım olacaktır.
Bilhassa iki senedir İsrail tarafından soykırıma dönüştürülen bu saldırıların karşısında Filistin’in durumunun ise müslümanlar nezdinde daha derin ve düşünsel boyutlarda ele alınması gerektiği açıktır. Bu düşünsel boyut sürekli ertelendiği ve dolayısıyla uzun vadeli geleceğe bir projeksiyon geliştirilemediği için her seferinde “acil” sorunları halletmek üzere hareket edilmekte ve pragmatiklik öncelik kazanmaktadır. Halbuki İslam dünyası içinde bulunduğu durumdan kurtulmak üzere kendisi üzerine daha külli düşünmelidir.
Netenyahu bir konuşmasında nereye odaklanılması gerektiğinin ipuçlarını vermiştir. Muhataplarına domates ve cep telefonu kullanıp kullanmadıklarını sormuştur. Bu bilginin teknolojik sonuçlarıdır. Daha da önemlisi modern zamanlara bakıldığında sosyal bilimler alanında üretilen kitaplar ve teorilere dikkatle bakılırsa, sosyal bilimlerde kapladıkları alanı daha net görebilirsiniz.
Yazar: Mustafa Tekin |
13-10-25 |
||
E mail: milatgazetesi.com | Tweet | ||