ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 4244
Yazar: Ahmet Ar
İSLÂMCI: İSİMLENDİRME VE TARİF-2

Herkes görüyor ve biliyor ki kendini “İslâmcı” diye isimlendirenler, bu tâbirle diğer Müslümanlardan -en azından bazı husûsiyetleri sebebiyle- ayrıldıklarını, farklılıklarını ifâde etmek istiyorlar. Nedir veya ne olmalıdır farklılıkları?

Ömer Lekesiz Bey, “Tartışmanın, sonunda ‘tanım problemi’ne döneceğini” tahmin ediyordu. Biz de bütün yukardaki söylediklerimize rağmen geçici olarak da olsa “İslâmcı” ismine ses çıkarmayalım ve bir “İslâmcı” târifi de biz yapalım. Öyle ki, bu târif “İslâmcı”nın diğer Müslüman kitleden farkını da ortaya koysun.

Fakat esefle belirtelim ki bu, mevcudun değil, muhayyel“ İslâmcı”nın târifi:

İslâmcı, İslâm’ın zâhirî ve bâtınî (şer’î ve tasavvufî) mânâda bütün emir, yasak ve tavsiyelerine (haram, farz ve nâfilelerine) şeksiz şüphesiz îmân edip bu îmânı amel hâline getirme husûsunda da fevkalâde bir gayrete sahip olmaktan başka, fert ve dünya ölçeğinde Müslümanın hiçbir problemi karşısında sessiz kalmayı kendine yediremeyip “Ne oluyor yahu?!” diyebilen; soruyu sormakla da yetinmeyip dibine kadar eşeleyen, problemlerle yüzleşmekten çekinmeyen, problemleri Allah’ın emir ve nehiyleri çerçevesinde çözmeye derhal başlayan kişidir. (Bu tarife uyan “İslâmcılar” bile kendilerine başka bir isim bulmalılar)

Mâlûmdur ki târifin bir kısmı bütün Müslümanları içine almaktadır. “İslâmcı”nın ayırıcı vasfı, problemler karşısında sessiz kalmayı kendine yediremeyip “Ne oluyor yahu?!” diye sorması ve bu sorudan sonra yaptıklarıdır. Târifin evvelki kısmı bütün Müslümanların ortak vasfı olmak gerekir.

Şüphesiz bütün Müslümanlar aynı cehd, gayret ve heyecana sahip değiller. Namazını kılıp orucunu tutan; yemeğe besmeleyle başlayıp hamd ile bitiren; çocuklarına Kur’an okumayı öğretmek için çabalayan; onların dindar ve ahlâklı insanlar olmalarını isteyen ve öyle olması için elinden geleni yapan… ama bütün bu yaptıklarını bir Müslüman olarak yeterli bulan, kendini târifin sonunda sözünü ettiğimiz bir mücâdele içinde hissetmeyen, bulmayan, görmeyen Müslümanlar da vardır ve bunlar da büyük “İslâm çerçevesi” içindedir, kardeşimizdir. Kendini mezkûr mücâdelenin içinde hisseden, bulan ve gören “İslâmcı”lar da bunu böylece bilmeliler ve kendileri gibi düşünmeyen bu kardeşlerini kendilerinden ve İslâm’dan tecrid etmemeliler. Unutmasınlar ki bir zamanlar kendileri de öyle anne babaların evlâtlarıydılar, onların elinde yetiştiler; taa oralardan aldıklarının üzerine ekleyerek şimdiki mücâdele hayatına ulaştılar. Bilsinler ki İslâm için beynini, kanını ve canını fedâ edecek mücâdele ve mücâhede adamları bu mütevâzı Müslüman evlerinden, sofralarından, câmi kurslarından gelmiştir; gelmeye devam edecektir. Kendilerini “İslâmcılar”ın anladığı mânâda bir mücâdele içinde hissetmeyen ve bulmayan bu sâde Müslümanlara ters bakmak, düşman olmak; bindiği dalı kesmek, cepheye su taşıyan sakayı boğazlamaktır.

Tekrar hatırlatalım ki, yaptığımız târif mevcudun, yâni bu güne kadar gördüğümüz İslâmcıların târifi değildir. Gördüğümüz İslâmcılar -maalesef- birçok zaaflarıyla bu târifin dışında kalmaktadırlar. Biz onların ekseriyetini küfürle mücâdeleden çok, birlikte yaşadıkları Müslümanların “geleneksel İslâm” adını taktıkları değerleriyle uğraşır bulduk. Bu değerler de öyle az buz değerler değil, düpedüz mezhep ve tarîkatlerdi. Fikrimizi teyid eden bir misal:  

“1850-2000 arası zamanda ilk iki nesil İslamcılar kendi aralarında iki gruba ayrılır:

1) Geri kalışımızın sebebi dinimiz değil, onu tarihte yanlış anlamamızdır. Bunda gelenek, örf ve âdetler; özellikle tasavvuf, bid'at ve hurafeler; donmuş fıkıh (yani bildiğimiz mezhepler A. A.),  içtihat kapısının kapanması; Meşşailik yerine Eş'raliğin revaç bulması, Mutezile'nin mahkûm edilmesi, Gazali'nin filozoflara indirdiği ağır darbe; saltanat rejimleri vs. rol oynamıştır. Cemaleddin Efgani'den Abduh'a, Mehmet Akif'ten Muhammed İkbal'e, S. Ahmet Han'dan Said Nursi'ye kadar neredeyse herkes böyle düşünür. (…)”  (Ali Bulaç, Zaman, 10. 09. 2012)

Herkes bilir ki, büyük Müslüman gövde için bunlar çok mühim değerlerdir. Büyük Müslüman kitle, bu yüzden bildik İslâmcıları bir türlü “kendinden” göremedi. Nasıl görsün ki, İslâmcılar da onları “kendinden” görmüyordu.

Mevcut İslâmcılar, dediğimiz gibi, kendilerini küfür karşısında mevzilenerek değil, yine kendilerinin isimlendirmesiyle “geleneksel İslâm”a karşı mevzilenerek ifâde ettiler.

“Batıcılar bütün siyasî versiyonlarıyla geri kalışımızı İslam dinine bağlarken, İslamcılar "geri kalışımız"dan İslam dinini değil, biz Müslümanların tarihte dini yanlış anlama biçimini, dolayısıyla tarihsel mirası (türas) ve geleneği sorumlu tuttular.” (Ali Bulaç, Zaman, 08. 09. 2012)

Bu halleri, büyük kitle nezdinde onları “kökleri dışarıda” şüpheli ve karanlık insanlar olarak gösterdi. Çok da haksız değillerdi. Gerçekten mevcut İslâmcıların ilham kaynakları Müslüman olmaları hasebiyle kökleri belki içeride; ama ülkeleri ve yaşadıkları tecrübe sebebiyle “dışarıda” sayılabilecek kişilerdi. Bunların ekseriyeti Türkiye dışında ve müstemleke travması yaşamış Müslüman yazar/fikir adamlarıydı. Fikirlerinin yaşadıkları tecrübeden âzâde olabilmesi elbette mümkün değildi. İslâmcılar bizimle onların farklı tecrübelerden geçtiğimizi ıskalayarak onları fikir ve hareket rehberleri gördüler. Bu sebeple de kendi zeminleriyle bir türlü sıcak temas kuramadılar.

Ayrıca, bu yeni tartışma vetiresinde birçoklarının söyledikleri gibi İslâmcılığın, bünyesinde en çok karşı olduğu Batı’dan da virüsler taşıdığını hatırlamak lâzım. D. Mehmet Doğan’ın şu sözleri bu vaziyeti kısaca anlatıvermiştir.

“Bu İslâmcılık, ideolojik söylemlerini genellikle soldan, Batı (kapitalizm) karşıtı Sovyetik yapılardan devşirmiştir. Yaygın Müslüman tutumunun dışında kendini konumlandırarak "radikallik" yaftasını kendine yakıştırmıştır. Bu vasfıyla da, dinin özüyle, geleneğiyle ilişkileri bir hayli sıkıntılı olmuştur.” (Yeni Akit, 08. 08. 2012)

Son zamanlarda bu zaafın farkına varan İslâmcılar oldu. Bu, ümit verici bir gelişmedir.

Ali Bulaç, İslâmcıların 1990’dan sonra doğru sorular sormaya (dolayısıyla doğru cevaplar da vermeye tabii) başladıklarını söylüyor. (Zaman, 10. 09. 2012) Ama eski yanlış sorularla nefes tüketme ve “gelenek”e, yani sünnî mezheplere ve tasavvufa ters bakma çizgisini hâlâ devam ettirenlerin varlığı da bir gerçektir.

İslâmcılar, “geleneksel İslâm” dedikleri sünnî mezhepler ve tasavvufla problemli olunca bu değerlere sımsıkı bağlı Müslüman gövdeyle de ister istemez problemli oldular. Bu zaafları sebebiyle hem yeni karşılaşılan problemlerin hallinde “geleneğin imkânları”ndan istifâde edemediler hem de Müslüman halkla kaynaşamadılar.

Meselenin halli, belli…

Kimse, “Ne demek halkla kaynaşamadılar? Siyâsî iktidârı bile ele geçirdiler. Halkın yüzde ellisinin oyunu aldılar.” demesin. O ayrı bir fasıldır ve son tartışmanın içinde cevapları kıpırdanıp durmaktadır.

“Gömlek değiştirmek” tâbiri bir ipucu olabilir.

EK:

Tevafuk bu kadar olur… Bu yazı aslında bitmişti. Akif Emre’nin bugünkü “İktidar iğvasına kapılmadan” başlıklı yazısındaki şu cümle maksadı ifadeye yeter: “Ahlakı ve iktidarı en geniş anlamıyla düşünerek bir muhasebe yapıldığında temel ilkeler adına katlanılan bir misyon mu olduğu yoksa iktidar uğruna temel metinlerden vazgeçişin öyküsü mü olduğu sorusuna cevap verilmelidir?” (Yeni Şafak, 11. 09. 2012)

Yazar: Ahmet Ar
15-09-12
E mail: ahmet_ar@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 3
uğurlu
Analiz
Tarih : 22-09-12

Meselenin analizi analtik bir zihinde sağlıklı bir mantıkla ifade edilmeye çalışıldığı kanaatindeyim.Düşünce ufkunda bunalanlara meş'ale olur, ümit ederim.

 
TAC 1
SUSU-YORUM
Tarih : 21-09-12

İktidar uğruna temel metinlerden vazgeçişin öyküsü M-A-A-L-E-S-E-F

 
İbrahim TUNCER
DUA
Tarih : 19-09-12

Ahmet hocam yazı için yorum yapmayacağım. Yazmaya başlaman benim için yeter. Allah rızasına uygun yazmayı devam ettirsin...

 
İSLÂMCI: İSİMLENDİRME VE TARİF-2
Online Kişi: 11
Bu Gün: 125 || Bu Ay: 9.787 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.178 || Toplam Tıklanma: 52.173.369