ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / UNUTULMAYANLAR
Okunma Sayısı: 4883
Yazar: Namık Açıkgöz
URFALI NÂBÎ YILI BİTERKEN

Urfalı Nabî (1642-1712) klasik kültür ve irfanımızın en önemli şahsiyetlerinden biridir. Asıl adı Yusuf olan Nabî, 24 yaşında İstanbul'a geldiğinde, şiir olgunluğuna ulaşmıştır ve sosyal etkisi olan bir şairdir.

“Saf şiir” söyleme geleneğinin yoğun bir şekilde yaşandığı çağların şairi olan Nabî, aşıkane-rindane şiirler de söylemiştir ama onun asıl şöhreti, “hikemî şiir” olarak adlandırılan filozofik alanda olmuştur. O, elbette düşünce sisteminde ve dünyayı algılamada yeni ekol kuran bir filozof değildir ama her türlü ilişkide gizli olan sırları keşf eden çok zeki bir şahsiyet ve bu keşiflerini dil kudretiyle şiirleştiren bir şairdir.

Nabî, hayatın ve evrenin sırlarla dolu olduğunu, bu sırları görmek için göz, görülenleri söylemek için de ağız gerektiğini söyler:

Lebalebdür zemin ü asman esrar-ı hikmetten
Velîkin keşf ü tahkîka seza çeşm ü dehen gerek

Vakur, ciddi ve sakin şahsiyetiyle dünyayı, hayatı ve toplumu gözleyen şair, toplumsal eleştirilerini, zeka kudretiyle en ince ayrıntılara dikkat çekerek yapar. Mesela, zalim yöneticileri eleştirdiği şu beytinde, “Yönetimdeyken, elinden gelen ve yapabileceğin bütün zulümleri yap!... Elinden geleni ardına koyma!... Ama şunu da unutma, bu iktidar ve bu güç sende ebedî kalmayacak. İktidardan düştükten sonrasını da hesapla” derken, ezelî ve ebedî bir hakikati dile getirmektedir:

Elden gelen azarını hîç eyleme taksîr
Eyyam-ı gurûrun sana payende kalırsa

Her toplumda ve her zaman, yüze gülen ama insanla konuşurken iğneli laflar etmekte mahir olan faziletten nasibini almamış insanlar vardır. Nabî, bu tür insanların yakınlığını zehirli helvaya benzetir ve bunların över gibi görünen sözlerini aslında alay etmek amacıyla sarf ettiklerini söyler:

Helva-yı zehr-nakdir ayîn-i ülfeti
Müstehziyane lafzı sena sûretindedir


Bu tür insanları etrafımızda çok görmüşüzdür. İçlerindeki hıncı ve öfkeyi açıkça yansıtacak güç ve güvenden yoksundurlar ve karşısındakileri eleştirirken daha çok över gibi görünüp onlarla alay etme yoluna giderek güya intikam alırlar.

Nabî, fakirliğiyle övünen bir peygamberin ümmeti olduğunun bilincindedir ve şark kültürünün mahviyetkâr boyutunun da farkındadır. Şu beytinde, bu mahviyetkarlığın güzel bir örneğini vermiştir:

Biz ol fukarayız k'olunur add-i dena'et
Kevneyni zekat eylemek en müflisimizde

Diyor ki Nabî: Biz öyle fakirleriz ki, en müflisimizin bile iki dünyayı zekat olarak vermesi, bizlere çok basit bir iş gibi gelir.

Bilindiği gibi zekat, malın kırkta birinin fakirlere verilmesi ibadetidir. Nabî bu beytinde, dünya malına tamahı ve ahireti basit bir alış-verişe döndürmeyi eleştirir ve dervişane yapıda olan fakirlerin en müflisinin bile iki dünyayı da bir kalemde gözden çıkarabileceğini söyler.

Sadece Cennet'e gitmek amacıyla ibadet edenleri de eleştirir Nabî. Yunus Emre'nin 300 yıl önce söylediği,

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç hûrî
İsteyene ver anları
Bana seni gerek seni

... mısralarındaki havayı, Nabî, şöyle söyler:

Nabî bilemem farkı nedir bey' ü şiradan
Ol zühd k'anın hahiş-i cennet var içinde

Ne diyor Nabî?... “İçinde cennete gitme beklentisi olan ibadetin, bu dünyadaki alış-verişten farkı nedir bilemem.”

İbadeti araçsallaştırma zihniyetinin güzel bir eleştirisidir bu beyit.

Nabî, İbn Haldun'un tespit ettiği “bedeviyet-hadariyet” konusunun veya şehirlileşme-kırsal kalma konusunun da farkındadır. Kırsallık, kol ve kas gücünün, şehir ise daha çok beyin ve zihin gücünün egemen olduğu bir alandır. Nabi, bu iki sosyal yapı arasındaki farkı, “arif-bahadır” karşılaştırmasıyla şöyle yapar:

Hünerin var ise bir şehrde bir arif bul
Yoksa her karyede bir nice bahadır bulunur

Nabî'deki zeka ve ifade gücü çoğu zaman hikmet söyleme şeklinde tezahür etse de, çoğu zaman, zeka taşmaları sonucu, ifadeleri ironiye, yani alaya dönüşür.

Mesela neyi, nerede ve ne zaman konuşacağını bilmeyen boşboğazları eleştirdiği şu beytinde, horozların anlamsız ötüşünü, boşboğazların konuşmasına tercih ettiğini ironik bir şekilde söyler. Çünkü, horozlar ötüşlerinin anlamını bilmezlerse de, bari ne zaman öteceklerini bilirler ama boşboğazların ne zaman konuşacakları bile belli değildir:

Sühan-i bîhûdeden hoş gelür avaz-ı horoz
Bari manasını bilmez ise de hengamı bilir

Nabî, insanlara cennete gidememe korkusu veren ham sofuları da “Bizi cennet bağına gitmekten kim alıkoyabilir ki?... Orası bize babamızdan (Hz. Âdem'den) kalan bir mirastır ve o eve kimseye hesap vermeden gireriz.” diyerek iğneler:

Kimdir bizi men' eyleyecek bağ-ı cinandan
Mevrûs-ı pederdir gireriz hane bizimdir.

Sözün özü. Bu Nabî hem çok enteresan hem çok zeki ve hem de çok muzip biri. Adamın zekası beynine sığmıyor; taşıyor… Eh!.... Zeka taşarsa, ironi, mizah, iğneleme kapıdadır.

UNESCO 2012'yi “Nabi Yılı” ilan ettiği için büyük bir şair değildir o… Nabî, büyük bir şair olduğu için UNESCO bu yılı “Nabî Yılı” kabul etmiştir. O, sadece 1 yıla sığacak bir şair değildir; bütün zamanların şairidir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Namık Açıkgöz
18-12-12
E mail: habervaktim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
URFALI NÂBÎ YILI BİTERKEN
Online Kişi: 23
Bu Gün: 318 || Bu Ay: 7.672 || Toplam Ziyaretçi: 2.218.255 || Toplam Tıklanma: 52.146.654