ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / OKUMAK
Okunma Sayısı: 2951
Yazar: Emre Miyasoğlu
OKUMAK, RÛHA TUTUNMAKTIR

 

"Okumak, gezmek, uyumak, rüya görmek, musiki dinlemek, hatırlamak, seyahat etmek, unutmak, dua etmek, doğmak, tekrar yaşamaktır" diyor Abdülhak Şinasi. Sanatkârların asıl meziyetleri, asil ruh ihtiyaçlarının kâtipleri oluşlarıdır. Sanatçı, içinde yaşadığı ve gerçek diye bildiğimiz hayattan daha hakiki olan ruh dünyasını aktarmaya çalışan bir nevi his mütercimidir. Sanatçı kendi ruhuyla baş başadır ve diğer görevlerinin çok çok önünde olan vazifesi, kutsiyetine inandığı kendi his ve hayaller âlemini anlatmaktır. Bu yüzdendir ki, hiçbir büyük sanatçının eseri, bir diğerininkine benzemez, tamamıyla farklı ve 'kendi'dir. Çünkü her sanatçı kendisini, kendi dünyasını, kendi inancını anlatır. Bir iman haline getirdiği hislerini anlatır yazdığı her şeyde. Bu yüzden her eser, mutlaka müellifinin hikâyesidir, her ne kadar onu anlatmıyor gibi görünse de. Bu bakımdan hiçbir büyük eser, tamamen uydurma olamaz; 'hayal ürünü' değil, yazarın hayal dünyasının kelimelerle çizilişidir. Sanat eseri hayatı taklit etmez, canlı olduğu için gerçektir ve bazen sanatçı için hayalî bir âlem değil, âlemin gerçeğidir.

Bu yüzden büyük sanatkârlar herkese değil, ancak kendi dostlarına anlatır, onlar için yazarlar eserlerini. Eserlerini vücuda getirirken öncelikleri halkın sevmesi, kabul etmesi değildir. Onlar "halkın algılarını bilip ona göre yazmak" nedir bilmezler. Sözleşmesiz bir sipariş usûlüyle bir nevi dilekçe değildir eserleri. Hayatın sıradanlığının üstünde bir düşünce hayatı vardır sanatkârların. İnsanların çoğunlukla küçük bir sorun gibi gördükleri olay ve duygularda bir dram, hatta trajedi bulur, büyükmüş gibi algılanan âdi sorunları ise görmezden gelirler. Hayatla ve onun sıradanlığıyla hastalık derecesine varacak kadar kavgalıdırlar ve ancak kendi dünyalarında mutlu olabilirler. Edebi bir eser de ruh akrabalarına yazdıkları özel bir mektuptur. Herkes okusun, herkes bilsin istemezler; yalnızca isimlerini bile bilmedikleri, ama var olduklarına inandıkları kardeşlerine yazarlar. Çünkü edebiyat her zaman için çok özel bir muhittir. Evet, gerçek bir sanatçı kitaplarının kitlelerce okunmasını, bugünün tabiriyle bir "bestseller" olmasını katiyen istemez. Bu yüzden eşsiz eserler çoğunlukla az okunur; sayıca çok okunması ise anlaşıldığı sonucuna varılması şartını doğurmaz.

"Sanatkârlar ve halk hiçbir zaman aynı plan üzerinde değillerdir. Birinin bir ihtiyaç için verdiğini öteki bir eğlence olarak alıyor" derken Abdülhak Şinasi Hisar, bir sanatçı burjuvazisinden bahsetmiyor elbette. Bu bir realite. Nasıl ki, her insan temel bir ihtiyacını karşılamak özlemiyle yaşıyor, sanatçı da kendi kendine var ettiği bir dünyayı anlatmak ihtiyacıyla yaşıyor. Elbette ki sanatı bir eğlence aracı, aşk, macera, korku, merak vs. dürtülerinin tatmin edilmesi için bir araç olarak görenlerle, kendi ruhundan fışkıran âlemi en mükemmel şekilde tercüme etme endişesiyle sıkıntı çeken aynı yerden bakmıyordur. Sanatı, sanata aşağıdan yukarı doğru bakanların istekleri doğrusunda yönlendirmeye çalışmak yanlış.

Aynı zamanda çok iyi bir okuyucu da olan sanatkâr için okumak bir ihtiyaçtır, hem de hayati bir ihtiyaç. Bir kitabı bitirir bitirmez yeni bir kitaba başlar. Okumak mutlu eden, hiçbir zaman bıkılmayan bir çalışmadır. Bir gece kitap okumadan uyusa kendisini suçlu hisseder. Suçlu hisseder, çünkü sıradan hayatın üstünde olan edebiyat dünyasından bir an olsun kopmuş olmak ona acı verir. Sanatçı için sıradan hayat, adı üstünde sıradandır, çünkü "gerçek edebiyat" eserinde gördüğü edebi, kitaptan başını kaldırdığı zaman etrafında göremez. Bu yüzden bir roman kahramanı onun için akrabasından dahi üstün biridir. Çünkü var olanlar değil, var olması gereken insanlardır onun gerçek akrabaları.

Okumak insana daha iyi bir hayata layık olduğunu haber vermesi bakımından hayati bir ihtiyaçtır. Ahlâkın, dinin, edebin, sanatın ve ilimin insan için nefes almak kadar önemli olduğunu öğretmesi bakımından okumak yokluğa karşı en kutsal mücadeledir.

Bu kutsal mücadelenin farkına varıp iyi bir okur olmanın ilk şartı, sanatı bir eğlence aracı olarak görmemek ve onu en sıradan maceraların peşinde sürükleyen yazıcıların kitapçıkları elinde oyuncak yapmalarına izin vermemektir. Unutmamalı, edebiyat olaya değil hisleri dikkate alan bir âlemdir. Kötü eser okumak, hiç okumamaktan daha kötüdür. Çünkü kitapçıları okurken, sanatçıların hakkını yediğimizi bilmemiz gerekiyor.

Okumak, okumak ve okumak! Nefes almak, su içmek, yemek yemek gibi vazgeçilemez bir ihtiyaç. İnsan ruhu, bedeni kadar gıdaya ihtiyaç duymuyor mu yoksa? Sanat eseri okumadan nasıl yaşanır? Okumak, ruha tutunmaktır!

 

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.


Yazar: Emre Miyasoğlu
13-01-10
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
OKUMAK, RÛHA TUTUNMAKTIR
Online Kişi: 26
Bu Gün: 528 || Bu Ay: 9.064 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.456 || Toplam Tıklanma: 52.160.060