Kategori : / TEFEKKÜR | Okunma Sayısı: 2495 |
Tarihte ve bugün iki çeşit hayat telâkkîsi vardır. Birine göre hayat yiyip içip eğlenmektir. İnsan ne yapıp etmeli, yiyip içip keyfine bakmalı, umur etmemeli, neme lâzım deyip geçmelidir. Ziya Paşa merhum bu telâkkîyi şu beytiyle ne güzel canlandırır.
İç bade güzel sev var ise akl u şuurun
Dünya var imiş, ya ki yoğ imiş ne umurun.
Bu beyit, ilhamını bir acem şairinden almıştır ki o şöyle der:
Ben onu bunu bilmem aşk şarabıyla sermestim
Saki bade sun, sazcı şen havalar çal
Bu telâkkîye ahlâk ilminde maddecilik ve bu telâkkîde olanlara maddiyatçı yahut kısaca maddeci denir.
Ahlâkî maddecilik tarihte insan ve cemiyet kadar eskidir ve insanda hayranlık tıynetinden kalma bir insiyaktır. Çok kere denildiği gibi insan tembel bir mahlûktur. Ve hodgâmdır. Maddecilik tembelliğin, egoizmanın tıpkı cilt üstünde görülen çıban başıdır. Dinler başta gelmek üzere ta Eflatun’dan beri büyük filozoflar ve bütün ahlâk doktrinleri bununla mücâdele etmiş, esef edelim ki insandan bu hayvânî insiyâkı söküp atamamıştır. Bilâkis mücâdele edildikçe bu menhus insiyak kükremiş ve zamanımızın bilhassa geri memleketlerinde görülmedik şekildeki maddeciliği doğurmuştur.
Zamanımızın maddecisi ta iliklerine kadar egoist, tembel ve faydacıdır. Çalışkan görünür, yalandır. O sırf kendini düşünür ve kendi için hareket eder. Maddecinin hayat ve cemiyet mihveri kendi nefsidir. Bundan başkası onu alakalandırmaz. Etrafına ve cemiyetle alakalı görünür, yalandır. O yalnız kendi menfaatini düşünür. Kendisi için fayda ve menfaat görmediği hiçbir kimse hiçbir iş onu alâkadar etmez ve üzmez.
Maddecinin konuşurken dünyanın tasası başındadır, sanırsınız. İnanmayanız. Hepsi ağzında ve lafındadır. Maddeci yaygaracıdır. En ufak bir faydası uğruna her şeyi feda eder. Bir tutam saman için bir samanlık yakar. Çünkü iliklerine kadar egoisttir. Onda merhamet, şefkat, vefa, feragat ve fedakarlık gibi insani faziletler kök tutmamış ve inkişaf etmemiştir.
Maddeci arrivisttir. En az emekle en kısa bir zamanda servet ve konforun en yüksek derecesine çıkmayı emel edinir. Ve bunun için her şeyi göze alır. İcabında şaklaban, dalkavuk ve kuyruk olur. Maddeci ahlâk bakımından bazı hayvanlardan da aşağıdır. Maddeci millet, vatan, hürriyet ve adâlet sever görünür, yalandır. Onun tek sevdiği şey kendisi ve menfaatidir. Bunu kimde görürse millettaşı olur. Menfaatini nerede bulursa vatanı orasıdır. Hürriyet ve adalet sevmez değil fakat sırf kendisi için sever. Onun hayatta bir gayesi vardır. Üzülmeden yiyip içip keyfetmektir.
Maddecide izzet-i nefis duygusu dumura uğramıştır. Memleketin hükümet ve idaresi onu sırf menfaati bakımından alakadar eder. İktidarda kim olursa olsun onun için müsavidir. Elverir ki maddesi iktidara kuyruk olabilsin. Maddecide doğru düşünce, samimi kanaat aramayınız. Onun düşünce ve kanaatleri hep kendi çıkarına işler. Hulasa cemiyet içinde maddeci, ağaç gövdesine yapışmış parazit mantarıdır.
Diğer bir telâkkîye göre hayat her şeyden evvel ruh ve mânâdır ve o yaşanmaya değer mahdut bir devamdır. Hayat dünyaya gelen insan için inkişaf edip yükselme yoludur. Hayatın ferdi gayesi iyilik ve güzellikten ibaret olan insanlığa ulaşmaktır. İçtimâiyesi ise iki kelime ile hizmet ve vazifedir.
Yeme içme eğlenme ve dinlenme bu gayelere varmak için hayatı idâme imkânlarıdır. Bu telâkkîyi de Namık Kemal merhumun şu beyti ne güzel ifade eder:
Yüksel ki yerin bu yer değildir,
Dünyaya geliş hüner değildir.
Bir arap şairi de şöyle söyler:
Rûhuna ve iç âlemine yönel ve onu kemâle erdirmeye çalış. Çünkü sen cisminle değil rûhunla insansın.
Hayatın bu telâkkîsine de maneviyatçılık ve bu telâkkide olanlara mâneviyatçı denir.
Maddecilik gibi maneviyatçılık da insan ve cemiyet kadar eskidir ve insan tiynetinden mevcut bir insiyaktır. Maddecilik tembelliğin ve egoizmanın anası olduğu gibi maneviyatçılık da çalışkanlığın ve Altruısme yani başkasını düşünürlüğün anasıdır. Bu itibar ile "Cemiyet mâneviyatçılıktan doğmuştur." bile denebilir.
Eğer bütün insanlar yukarıda tasvir ettiğim şekilde maddeci olsalardı dağlarda yaşayan kurtlar gibi gayri içtimai birer mahluk olur ve birbiriyle boğazlaşırlardı. Cemiyet ve içtimâî nizam iyilik adâlet ve hakkâniyet hep mâneviyat kuvvetinden doğan insânî fazîletlerdir. Yine çok kere denildiği gibi insan moral yani mânevî bir mahlûktur. İnsanın bir târifi de onun mânevî bir mahlûk olmasıdır.
Ali Fuad BAŞGİL, Yeni sabah 20 Ağustos 1960
Yazar: Ali Fuad Başgil |
14-01-14 |
||
E mail: Mail Adresi Yok | Tweet | ||