ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2069
Yazar: Süleyman Seyfi Öğün
MAHREMİYET VE ÖZEL HAYAT

Biri bizi gözetliyor-2

Modern dünyâ büyük kitleleri kamusal hayâta çekti. Mahremiyeti tahrip etti ve özel hayâta dönüştürdü. Daha beteri, kamusal ve özel hayât arasına sızdırmazlık ilkesi koydu. Özel hayâtlara saygı ilkesi, çoğu kez sanıldığı gibi ahlâkî bir noktadan hareket etmez. Özel hayâtların dokunulmazlığı daha temelde büyük kitleleri kamusal alanda örgütleyen modern kapitalist dünyânın gereğidir. Kamusal hayât ise siyâsal akıl ve ekonomik akıl tarafından kolonize edilmiştir. Özel hayâtların, gayr-ı şahsî ilkelere göre düzenlenmiş olan kamusal iş ve işlemlere sızıp onu bozmaması adınadır her şey.

19. Yüzyıl'da kamusal hayâtın zorlamaları insanlarda îtiraz kültürünü ateşliyordu. Dolayısıyla özel hayâtlarda olup bitenler fazlaca dikkat çekmiyordu. 20. Yüzyıl'da ise alınan yeni önlemlerle îtiraz kültürü aşama aşama söndürüldü. Püritan itaât kültürünün vasatlarında kamusal bir istikrar elde edildi. 68 ruhu bile bu gidişi değiştiremedi. Ama bu sâyede özel hayâtların içinde biriken ağır psişik sorunların farkına biraz daha varıldı.

Aslında bu yaraları daha 20. Yüzyıl'ın başlarında Freud görmüş ve insanlığın yüzüne vurmuştu. (Teorisinin tartışmalı taraflarını dışarıda bırakıyorum). Onun teorisi, görünüşte ehlileşmiş, uygarlaşmış (Elias'ın kullandığı anlamda kullanıyorum) sâkin Viyanalıların iç dünyâlarındaki derin ve onanmaz yaraların farkına varmamızı sağladı.

II. Genel Savaş sonrasının istikrarlı kapitalist toplumları, çekirdek aile temelindeki dar özel hayâtların; yıpratıcı, yaralayıcı kamusal hayâtın ağır sorunlarını biriktirdiler. Sözkonusu ehlileş(tir)me, totalitarizmin olağanlaşmasını sağladı. Bu, Doğu Bloku'nda açık, Batı Bloku'nda ise örtük bir şekilde işledi. Heinrich Böll ünlü romanı 'Katherina Blum'un Çiğnenen Onuru' romanında Hür Berlin'de bu demokratik görünümlü totaliterliğin gerçeğini ortaya çıkarıyordu. Bu roman en az, bence ondan daha fazla olarak 1984 romanı kadar önemlidir.

Siyâsal iktidarlar ise kendilerinden emindi. Çünkü Batı totalitarizmi, Doğu totalitarizmin açık örnekleri karşısında kendisini unutturabiliyordu. Öte yandan denetim teknolojisini tekelinde tutuyorlardı. Foucault'nun çarpıcı bir şekilde ortaya koyduğu gibi, feylozof Bentham'ın hapishaneler için -belki de çok iyiniyetle- tasarladığı panopticon modern toplumun en temeldeki gerçeklerinden birisidir. İktidar her yerdedir. İktidar sizi her yerde görür. Üstelik bunu siz asla anlayamazsınız. Modern toplumda sözüm ona size bırakılmış yegâne ve bir o kadar da kırılgan bir alan olan özel hayâtınıza da girer.

Son çeyrek yüzyılda akıl almaz dönüşümler yaşadık. Bir kere üretimin dünyânın çeperlerine dağınık ve karmaşık bir şekilde savrulması kamusal hayâtın bildik düzenini bozdu. İçini boşalttı. Bu, tüketime açılan, aleniyet hatta meydan okumaların hüküm sürdüğü kamusal hayâtı alabildiğine 'kültürelleştirdi'. Bu, yaklaşık iki yüzyıldır baskılanan özel hayâtları da berhavâ etti. Açık toplum biraz da budur. İnsanlık, bu aşamada tarihinin en dış bükey deneyimini yaşamaya başladı. Bu başlangıçta büyük umutlar doğurdu: Büyük bir özgürleşme imkanı olarak sunuldu ve algılandı. Oysa bunun içeriği son derecede koftu. Postmodern geç Barok dediğim, içeriği olmayan, olması da artık gerekmeyen bir dünyâdır bu.

Bir kere, ekonomide totalitarizm ağırlaşarak sürdü. Kamu gücünün üretimden büyük oranda çekilmesi büyük bir boşluk doğurdu. R.Sennett'ın çok çarpıcı bir şekilde analiz ettiği üzere, Fordist yapısı çözülen ekonomik totalitarizm, yeni istihdam dünyâsının plazalarındaki 'açık' ofis düzeninde, mikro ölçeklerde, bana göre eskisinden daha beter bir şekilde kuruldu. (Big Brother bugün Patron'dur; her yerdedir ve seni görür).

Siyâset ise bu süreçten ağır bir yara aldı. Kurduğu denetim tekelleri bir, bir kırılmaya başladı. Bunu sermayenin yeni dinamikleri de özendirdi. Onun için merkez-kaç ekonominin kendisini buharlaştırdığı akışkan (liquid) dünyâda siyâsal alan katı halini korudu. Bu yüzden hedefe ve merkeze oturdu. Hatta yegâne özgürleşme alanı olarak görülmeye başladı. Her yerde devletlerin üzerine gidildi. Siyâsetçilerin kirli çamaşırları bayrak bayrak dalgalandırıldı. Özellikle bilgisayar ve genel anlamda bilişim teknolojisinin sivilleşmesi, yaygınlaşıp demokratikleşmesi bunu daha da imkânlı hâle getiriyordu. Bauman'ın da üzerinde durduğu, panopticon'un yerini alan sinopticon çağdır bu. İşin cilvesi burada başlıyor. Önümüzdeki yazıda bunu açarak bitireceğim...

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Süleyman Seyfi Öğün
03-03-14
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MAHREMİYET VE ÖZEL HAYAT
Online Kişi: 9
Bu Gün: 231 || Bu Ay: 1.614 || Toplam Ziyaretçi: 2.228.499 || Toplam Tıklanma: 52.239.203