ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 3081
Yazar: Yusuf Kaplan
TÜRKİYE NİHÂÎ SEÇİMİNİ HENÜZ YAPAMADI

Türkiye, nihâî seçimini yapamadı henüz: Yüzyıllık düşüş'ten kurtulamadı.

Dahası, yüzyıldır, bir düşüş yaşadığının, tarih yapamadığının, tarihten sürgün edildiğinin ve sadece tarihte tatil yapan bir figüran rolü oynadığının bile farkına varamadı.

Ama artık yüzyıllık düşüş'ün sonuna doğru hızla yol alıyor Türkiye. İlk defa, sınırlarının, medeniyet coğrafyasına taştığını, yaşadığı büyük ölçekli, varoluşsal şoklarla farkediyor...

ÜÇ KRİTİK EŞİK

Türkiye, yaklaşık bir yıldır, anormal bir süreçten geçiyor: Süreç, bitmiş değil henüz...

Gezi 'oyun'u... dershaneler krizi... 17-27 Aralık kalkışması... derken... üç kritik seçimden ilkini sağ sâlim atlattık Allah'ın inayetiyle.

Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerden oluşan diğer iki eşiğin de zorlu geçeceğini biliyoruz artık.

Üç seçim, Türkiye'nin geleceğini belirlemekle kalmayacak yalnızca. Türkiye'nin yüzyıldır eşiğine sürüklendiği yokoluş, tarihte tatil yapış sorununu aşıp aşamayacağının görüleceği bir karar anı olacak aynı zamanda.

Bu üç eşiği sağ-salim atlatabilirsek, önümüzde, bölgenin geleceğinde kilit rol oynayabileceğimiz tarihî bir koridor açılacak...

TARİHÎ KORİDOR VE ÜÇ VAROLUŞSAL BARİYER

Türkiye'nin önünde böylesine hayatî tarihî bir koridor'un açılmasını zorlaştıracak, aşması gereken üç temel varoluşsal sorunu var.

Kısa vadede, 'çözüm süreci' sekteye uğratılmaya ve Türkiye, yıkıcı ve geri dönüşü zor bir kaosun eşiğine sürüklenmeye çalışılacak.

Orta vadede, 'Alevî kartı' devreye sokulacak ve Türkiye, mezhep çatışmasının eşiğine sürüklenmeye çalışılacak.

Uzun vadede ise, Türkiye'nin yolunu bulması, tarihî bir yürüyüşe soyunması, yeni bir dünyanın kurulmasında kilit rol oynamaya kalkışması engellenmeye çalışılacak.

ŞOK TERAPİ'LER, TÜRKİYE'Yİ KENDİNE GETİRECEK...

Dünya coğrafyasında, Türkiye kadar art arda büyük şok terapiler yaşayan başka bir ülke yok.

Ancak şok terapiler, tarih yapmış bir ülkenin çocuklarının silkinip yeniden kendilerine gelmeleri ve tarihe girebilmeleri için Allah'ın bir lütfudur.

Türkiye, ölüm döşeğindeydi yüzyıldır; sun'î teneffüsle nefes alıp verebiliyordu.

Yaşadığımız şok terapi'ler Türkiye'yi kendine getirmeye, hayata döndürmeye, yeniden tarihî bir yürüyüşe soyunmaya icbar ediyor.

Şurası kesin: Bütün insanlık olarak, bildiğimiz dünyanın sonuna geldik artık.

Batı uygarlığı, bilfiil hâkimiyetini sürdürüyor ama bilkuvve (felsefî, kültürel ve ahlâkî olarak) çökmüştür. İslâm medeniyeti (ve en son, en sofistike örneği Osmanlı), bilfiil çöktü ama bilkuvve yaşıyor.

Bu gerçeği görebilmek için sadece bir kez olsun Türkiye'nin dışına çıkmanız kâfidir: Dünyanın neresine giderseniz gidin, Türkiye, umut olarak görülüyor: İnsanlığın son adası olarak Türkiye'nin gelişi bekleniyor, merakla ve sabırsızlıkla.

...VE TÜRKİYE'YE YENİDEN TARİH KURUCU BİR ROL YÜKLEYECEK

O yüzden şunu iyi bilelim: Türkiye, büyük bir krizden geçiyor: Bütün büyük kriz anları, hem kırılma anlarıdır, hem de yeniden-kurulma zamanları.

Yaşadığımız krizler, bizi olgunlaştırıp kendimize getirecek: Şok terapi işlevi görecek...

Ve eğer bu krizler, -imkânlara dönüştürmesini bilirsek- yeni bir dünyanın kurulmasında, dün olduğu gibi, yarın da bize büyük tarihî yükümlülükler yükleyecek...

ÇİN'İN GELİŞİ, BİTİŞİ; TÜRKİYE'NİN GELİŞİ, İNSANLIĞIN DİRİLİŞİ

Bunun yolu, insanlığın -özellikle de masum ve mazlum halkların- bizi, insanlığın son adası ve umut kaynağı olarak gördüğü yakıcı gerçeğini görebilmekten geçiyor.

Bu, Osmanlı'nın bilfiil çökmesi ama bilkuvve yaşıyor olması gerçeğinin bize umut olarak bakan halkların umutlarını boşa çıkarmayacak kurucu bir fikirle donanabilmemizle gerçeğe dönüşebilir ancak.

Kurucu fikir, adalete, hakkaniyete ve kardeşliğe dayalı medeniyet fikri'dir.

Kurucu bir medeniyet fikriyle gelmedikleri için Çinlilerin, Japonların, Hintlilerin, Rusların ve Brezilyalıların gelişi, sadece kapitalist sisteme eklemlenişi ve bitişiyle sonuçlanacak.

ASİL BİR DURUŞ, EVRENSEL HAKİKAT VE BİLGECE BİR DİL

Ama bizim gelişimiz, İslâm'ın insan onurunu koruyan asil bir duruş, bütün dinlere, medeniyetlere ve kültürlere hayat hakkı tanıyan evrensel hakikat fikri ve bütün insanlığı kucaklayan bilgece bir dil ve söylemle insanlığı kendine getirecek ve tarihe girdirecek...

Ve bu, insanlığın dirilişi olacak...

YÜZLEŞME VE MUHASEBE

Bunun için, öncelikle, bütün toplum kesimleri, bütün cemaatler olarak yüzyıldır yaşadığımız sekülerleşme / kendi-kendimizi zihnen sömürgeleştirme serüveninin bizi nasıl çıkmaz bir sokağın eşiğine sürüklediği gerçeğiyle yüzleşmemiz, derinlikli ve dürüst bir muhasebe yapmamız ve ortak bir geleceğe nasıl yürüyebileceğimiz meselesi üzerinde kafa patlatmamız kaçınılmazdır.

İNSANLIĞIN YÜKÜ: TÜRKİYE'NİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Öncelikli olarak, ufkumuz, küresel olmak zorunda: Bütün insanlığın sorunlarını kendi sorunlarımız olarak görebilmeli, insanlığın yükünü omuzlarımızda taşıdığımız yakıcı gerçeğini idrak edebilmeliyiz.

İkinci olarak, Türkiye'de, köklü, imajinatif ve herkese hayat hakkı tanıyabilecek zihin, ufuk ve çığır açıcı bir eğitim, medya ve kültür sisteminin temellerini nasıl atabileceğimiz ve insanlığın önünü açacak kurucu bir medeniyet fikrini nasıl geliştirebileceğimiz yakıcı meselesi üzerinde derinlemesine düşünebilmeliyiz.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Yusuf Kaplan
31-03-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TÜRKİYE NİHÂÎ SEÇİMİNİ HENÜZ YAPAMADI
Online Kişi: 21
Bu Gün: 46 || Bu Ay: 1.429 || Toplam Ziyaretçi: 2.227.946 || Toplam Tıklanma: 52.233.496