ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / DÜNDEN BUGÜNE
Okunma Sayısı: 1789
Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
NERDE O ESKİ SEÇİMLER...

1950 seçimlerinde küçüktüm. Ama 1954 seçimlerinden hafızamda kimi net, kimi silik hatıralar kaldı.

Akşamları köy evimize “Fenerli amca”lar ve “Fenerli Abla”lar gelirdi. Ellerinde gemici fenerleri olduğu için böyle isimlendirmiştim. Ellerindeki fenerler gece karanlığında yıldız böcekleri gibi parlar, bir süre sonra komşu evin kapısında kaybolurlardı.

Sayın Başbakan, seçim meydanlarından “Ablalar kapı kapı dolaşıyor” dediğinde, bunu hatırladım: “Hâlâ mı?” diye düşünmekten kendimi alamadım.

Bu iletişim çağında olacak iş miydi?

Her nasılsa uyumadığım bir gece “fenerli amca”lardan biriyle tanıştım: Fötrlü Kemal Amca…

Karşı köyden geliyordu. Başında hafif yana yatırılmış kocaman bir fötr şapka vardı. Biraz ürkmüştüm. Çünkü bizim oralarda fötr şapka yaygın değildi. Genelde bazı CHP önderleri giyerlerdi.

Kemal Amca’yı babam karşıladı. Fenerini söndürüp arkalıklı tek sandalyeye kuruldu, bacak bacak üstüne attı. Anlamadığım bir şeyler fısıldaştılar. Ben görüşmenin ortalarına doğru uykuya yenilmiş, konuşmaların gerisini kaçırmıştım.

Kalkar kalkmaz amcanın gidip gitmediğini babama sordum. Gitti deyince, üzüldüm. Ben yakınlarımızdan biri olduğunu ve yatıya geldiğini sanmıştım.

Meğer partisine oy istemeye gelmiş. Babam, “Ezanı kaldıran partiye oy vermeyeceğimi bile bile inadına geliyor” diye anneme yakınıyordu.

İlk sandık deneyimim Kalecik Camii’nde oldu. Yakalarına altı oklu rozetler takmış amcalar arka arkaya geliyordu (o zamanlar yasak yok muydu bilmiyorum).

Artık partileri tanıyor, adayları biliyordum. Sandıklar açıldığında ben de heyecanlanmıştım. Sandık Başkanı, Adalet Partisi adayı Ali Kalaycıoğlu’nun ismini tekrarlamaktan bıkmış, bir süre sonra ismini kısaltıp “Kalaycı… Kalaycı” demeye başlamıştı.

Arada bir CHP adayının ismi çıkınca heyecanla bağırıyordu: “Mazhar Basa”!

“Galiba CHP’li” diye düşünmüştüm.

Aradan yıllar geçti. Pek çok seçim yaşadım. Bazılarına sandık görevlisi, bazılarına seçmen olarak katıldım.

Fark ettim ki, darbe dönemleri şaşırtmacaları hariç, millet CHP’yi kendi ihtiyarıyla (özgür iradesiyle) seçmiyor. Darbe sonrası şaşkınlığını da kısa süre içinde aşıp yoluna devam ediyor.

CHP’nin seçim kazandığı günler, kendisinden başka hiçbir partiye izin verilmediği diktatörlük (İsmet Paşa’ya “Milli Şef” dendiği için uygulanan sistemi “Şefokrasi” olarak nitelemekte bir mahzur yok) günleridir: Seçime tek başına girer, tek başına çıkar, canı ne isterse yapardı.

İç ve dış konjonktür sebebiyle Demokrat Parti’nin kurulmasına izin verildiği gün CHP’yi kaybetme korkusu sarmıştı. Hemen bir Alicengiz oyunu yapmış, yeni kurulan Demokrat Parti’nin yurt çapında teşkilatlanmasına fırsat vermemek için seçimleri bir yıl öne almış, 1946’da bir “baskın seçim” gerçekleştirmişti.

Bu seçimde oylar açık kullanılıyor, sayım ise kapalı kapılar arkasında yapılıyordu. Bu durumda, Demokrat Parti’ye verilen oyları CHP’sine kaydetmek iktidar bürokrasisi için çocuk oyuncağıydı.

Ama ondan sonra, 1950 yılının 14 Mayısında yapılan Cumhuriyet tarihinin ilk demokratik seçimini % 52 oy alarak Demokrat Parti kazandı. 420 milletvekili çıkardı. CHP ise yalnızca 63 milletvekili alabilmişti.

Seçimler 2 Mayıs 1954’de tekrarlandı.  Demokrat Parti oyunu artırarak % 57’ye ulaştı. Çünkü Başbakan Adnan Menderes, icraatlarıyla gönüllerde taht kurmuştu. Bu gidişle yıllar boyu iktidarda kalacaktı.

CHP bir oyun tezgâhladı: Ecevit’in genel başkanlığı döneminde tekrarını izlediğimiz bu oyunla bir grup milletvekilini DP’den kopardı. Daha sonra CHP’sine katılan Hürriyet Partisi’ni kurdurdu.

Ardından DP’nin kurucularından Fuat Köprülü partisinden istifa ettirildi. Hükümet seçimleri bir sene erkene almasaydı, istifalar yaprak dökümüne dönüşecekti. Menderes bunu gördü ve 27 Ekim 1957’de seçimlere girme kararı aldı. DP 424 milletvekili çıkarak yeniden tek başına iktidara geldi. CHP ise 186’da kalmıştı.

Fakat DP % 50’nin altında kaldı diye etmediğini bırakmadı “Azınlık Hükümeti” diyerek orduyu kışkırttı.

Nihayet, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün “Ne içindeyim ne dışında” dediği 27 Mayıs darbesi oldu.

Yani, orduda iktidarı devirmek için kurulmuş cuntalar bulamayan CHP’nin, “paralel yapı” ile işbirliği yapması şaşırtıcı değil.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
08-04-14
E mail: habervaktim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
NERDE O ESKİ SEÇİMLER...
Online Kişi: 11
Bu Gün: 31 || Bu Ay: 10.278 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.435 || Toplam Tıklanma: 52.193.679