ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / KADIN VE ÂİLE
Okunma Sayısı: 2388
Yazar: Hilal Acar
KIRK ÇIKARMA DA NE OLA Kİ?

KIRK ÇIKARMA DA NE OLA Kİ?Lohusalıkla ilgili ülkemizde yer etmiş çok sayıda adet mevcut. Bu adetlerin bir kısmı annenin sağlığı açısından faydalı olsa da birçoğu hurafeden öteye geçemiyor. Bunların başında da yeni doğum yapmış annenin ve bebeğinin 40 gün evden dışarı çıkmamaları geliyor. Bir önceki yazımızda doğumun ilk ayından itibaren annelerin bebekleri ile günlük yürüyüşlere çıkmasının her ikisine de faydalı olacağını belirtmiştik. İşte bu noktada adetler ve toplumda yer edinmiş inanışlar karşımıza çıkıyor. Dine mal edilen ancak dini hiçbir geçerliliği olmayan Al basması, lohusa ve bebeğin kırk gün boyunca hiç dışarıya çıkmaması, bebeğin üç ezan boyunca emzirilmemesi, yine bebeğin kırkı çıkmadan tırnaklarının kesilmemesi, kesilmesi durumunda ya arsız ya da hırsız olacağına inanılması gibi inanışlar ve uygulamaların dinimizde yeri yoktur. Bu konuda ne bir ayet ne de bir hadis mevcut değildir. Şimdi bu inanışlardan birkaçına detaylıca bakalım.

Bazı yerlerde bebek doğduktan sonra anneye bebeğini üç ezan süresince emzirmemesi söylenir. Bunun sonucunda bebek 9-12 saat aç kalacak demektir. Oysa bebeğin Hipoglisemi'ye girmemesi için doğar doğmaz emzirilmesi şarttır.

Anneye Al basması olmasın diye altın takılır, kırmızı bezler bağlanır. Bunun zararı yoktur ama son derece gereksizdir. Al basması denilen durumun tıptaki karşılığı lohusa humması adı verilen mikrobik bir durumdur. Antibiyotikler sayesinde son yıllarda neredeyse hiç görülmemektedir.

Yine bazı yerlerde geleneğe bağlı olarak ilk süt yani adına ağız sütü denilen kolostrum bebeğe verilmeden toprağa atılır. Bunun bereketi artıracağına inanılır. Oysa bu ağız sütünün çok güçlü antioksidanlar içerdiği ve bebekler için inanılmaz bir koruyucu olduğu tıbben kanıtlanmış durumda.

Bir de kırk uçurmak denilen kırk çıkarma durumu var. Kırk uçurmak ve kırklamak ise eski bir şaman geleneğidir. Göktürk uygarlığında bazı kırk çıkartma törenlerinde güneş ve ayı sembolize eden semboller ve 40 taş kullanılırdı. Bu gelenek o günlerden bugüne taşınmış ve bazı bölgelerimizde sanki dini bir gelenekmiş gibi kabul edilmiş, uygulanmaya devam ediliyor. Suyun içine atılan kırk adet taş, nazar boncuğu ve altın ile önce bebek, sonra anne banyo yaptırılarak kırk çıkarma işlemi gerçekleştiriliyor. Buna "Yanlış ve sakın yapılmasın!" diyemeyiz ancak dini bir zorunluluk olarak kabul edilmemeli. Eğer ille yapılacaksa bir gelenek olduğu bilinci ile yapılmalı...

Lohusalık, ürkütücü ve ciddi önlemler gerektiren bir durum değildir. Doğumdan hemen sonra başlayan ve ortalama altı hafta kadar süren, annenin kendini toparlama, hamilelikten önceki durumuna dönme sürecidir. Lohusalık dönemi Hanefî ve Hanbelilere göre en fazla kırk gün, Malikî ve Şafiilere göre ise altmış gün sürebilir. Bu süreç annenin yalnız bedenen değil, yaşadığı değişimler ve artık hayatına, tamamen kendisine bağımlı bir bebeğin de katılması sebebiyle psikolojik olarak da etkilenmesinden kurtulma, yeni durumlara alışma ve toparlanma sürecidir. Anne hamilelik ve zorlu doğum sürecinde kaybettikleri yüzünden lohusalığında bir zaaf ve aşırı hassaslık dönemi yaşar. Ağrıları ve sancılarına yorgunluk, uykusuzluk, yeni doğan bebeğin bakımı da eklenince desteğe, yardıma çok fazla ihtiyaç duyar. Her kadın aynı olmadığı gibi her hamilelik ve doğum da birbirinin aynısı değildir. Kolay, zor, normal, sezaryen derken doğumlardaki farklılıklar gibi annelerin kendilerini toparlama süreçleri de farklılık gösterir. Bazısı bir haftada kendini toparlayabilirken kimi anne için bir ay, kimisi için bundan biraz daha uzun bir zaman gerekebilir. İşte bu süreçte anne kendini toparlayana kadar yanında birilerinin bulunması ve ona yardımcı olması, ağır iş asla yapmaması, kendine dikkatle bakması gerekmektedir. Kırk gün evde kalması geleneği de bu ihtiyaca binaen ortaya çıkmış, annelerin durumlarına göre fayda sağlayabilecek bir gelenektir.

İstanbul Baş vaizi Mustafa Akgül Hoca lohusanın kırk gün evden çıkmaması konusunda; bunun dini bir gereklilik olmadığını, ancak yeni doğum yapmış annenin mikroplara çok açık bir durumda olması sebebiyle sıhhatli olabilmesi için kırk gün evde kalmasının doğru bulunduğunu, bu inanç ve uygulamanın anneye faydası olabileceğini ifade etmekte... Bundan şunu anlıyoruz. Anne kendisini hızlı toparlar ve dışarı çıkmak isterse çıkabilir. Eve kapanmasını gerektirecek bir durum yok, ancak kendisini toparlaması uzun sürüyorsa, bünyesi zayıfsa, dış etkenlerden fazla zarar görmesi muhtemelse kendisini toparlayana kadar evde ve iyi bir bakım altında olması daha iyi olacaktır. Ayrıca dışarı çıkmak denince ev gezmelerini, kalabalık ve doğal olarak mikrobu bol ortamları kastetmiyoruz. Açık havada, varsa deniz kenarı yürüyüşü, park ve bahçe gezintileri ile temiz hava almaktan bahsediyoruz. Bu; annenin toparlanma sürecini hızlandıracaktır.

Kısaca dinimizde, kadının doğumdan sonra kırk gün evden çıkmaması gibi bir kural yok. Birçoğu adet olarak topluma girmiş ve sonrasında dini bir gereklilik olarak kabul edilmiş uygulamalar da dini değil örfi uygulamalardır. Dinimiz anne ve bebek için hangisi sağlıklı olacaksa onun olması gerektiğini söylüyor bizlere... Anne ve bebeğin sağlığına zarar getirmeyecek, ruhen de rahatlamalarını sağlayacak uygulamaları sürdürmek bir sakınca doğurmaz ancak bunun bir dini zorunluluk olmadığını bilerek hareket etmemiz gerekiyor.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Hilal Acar
30-05-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KIRK ÇIKARMA DA NE OLA Kİ?
Online Kişi: 15
Bu Gün: 415 || Bu Ay: 9.019 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.478 || Toplam Tıklanma: 51.934.476