ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / EDEBİYAT
Okunma Sayısı: 2167
Yazar: Recep Garip
ŞİİRİN GÜCÜ

ŞİİRİN ÜLKESİ TÜRKİYE- KARDEŞLİK İÇİN ŞİİR 1Emperyalizm’in, Kapitalizm’in, Siyonizm’in getirip kana buladığı insanlık, mutlaka bir çıkış yolu bulmalıdır. 21.yüzyılın ilk çeyreği savaşlarla dolu. Sömürgeci Batı’nın istilacı ruhu, yeniden imana, İslâm’a ve Müslümanlara dokunuyor. İslâm coğrafyasında sürekli savaşlar sürekli terör lanetleri baş gösteriyor. Dünyanın başı belalardan kurtulmuyorsa eğer, bunun sebebine doğru bakmak gereklidir. Doğru bakış çizgimize göre; kardeşliğimize engel olan kim varsa, neden ve niçin sorularına bile ihtiyaç duymadan sebebin onlar olduğundan asla şüphe yoktur. Bunu böyle bilerek adım atmak ve insanın vazgeçilmez hakları olan özgürlüğüne, özgünlüğüne inanarak Kur’an ve Sünnet yolunda ittifak ederek birlik ve beraberlik ruhunu tazelemek üzerimize düşen vecibedir. Bölgenin en önemli kalemlerinden olan Halil Cibran, Mahmut Derviş, Zeynep Burucerdi, Sezai Karakoç gibi şairlerin mısralarına yeniden, yeniden dönmekte yararlar vardır. Bakınız Halil Cibran ne diyor;

“Dün,
Hayat çemberinde düzensizce ürpererek

Dalgalanan bir zerre olduğumu hayal ettim.
Oysa bugün,
Kesinlikle biliyorum ki,
Çember benim
Ve hayat
Bütünüyle düzenli zerreler halinde
Benim içimde hareket ediyor.”

Hayatı nasıl algılıyorsanız karşılığı öyle geliyor. İnsanın bir duruşu olmalıdır. İlkesi, kuralları, inançları olmalıdır. Hayata bakışımız inançlarımızın bir sonucudur. İnancın elverdiği çerçeve hayata bakışın da çerçevesi olur. Helali ve haramı inşa eden Allah’tır. Karar ona aittir. Sorgusu yok, sebebi yok, neden ve niçini yok. Bundan dolayıdır ki helal ve haramlar kesinlik arz eden çerçeveyi oluşturur. Hayatı nasıl yaşayacağımızın da bir yöntemidir bu. Bu yol göstericilik bizden hayata müdahil olmamızı ister. Bir kenarda çekilip duramazsınız. Durmamalısınız da. Tarafsızlık hepten yok olmayı hazırlar. Bu nedenledir ki inançtan, imandan, Allah ve Peygamberden yana olduğumuzu ve şiirimizin de bu anlamda bizim dilimiz, bakışımız, yüreğimiz halinde tezahür ettiğini ifade edebiliriz. Mahmut Derviş şöyle nida ediyor;

“Gözleriyle Filistin,
Kollardaki, göğüslerdeki dövmelerle Filistin,
Adıyla sanıyla Filistin
Düşlerin Filistin’i ve acıların,
Ayakların, bedenlerin ve mendillerin Filistin’i,
Sözcüklerin ve sessizliğin Filistin’i
Ve çığlıkların
Ölümün ve doğumun Filistin’i,
Taşıdım seni eski defterlerimde
Şiirlerimin ateşi gibi
Kumanya gibi taşıdım seni gezilerimde.
Koyaklarda çağırdım seni bağıra bağıra,
İnlettim senin adına koyakları
Sakının hey
Kayaları döve döve şarkımı koparan şimşekten!
Benim, gençliğin yüreği!
Benim, beyaz kanatlı atlı!
Benim, yıkan putları!
Kartalları tepeleyen şiirleri, benim eken
Tüm sınırlarına Suriye’nin!
Zalim düşmana bağırdım, ey Filistin, senin adına…”

Şair, yaşadığı çağın tanığı olmakla kalmaz dili olur, yüreği olur, türküsü olur, şiiri olur. Konuşan, haykıran, savaştıran, dillendiren, unutturmayan, acıları taze tutan taraflarıyla her daim toplumun birkaç adım önünde parlayan bir yıldızdır. Eğer şairler, konuşmaları gereken zamanda konuşmuyorlarsa toplumlar ölür. Onlar konuşulacak zamanda konuşmanın üslubunu bilerek haykırırlar, bilerek seslenirler ve bilerek sakinleşirler. Şiirin ödevi dinamik ve aksiyon halinde sürekli akan, coşan bir suya benzer. Kimi zaman bir liman sıcaklığı, kimi zaman bir şelale gibi haykıran ve kimi zaman bir pınar gibi sükûnetle şırıl şırıl testilerin doluşunu izletir insan. Avuç avuç pınardan su içmenizi sağlar. Filistin kanayan bir yarasıdır insanlığın. İnsanlığın kanayan vicdanıdır. Bütün semavi dinlerin ortak sesi, nefesi ve soluğudur. Bundan dolayıdır ki Filistin, Kudüs demektir. Kudüs de Filistin demektir.

Ortadoğu yangın yerindeyse eğer, dünyanın nabzını tuttuğu içindir. Çünkü Ortadoğu’da var olan değerler bütün insanlığın ortak değerleridir. Ortak değerleri kaybetmemek için direnen İslâm coğrafyasında yalnızca Büyük Cihan Devleti Türkiye var. İnsanlık bilmelidir ki dünya geçicidir ve her gelen, vakti dolunca çekip gitmektedir. Çekip gidilecek olan bu dünya âleminde huzuru sağlamak, barış içinde olmak ve memleketlerin kan gölüne dönüşmesine engel olmak, insan olmanın vazgeçilmez bir gereğidir. Zeynep Burucerdi;

“Karanlıkta kalmışım anne
Gün çoktan küsmüş yüzüme
Nicedir özlemişim de
Söyleyememişim anne

Yani yaşarken ölmüşüm
Kar beyaz olmuşum
Duvar gibi sıvalarını dökmüş
Bir gecede bin yıl yaşlanmış
Ölmüşüm anne ölmüş…”

böyle söylüyor. Burucerdi’nin bulunduğu coğrafyada savaş, kan ve kin dur durak bilmiyor. Anneler, evlatlarını, evlatlar annelerini kaybetmiş bir sürgünde yaşıyorlar. Sürgün bu asrın adı oluyor. 20. yüzyıldan bu yana sürgünler yaşanılmaya devam ediyor. Kırım sürgünü yüreğimizde duruyorken, Karabağ yüreğimizi yakıyorken, Suriye yanıyor, içimiz kanıyor, sürgün dur durak bilmiyor. Bir Şeyh Şamil direnişi gerekiyor bize. Onu Türkiye yapıyor. Sezai Karakoç’un “Yağmur Duası” şöyle başlar;

“Ben geldim geleli açmadı gökler
Ya ben bulutları anlamıyorum
Ya bulutlar benden bir şeyler bekler
Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum
Ben geldim geleli açmadı gökler

Bir yağmur bilirim bir de kaldırım
Biri damla damla alnıma düşer
Diğerinde durup göğe bakarım
Ne şehir ne deniz kokan gemiler
Bir yağmur bilirim bir de kaldırım…”

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Recep Garip
01-03-16
E mail: gazetevahdet.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ŞİİRİN GÜCÜ
Online Kişi: 22
Bu Gün: 295 || Bu Ay: 6.285 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.333 || Toplam Tıklanma: 52.118.408