ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 5405
Yazar: Ahmet Selim
DÜŞÜNEREK YAŞAMAK ve ASİL KELİMELER UNUTULUNCA...



-
...gönlümüzün ayarı ile ilgili bir zenginleştirme...
-
Ben o hâtırayı önce düşünerek yaşamışım, sonra da yaşarken düşünmüşüm; gönlüme koymuşum.
 -O kelimeler silindiği için şimdi asabımız bozulunca ağzımız da bozuluyor.
-Dürüstlerin yalanı abartı'dır.
-Bazı şeyler çok basit anlatılmak istenirse anlamsızlığa doğru kayar.



Gözden ırak olan gönülden de uzak olur mu? Olmaz. Olmaz ama, o söz de saçma değil. Her şeye bir farklılık parantezi açmak genellikle hoşa gitmez ve eleştirilir. İşin aslı öyle değil. Benim üslubumda "nitekim" pek geçmez.

Çünkü "öyle de oldu, dediğim gibi oldu" tarzını sevmem. Ama parantezleri ise "Bunu hemen öyle dümdüz algılamayın, bazı özellikleri, nüansları, çok önemli noktaları var" tavzihini önemsediğimden dolayı yazılarımda çok geçer. Yazımın müsveddesini tamamladıktan sonra hep bir "ama" kontrolü yapar, tekerrürleri ayıklamaya çalışırım! "Mamafih, haddizâtında, betahsis, bâhusus, filhakika" gibi kelimelerin avâmî planda kadük olmasına herhalde benim kadar kızan yoktur.

... Gözden uzak olanın gönülden de uzak olması, bir sıradanlık gerçeğidir ve herkes için değildir. Vesile düşer düşmez bir hâtıranın hemen canlanması, bir ön tedbirin eseridir; gönlünüzün ayarı ile ilgili bir zenginleştirmenin sonucudur. Bazıları hayret eder, "nasıl hatırlıyorsun?" diye. Çünkü ben o hâtırayı önce düşünerek yaşamışım, sonra da yaşarken düşünmüşüm, gönlüme koymuşum.

Meselâ yarım asır önce, bir ilkokul öğrencisi, arkadaşlarıyla beraber bir başka ilkokulun kitap gününe gitmiş. Sergide herkes çocuk kitaplarını kapışırken o uzaktan dikkatlice süzüyormuş. Müdür bey de arkadan "ne yapacak acaba?" diye onu kollamaktaymış. Çocuk, o masayı bu masayı dolaşmış, sonunda elini uzatarak bir kitap çekip saklar gibi koltuğunun altına koymuş. Müdür bey teyakkuzda olduğu için göz ucuyla bakıp kitabın ismini okuyunca, "Durdun durdun da turnayı gözünden vurdun!" dedi çocuğun saçlarını okşayarak. Çocuk utandı, başını önüne eğdi... O çocuk bendim, kitabın ismi "Aşık Garip"ti.

Şimdi bu hâtıra unutulabilir mi?

Derinden derine zihnimi kurcalayıp duran bir sâbit mesele var: Mânevi yayınlar, beyanlar, etkileşimler o kadar çoğaldı da; toplumun insanlık altimetresi niçin alt seviyeleri gösteriyor? Göstergede mi bir bozukluk var, biz mi iyi gözlemleyemiyoruz?

Arşivi karıştırırken Menderes'in bir cümlesine rastladım, "Bu şeâmet tellallığını bırakın artık" diyor. Bu cümlenin yerine şimdikiler ne kullanır acaba?

Bazı kelimeler vardır ki; ağırdır ama edebe, nezakete aykırı değildir. O kelimeler silindiği için, şimdi asâbımız bozulunca ağzımız da bozuluyor! "Bu bühtânı nasıl revâ görüyorsun?" "Bizi ciddiyetsizlikle itham etmek, bizâtihî ciddiyetsizliğin ta kendisidir." "Mezbuhâne iftirâ gayretleri amme vicdânında mâkes bulamaz." "Hilâf-ı hakikat beyanlarla bir neticeye varmak muhaldir."

Hep böyle şeyler var. Şimdi nispeten çok daha elverişli şartlarda bulunmamıza rağmen, "elfâz-ı galîza" dumanları içindeyiz. Bazı insanlarımız linyit bacası gibi tütüyor! Zihninizin, ruhunuzun pencerelerini kapatmak ihtiyacını hissediyorsunuz.

"Dürüstlerin yalanı abartı'dır" sözü binbir çeşit dönüşümüyle yayıldıkça yayılıyor.

İnandırıcılık, bir ihtiyaç ve dikkat konusu olmaktan çıkmış. Herkes kendini aldatmaya hazır!

Bir eski komşumuz, uzak bir şehirde yaşıyordu; şimdi Üsküdar'a taşınmış. Bizim hanım buna çok sevindiğimi anlayınca, merakla sordu, "Görüşecek misiniz ki?"

Biz şimdi geçici olarak, Eyüp sırtlarında oturuyoruz. Terastan bakınca, Çamlıca falan gözüküyor. Oraya doğru baktım, "Göz menzilime girmiş, Çamlıca'dan nasıl TV sinyali geliyorsa, ondan da bana sinyaller gelir gider özel frekans üzerinden!"

Bazı şeyler çok basit anlatılmak istenirse anlamsızlığa doğru kayar. Şakaya bulayıp bahsi kapadım. Yazı'nın gerçek konuları, şifâhî etki alanının bittiği yerde başlar; kalem onun için kullanılır. Her ifade türü öyledir; kendi tezâhür özelliklerinin tekabül alanında şahinleşir. Roman da, şiir de, mektup da öyledir. Ve hepsi mesâfeleri, ırakları aşmanın özel formüllerine benzer. Gönülden geçirmek de bir ifade ve iletişim yoludur ve her mesâfeyi, her engeli kolayca aşar... Şu mübârek kandil gecesinde Cenâb-ı Hak hepimize bereketli erişim ve iletişim nasipleri ihsan buyursun.


altimetre:
Yükseklik ölçen âlet.


NOT:
Vurgular bize âittir. (Doğruluş)

Yazar: Ahmet Selim
27-07-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DÜŞÜNEREK YAŞAMAK ve ASİL KELİMELER UNUTULUNCA...
Online Kişi: 22
Bu Gün: 313 || Bu Ay: 8.849 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.070 || Toplam Tıklanma: 52.157.678