ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 1503
Yazar: Mustafa Çelik
Müslüman, kâfirin kendisinden emin, Müslümanların ise tedirgin olduğu bir hâl içinde olamaz

Müslüman, kâfirin kendisinden emin, Müslümanların ise tedirgin olduğu bir hâl içinde olamazİslâm düşmanı bireyleri üretme merkezleri

Müslümanlar yaşadıkları beldelerde İslâm’ı şahsi çıkarlarına ve kişisel kanaatlerine alet edenlere karşı sessiz ve tepkisiz kalırlarsa, İslâm’ın yanlış bilinmesine katkıda bulunmuş olurlar. İslâm’ı yaşamayanların ve yaşamak istemeyenlerin İslâm’ın yakasından düşmeleri gerekir. İslâm’ın yakasından düşmeyenlerin İslâm yakalarına yapışır.

Hz. Peygamber (sav) ve pak sahâbesinin anladığı ve yaşadığı gibi İslâm’ı anlamaz ve yaşamazsanız, meşrepte olsanız, mektepte olsanız İslâm düşmanı bireyleri üretme merkezi haline gelmekten kurtulamazsınız.

Din adına, dindarlık adına “Ruhu çıplaklar”, “Başı açıklar”ı yargılarsa, din kaçaklarının sayıları çoğalır. “Ruhu çıplaklar” ile “Başı açıklar”ı “iffet” kantarında birlikte tartmak, dine ve dindarlara sadık kalmaktır. Tevhid akidesi üzere “Dostları çoğaltmak, düşmanları azaltmak”, Müslümanların azad kabul etmez görevleridir. Tevhid akidesiyle mukayyed kalmazsanız, dostlarınızın düşmanlarınıza katılmalarına sebep olmaktan kurtulamazsınız.

Dinin dışına çıkan veya çıkmayı deneyeni dinin dairesine davet etmek, onun din ile olan aidiyetini ona hatırlatmaktır. Size bakıp Müslümanlığa özenen insanlar yoksa behemehâl imanınızı, Müslümanlığınızı gözden geçirin.

İslâm, gönülleri coşturma, kalpleri yumuşatma, ümmeti kuşatma sürecini behemehâl başlatmamızı bizden istiyor. “İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir.” (Muhakemât/Said Nursi, Sh: 21, İst/ 1990) Başka bir ifadeyle İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, Allah’a isyandır. Şeriatın sahibinden daha şeriatçı olmaya kalkışırsanız, şerli ve şerefsiz ilan etmediğiniz Müslüman kalmaz. Şan ve şeref arıyorsanız, İhsan-ı İlâhî ile iktifa edeceksiniz. “El- Hamdülillah” demeyenin Allah’a imanı olmaz.

Kitaba uymak yerine kitabına uydurmanın peşinde koşanlar, İslâm düşmanı bireyleri çoğaltanlardır. Rabbimiz bizleri uyarıyor:

“Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyice anlayıp dinleyin. Size selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek ‘Sen mü’min değilsin’ demeyin. Bilesiniz ki Allah katında sayısız ganimetler vardır. Daha önceleri siz de böyleydiniz. Sonra Allah size lutûfta bulundu.” (Nisa Sûresi/ 94)

Bu ayetin iniş sebebi olarak şöyle bir olay zikredilir: Hz. Peygamber (s.a.v.) Galib b. Fudâle komutasında bir müfrezeyi düşman üzerine göndermişti. Düşmanlar müfrezeyi görünce dağılıp kaçtılar. Fakat içlerinden Midras b. Nehîk veya Nüheyk kaçmadı. Zira o müslüman olmuştu. Yanında davarı vardı. Müfreze ona yaklaştığında tekbir getirdi. O da getirdi ve selam vererek kelime-i tevhidi söyledi. Bununla birlikte Üsame b. Zeyd onu öldürüp sürüsüne el koydu. Hz. Peygamberin huzuruna geldiklerinde. Olayı öğrenen efendimiz Üsame’ye darıldı ve onu azarlayıp: “Müslüman olduğunu söylediği halde, malına tamah ederek onu öldürdünüz ha” buyurdu. Üsame: “Ya Rasûlallah o, korkusundan müslüman olduğunu” söyledi, deyince Rasulullah: “Kalbini yardın da mı bildin?” dedi. (Hak Dini Kur’ân Dili/M. Hamdi Yazır, 3/53-54, İst/ 1971)

İslâm dostlarının kendisinden tedirgin, düşmanlarının ise emin olduğu bir hareket, asla ve kat’a İslâmî sayılmaz. İslâm düşmanları tevhid, vahdet, ümmet, hilafet ve cihad hususunda tavizkâr davrannan mü’minlerinden emin olurlar.

Bir insan imanlı olarak biliniyorsa, Müslüman olarak tanınıyorsa, onun ağzından dine, imana aykırı bir söz, bir fikir çıkmadığı sürece, imanı ortadan kaldıran bir amel görülmedikçe o kişi mü’mindir ve Müslümandır. Aksini düşünmek mümkün değildir. Mümkün olsa bile ispatı istenir. Şayet ispat edilemiyorsa, bu sefer söz döner, söyleyeni zor durumda bırakır, onu vebal altına sokar.

Meşrep olarak, mektep, medrese olarak etrafınıza topladığınız Müslümanları modern hurafelere adamak uğruna Peygambere, Sahâbeye, müctehidlere ve mücahidlere düşman ediyorsanız, bu durumda siz İslâm düşmanı bireyleri üretme merkezi haline gelmişsiniz demektir. Sizi dinleyenler Hz. Peygamber (sav)’in sünnetiyle, siretiyle alay ediyorlarsa, sahâbeleri kötülüyorlarsa, müctehid imamlara küfür ediyorlarsa, mücahidlere dil uzatıyorlara oturun imanınızı gözden geçirin.

Müslümanın vazifesi; kötülükleri büyütmek, iyilikleri azaltmak değil, iyiliği/güzelliği büyütmek ve çoğaltmaktır. Müslümanı küfre monte etmek değil, küfürden ve kâfirlerden koparmaktır. Dindarlık, karşılıklı fedakârlıktır. Biri “feda” ederken diğeri ”kâr” ediyorsa; bu dindarlık değil, düpedüz tüccarlıktır. Zarar etmiş tüccarlar ticaretin kadısı olurlarsa, hayat kazaya kalır!

Asrımız Müslümanların hovardaca harcandığı ve harcatıldığı bir asırdır. Müslümanları bozuk para gibi harcayanlar, ömürlerini İslâm düşmanı bireyleri üretme merkezlerinde tüketenlerdir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mustafa Çelik
30-11-17
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
Müslüman, kâfirin kendisinden emin, Müslümanların ise tedirgin olduğu bir hâl içinde olamaz
Online Kişi: 32
Bu Gün: 109 || Bu Ay: 4.663 || Toplam Ziyaretçi: 2.212.494 || Toplam Tıklanma: 52.076.947