Kategori : / PORTRELER | Okunma Sayısı: 2209 |
“Ahmet Kabaklı’ya gidiyorum”
Onda edebiyatçı egoizminden eser yoktu…
Bundan birkaç ay önce Eyüp’teydik. Nidayi Sevim bizi Tefekkür Bahçesi’ne sabah kahvaltısına davet etmişti. Olcay Yazıcı da oradaydı. Sekiz arkadaş, Olcay Yazıcı ile birlikte çay eşliğinde peynir ve zeytin yemiştik. Ortamda sadece samimiyet vardı. O gün, daha önce şiirlerini okuduğum ve birkaç kez ayaküstü iki çift laf etme bahtiyarlığına eriştiğim Olcay Yazıcı’yla yakından tanışma fırsatı bulmuştum.
Onda sadece samimiyeti ve mütevazılığı gördüm. Genç ile genç, yaşlı ile yaşlı oluyordu. İnsanlara Allah’ın verdiği cana hürmeten saygıyla yaklaşıyor ve mütebessim bir çehreyle konuşuyordu. Çevremizde sıkça karşılaştığımız edebiyatçı egoizminden eser yoktu. Hali ve tavrıyla bir edebiyatçının değer verilenden ziyade değer veren bir insan olması gerektiğini hatırlatıyordu.
Uzun yıllardır mezar taşları üzerine çalışmalar yapan ve kitaplar neşreden Nidayi Sevim’in bize sözü vardı. Eyüp Mezarlığı’nı gezdirecekti. Sabah kahvaltısından sonra üç arkadaş ve Olcay Yazıcı’yla birlikte Nidayi Sevim’in mihmandarlığında Eyüp Mezarlığı’nın o dik yokuşlarını tırmanmaya başladık. Bir yandan mezar taşlarını inceliyor, bir yandan medeniyetimiz ve tarihimiz üzerine tartışıyorduk. Olcay Ağabey ise derin bir vakar ile mezarlıkların arasında sekerek ilerliyordu.
Mahmut Esat Coşan’ın kabrinden sonra Necip Fazıl’ın kabrini ziyaret etmiştik ki, Olcay Ağabey “Ben Ahmet Kabaklı’ya gidiyorum” dedi ve bir anda ortadan kayboldu. Şaşırmıştım. Ne ara gitti diye düşündüm. Daha sonra Piyer Loti’ye çıktık. Olcay Yazıcı da yanımıza geldi. Ona “Ben gidiyorum dedin ve bir anda kayboldun ağabey” dediğimde tebessüm etti ve bana “İyi ki geldik!” dedi.
Vefat haberini alınca ilk aklıma gelen Eyüp Mezarlığı’ndaki bu hali oldu. Ömrünün son günlerinde tanışmış olmamıza rağmen, onun samimiyetini, insana verdiği değeri, çilesini, bir ağabey olarak örnekliğini unutmayacağım.
Yazar: Selman Maltaş |
15-09-10 |
||
E mail: Haberkültür.net | Tweet | ||