ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MEDYADAN
Okunma Sayısı: 2748
Yazar: Elif Bilge Ceylan
MİLLÎ GAZETE'DE NELER OLUYOR?

Hüseyin Akın, Milli Gazete’yi elimize aldığımızda ilk okuduğumuz isimlerden biriydi. Edebiyatın engin dilinden hazzetmesi, şair hassasiyetiyle her vak’ayı mutedil ve munis bir Türkçe’ye çevirmesi ve en çok da ‘üzüm yemek’ için gösterdiği iyilik azmi, sadık okuyucular listesine geçmemiz için yeterli gelmişti.
 
Bugün geleceğe dair ümitlerimizi tazelemek üzere bir Hüseyin Akın kaldı diyerek gazeteyi çevirdiğimizde bir veda yazısıyla karşılaştık. Hakka sebatına inandığımız güvendiğimiz bir isim daha ‘milli ocak’a veda ediyordu. Yazı şöyle:

 
Bu bir veda yazısıdır
 
“Yaklaşık altı yıldır kesintisiz yazdığım Millî Gazete'deki yazılarıma bugün son noktayı koyuyorum. Son aylarda isimlendirmekte zorluk çekip bahsinden utanç duyduğum gelişmeler artık bu şartlarda yazmamı anlamsız ve imkânsız kılmıştır.
 
Düşünce sayfasında ilk yazmaya başladığımda, tıpkı diğer arkadaşlarım gibi tek hedefim vardı: Düşünceyi ayağa kaldırmak ve sözü muhkem bir yere yerleştirmek... Kalemden kâğıda düşen sözün de üzerimizde bir hakkı olduğu bilinciyle hareket ederek, şartları daha fazla zorlamamak gerektiği sonucuna vardım. Hiç olmazsa düşünmenin ve düşüncenin haysiyetini korumak adına, gözlerimiz önünde cereyan eden olaylara köşe başından seyirci kalmamak için kaleyi terk etmek yerine, kalemi bırakıyorum.
 
İlk günden bugüne yazdıklarımız dikkatle okunacak olursa, hakikate itaat ve doğruluğa sadakatten ayrılmadığımız görülecektir. Meşum süreçlerle bin bir çeşit acılar çekmiş insanların her şeyi unutarak, şimdi kalkıp da birbirlerine acı çektirmekte yarış etmelerini hiç anlayamadım. Âkil bildiğim adamların akla ziyan nevinden temas ve çıkışlarında ne kadar hikmetli bir taraf aradımsa, her biri elimde kaldı. İçinde kardeş kavgalarının da yer aldığı böyle bir oyunun herhangi bir tarafında daha fazla kalamayacağımı anladım.
 
Meğer sözün bittiği yer kadar, yazının da tükendiği bir nokta varmış.
 
Yazmak kadar yazmamak da üslup gerektiren bir şey, bunun farkındayım. İşte kendimi tam da bu zaviyede gördüğüm için yazılarımı burada noktalıyor, şu ana kadar yazılarımı takip edip beni izleyen bütün okuyucularımdan özür dileyerek haklarını helal etmelerini istiyorum. Şayet benim de şöyle ya da böyle birilerine hakkım geçmişse, hepsi helal olsun.

Ayrılışları en güzel cümlelerle bağlayan 'toparlanın gitmiyoruz!' çağrısının sahibi şair İsmet Özel, bir zamanlar bu kapıdan ayrılırken "Sel gider kum kalır" demişti. Bu öfke seli kum bırakır mı, pek o kadar emin olmadığım için iyisi mi ben sadece ufak bir değişiklikle İsmet Özel'in hüküm cümlesini soru cümlesine dönüştürmekle yetineyim:

Sel gider kim kalır?”

 
Mevlâ Rezzâk-ı âlemdir.
 
Mevla Rezzak-ı âlemdir; elhak. Soylu duruş ve direniş sahiplerine elbetteki kapattığından çok daha hayırlı kapıları açacaktır sonuna kadar.
 
Üzücü olan, bunca varlık var iken gitmeyen ‘iç ve dış mihraklı’ gönül darlığının, bir kere daha kardeşi kardeşe küstürmeyi ve müslüman insanın deniz üzerindeki saman çöpleri gibi tek ve kuvvetsiz kalmasını sağlamayı başarmasıdır.
 
Sel gidecek ve kum kalacaktır. Dalgalar dinecek, köpükler silinecek ama deniz baki kalacaktır. Bu va’d-i ilahi. Buna böylece iman ediyoruz.
 
Öfkesine ve kinine hükmedemeyenler gidecek, düşünceyi ayağa kaldırıp sözü muhkem yere yerleştirerek düşünmenin ve düşüncenin haysiyetini koruyan mutedil ve munis yürekler ebediyen payidar olacaktır.
 
Aklıma II. Mahmud döneminin hatırlı devlet erkânından Halet Efendi için söylenegelen şu beyit geldi her nedense:
 
Ne kendi eyledi rahat ne kimseye verdi huzûr
Yıkıldı gitti cihandan dayansın ehl-i kubûr
 
Bir zamanlar baş tacı edindiğimiz insanların ardından böyle söylenmemesini yürekten diliyoruz. Ama şu aşikar ki artık ‘milli’ bir gazetemiz yok. Dahli olanlar bu günü ‘milli bayram’ ilan edebilir. Fakat görünen o ki tarih ‘sahte kahramanlar’dan silkinmeye kararlı.
 
Dolayısıyla ‘sel’ ehlinin işi pek kolay görünmüyor…

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

NOT: Vurgular bize âittir.

Yazar: Elif Bilge Ceylan
04-10-10
E mail: haberkültür.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MİLLÎ GAZETE'DE NELER OLUYOR?
Online Kişi: 10
Bu Gün: 317 || Bu Ay: 8.853 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.083 || Toplam Tıklanma: 52.157.803