ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 676
Yazar: D. Mehmet Doğan
TIPLA GİREN DİL VİRÜSÜ

TIPLA GİREN DİL VİRÜSÜKorona virüsünün bütün dünyayı patolojik bir vak’a sahnesi haline getirmesi, elbette komplo teorilerini tetikliyor.

Bir merkezden ve sun’i olarak üretilmiş bir virüs olma ihtimali bu işi yapanlara müthiş fırsatlar sunuyor. Mantığımız da buna “olmaz” demiyor. Dünya devletlerini/halklarını böylece korkutarak sınamak, sirayet belli bir nisaba ulaşınca, devasını sunarak büyük meblağlar kaldırmak… Elbette komplo teorisi bu kötülüğün asıl sahibine de vurabileceği ihtimalini gözardı eder.

Bizse tıbbî bir konu üzerinden geçmişe yönelik bir komplo fikrini hatırlamadan edemiyoruz.

Bugünlerde korona ile yatıyor, korona ila kalkıyoruz. Uykumuz da koronadan hâlî değil. Sırf ülkemizi değil, bütün dünyayı korona virüsünün yayılması ve ölümlere yol açması çerçevesinde görüyoruz. Neredeyse bütün meseleler bir kenara bırakılmış, olağan işleyiş tehir edilmiş bir vaziyetle karşı karşıyayız. İlk olduğu için de ne yapacağımızı bilemiyoruz.

Böyle günlerde birçok yabancı kelimenin virüs gibi dilimize musallat olduğunu görüyoruz. İşte bir köşe yazısı başlığı: “Minimum mobilizasyon ve sosyalizasyon.”

Bu başlıktaki hiçbir kelime tıbbî değil, fakat tıbbî bir mesele dolayısıyla yazıldığı için, olağan bir şeymiş gibi, rahatlıkla kullanılıyor. Sağlık bakanı veya uzman tabip olarak konuşanlar, çok sayıda latince kökenli kelime kullanıyorlar. Bunların bir kısmı, tıp alanı ile ilgili, bir kısmı ise alâkasız.

Neden zamanımızın tabipleri, çok sayıda latince kelime kullanıyor? Onlar henüz kendilerine doktor dışında latince bir kelime yakıştırmıyorlar, ama bir kısmı “hospital”lerde çalışıyor, medicana, medical kelimeleri piyasayı tutmuş. Bazı doktorlar diğer ilim dallarındaki doktorlardan ayrılmak için “md. Dr.” İmzasını kullanıyorlar. Medicine, yani tıpla ilgili… Biz doktora, medisına meylederken, yıllar önce seyrettiğim Alain Delon’un “Le toubib” filmi hatırıma geliyor!

İzalasyon, izole etmek, son günlerin moda kelimesi. Büyük gazetelerden birinin manşeti “izolasyon”lu idi. “Semptom” denilince “belirti”den “emare”den daha anlaşılır bir şey mi söylüyoruz? Yoksa kendimizi tıp diliyle konuşur mu sanıyoruz? Gazetelerde türkçe hassasiyeti kalmadı. Bugünlerde piyasayı doktorlar belirliyor ve tıbbın dili latinceye çekiyor.

Modern tıp öğretimi 2. Mahmud döneminde başladı. Padişah, tıbbiyenin açılışında yaptığı konuşmada, öğretime fransızca başlanacağını fakat kısa sürede türkçe öğretime geçileceğini söyledi. Gerçekten de Osmanlı Tıbbiyesi 1860’lardan itibaren türkçe öğretime geçti. Bunun için latince tıp terimlerine karşılıklar bulundu ve tıp sözlükleri yayınlandı. İstanbul’daki türkçe tıp öğretimi, 20. Yüzyılın başında Şam’da açılan tıbbiye ile genişletildi. Zengin bir türkçe tıp literatürü ortaya çıkmaya başladı. Sonunda ne oldu peki?

1930’larda “dil devrimi” ile her şey güya türkçeleştirilirken tıp terminolojisi latinceleştirildi. Bu aslında dil devriminin asıl yönünü belirleyen ve dikkat çekmeyen bir tercihtir. Tıp terminolojisi demek, aynı zamanda temel fen bilimleri terminolojisi demektir. Bu Türkiye’nin bütün fen bilimlerinde latince terimlere geçmesi anlamına geliyordu. Nitekim bugün sadece tıp fakülteleri değil, veteriner fakülteleri ve fen bilimlerinde latince terminoloi üzerinden öğretim yapılmaktadır. Üniversitede bu dillerde latince kullanımının yaygınlaşması, zamanla sosyal ilimlere de sirayet etti. Bugün ilahiyatlar dahi latince ıstılahlara meylediyor.

Günlük hayatımıza latince kelimelerin resmî girişi tıp yoluyla ve Sağlık Bakanlığı eliyle oluyor. Eczacılık terimleri de aynı yönde seyir takip ediyor. Dolayısıyla tıp bizi sağlıklılaştırmaya çalışırken, dilimizi ağır hasta hâle getiriyor.

Eski hastahanelerimizde hâlâ osmanlıca isimli bölümlere rastlanıyor: Dahiliye, hariciye, nisaiye, cildiye, asabiye, intaniye… Yeni hastahanlerde artık nisaiye, cildiye, asabiye, intaniye yok. Bunların yerine jinokoloji, dermatoloji, nöroloji, enfeksiyon… gibi kelimeler kullanılıyor. Hastahanelerimiz o kadar türkçeden uzaklaştırıldı ki, hastahane girişlerinde “triyaj” diye bir tabela ile karşılaşıyorsunuz. Nedir triyaj (triage)? Seçme, ayırma, tasnif demek. Âcile gelen hastaların âciliyet derecesine göre sıraya konulması burada yapılıyor. Bu tıbbî bir terim mi? Değil elbette. Peki bu kelimeyi kullanmak elzem mi? Bize göre böyle bir mecburiyet yok.

Bir zamanlar bir sağlık sendikası sağlık elemanları arasında hatıra yarışması düzenliyordu. Bu yarışmaya sağlıkçılarımızın başından geçenleri anlatan binlerce metin geliyordu. İlk elemeyi geçen yazıları okuyanlardan biri idim.

Bakın hatırımda kalan cümlelerin birkaçı: “hastanın araca transportunu sağladık.” Anlamışsınızdır her halde, hastanın taşınmasının sağlandığını! “Defibrile ediyoruz olmuyor, ritim asistoliye dönüyor.” “Elif Hanım’ın, plesantasını çıkardık, epizyosunu dikdik.” “Hastanede yeterli Ekipman olmadığından…”

Ekipman hem de büyük harfle yazılmıştı! Techizat, araçlar, donanım…Seç beğen al.

Bu işte bir bit yeniği (komplo) olduğu düşünmekte haksız mıyız?

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: D. Mehmet Doğan
09-04-20
E mail: tyb.org.tr
 
 
Yorumlar: 1
İhsan Efendioğlu
Hangi virüs daha tehlikeli?
Tarih : 09-04-20

İnsana sirayet eden mi, dilimize sirayet eden mi? Kanaatimce dile sirayet eden daha tehlikeli. İnsana bulaşan virüsün tedavisi bulunup insanlar şifa bulacak inşaallah. Ya dilimize bulaşan virüsün tedavisi? Öyle bir virüs ki hastalandığımızın bile farkında değiliz. Teşhis edilmeyen hastalığın tedavisi mümkün mü? Elbette mümkün değil. Her iki virüsü de başımıza bela eden merkezin aynı olduğunu düşünüyorum. Daha düne kadar "adam olmak, adam gibi adam, adamakıllı, ilim/bilim adamı" gibi köklü tabirlerimiz "insan" tarafından katledildi. Artık "İlim/bilim adamı" yok "Bilim İnsanı" var. Neymiş efendim "adam" kelimesi "cinsiyetçiymiş",” Cinsiyet Eşitliğine(!)” aykırıymış. Öyle bulaşıcı ki sirayet etmediği insan kalmadı. Neredeyse herkesin dilinde “Bilim insanı geldi, bilim insanı gitti” Peki bu virüsü kim yaydı dilimize. Elbette AB (Avrupa Birliği) ve BM (Birleşmiş Milletler). Bütün kanunlarımız AB'ye göre ayarlamadık mı? Bizde de Allah'ın emriymiş gibi kabul edilmedi mi? Hatta Allah’ın emrinden daha üstün tutulmadı mı? Üstad Cemil Meriç’in ifadesiyle “Ve Hıristiyan Batı’nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir “nişan-ı zişan” gibi gururla benimsedi aydınlarımız.” Allah encamımız hayr eylesin. Tedavi teşhisle başlar, gerçi teşhisi de öldürdük yaşasın “tanı(!)”. Rabbim dilimize ve dimağımıza bulaşan bu hastalığımızın farkına varıp tedaviye başlayan münevverler ihsan etsin.

 
TIPLA GİREN DİL VİRÜSÜ
Online Kişi: 25
Bu Gün: 354 || Bu Ay: 8.167 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.214 || Toplam Tıklanma: 52.154.478