ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / YAZI VE YAZMAK ÜZERİNE
Okunma Sayısı: 664
Yazar: Ömer Lekesiz
EDEBİYATTA DİKİŞ TUTTURAMAMAK

EDEBİYATTA DİKİŞ TUTTURAMAMAKDikiş tutturamamak, herhangi bir nedenden dolayı, ikamet ettiği yerde, seçtiği meslekte, yöneldiği işte, verdiği karar ve yaptığı uygulamada sebat etmemek, şu veya bu safhada ya da vakitte gerekçeli veya gerekçesiz olarak bunlardan vaz geçmek, yüz çevirmek, istikamet değiştirmek... demek.

Pazar yazısında buna örnek kabilinden, beni üzmekle kalmayıp, tabi olduğu gerçeğin kırılganlığını fark etmediği için kendisi de üzüntüye uğrayan bir öykücü arkadaşımdan bahsetmek istiyorum.

Adı Recep Seyhan, o bir öykücü!

1954’te doğdu. Edebiyat öğretmenliği ve idarecilik yaptı. Edebiyat hayatına 1978’de Meşale dergisinde başladı. Yeni Devir gazetesinde, Türk Edebiyatı, Mavera, Aylık Dergi, Ayane, Kayıtlar dergilerinde yazdı. Çiçekler Kesmişti Selamı (1990) adlı öykü kitabı dışında edebi türler üzerinde çalıştı, ilki 2013 yılında olmak üzere dört öykü, bir roman, bir tahlil, bir gezi-gözlem kitabı daha yayımladı; yazı gayretini halen sürdürüyor ve yolda yeni kitapları da var.

Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere, yazmaya 1978’de başlayıp, 1980’de Mavera’da karar kılan Recebin, ilk öykü kitabı, ondan 10 yıl, ikinci öykü kitabı ise birincisinden 23 yıl sonra yayımlandı.

Önceden biliştiğimiz Recep’le, seksenli yılların başında Menemen’de tanıştık. Askerdik; merhum Selahattin İpek ağabeyin, kantinden edindiği küflü bir demliğin çevresinde toplanıp, edebiyatın ve dünyanın ahvali üzerine uzun sohbetler yaptık.

Askerden sonra Recep’i bir daha görmedim. Çok sonradan dil öğretmeni olarak Avrupa’ya gittiği çalındı kulağıma sadece.

Kendi şahsi sitesinde, 28 Şubat döneminde uzun bir süre fetret devri yaşadıktan sonra tekrar yazı hayatına döndüğünü belirtmiş.

İşte benim meselem de nerede kalmıştık sorusunun farklı bir söylenişi olarak değerlendirilebilecek olan bu dönüştür.

Sanırım iki bin onlu yıllarının birinde tekrar karşılaşıverdik Recep’le. Avrupa’dan dönünce İstanbul’da ikamet etmeye başladığını ve öyküye bıraktığı yerden devam ettiğini söyledi bu karşılaşmamızda.

Doğrusunu söylemem gerekirse, yüreğim “cız” etti bu bilgiyle.

Yaşar Kaplan’ın öykücü için yaptığı tanımlamayı genelleştirerek söyleyecek olursak, edebiyatçı edebiyatta ısrar edendir, zira edebiyat ilgisi boşluk kabul etmez, kendisiyle flört edilmesini sevmez; ağır aksak da olsa onunla kurulan ilginin sürekliliğini talep eder. Bu manada edebiyata, Tanpınar örneğindeki gibi kitap yayımı yoluyla geç başlamak, kendi zamanının ilgili birikimini içselleştirmek anlamında olumlu görülürken, tam da edebiyatta ilk dikişi tutturduktan sonra kaybolmak ve yıllar sonra tekrar dönmek hiç makul sayılmaz.

Şundan ki, edebiyat anlayış, kurgu, öz ve biçim itibariyle, sürekli değişen bir şeydir. Bu değişimdeki zincir koptuğunda, sonradan onu tekrar bağlamak çok zordur; bağladığını sanan kişi ise, kendi kaldığı yeri / vakti gözetebilir ama edebiyatın şimdiki zamanına asla dönemez.

İçimin “cız” etmesi, bu nedenledir ve asıl suçum ise, onu kırarım, üzerim korkusuyla bunları Recep’e o gün söylemeyişimdir ki, zamanında söyleyemediğimiz bir şeyi sonradan söylememizin zorlaşacağı da malumdur.

Nitekim halis bir dost ve arkadaş olmasının yanı sıra, bir nezaket abidesi olan Recep, yeni kitaplarını imzalı olarak ilettiğinde okudum ve bunlardaki hareket noktasının ilk kitabı olduğunu görerek susmaya devam ettim. Recep, haklı olarak öyküleri hakkında ne düşündüğümü sorduğunda ise, zikrettiğim nedenle gerçeği yine söyleyemedim; eleştiriyle arama mesafe koymamı gerekçe göstererek özür beyan ettim. Oysa ki onun ömrünün sonuna kadar, yeni öyküleriyle edebiyat ortamında fazla kabul görmemesinden duyacağı üzüntüyü, başta gerçeği söyleyerek bir defada gidermeliydim ama yapmadım yapamadım.

Recep, bir öykü kitabıyla da olsa öykücüler listesindeki yerini emeğiyle, alnının akıyla almıştı; öyküye tekrar dönmese de o bir öykücüydü. El-hak, o edebiyatta dikiş tutturmuştu, üretimden kalkmış iplikle o dikişin üstünden tekrar geçmesi onun öykücülüğüne doğal olarak fazla bir katkı sağlamadı.

Bu husus maalesef edebiyatımızın tipik sorunlarından biridir ve Recep de tek örnek değildir. Onun öyküde yaptığını Şakir Kurtulmuş da şiirde yaptı.

Emeğe vefa göstermek, saygı ve hürmet duymak görevimizdir ama öyküde, şiirde şöhret ışığı görenin eline kitabını alarak edebiyat meydanına daldığı ve bu nedenle ortamın ziyadesiyle kalabalıklaştığı şu zamanda, bari geçmişte edebiyatta dikiş tutturmuş arkadaşlarımızın o dikişle yetinerek, kalabalığı artırmamalarını talep etmek de okurları olarak hakkımızdır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ömer Lekesiz
07-06-20
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
EDEBİYATTA DİKİŞ TUTTURAMAMAK
Online Kişi: 14
Bu Gün: 272 || Bu Ay: 9.495 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.186 || Toplam Tıklanma: 51.942.405