ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / YAZI VE YAZMAK ÜZERİNE
Okunma Sayısı: 584
Yazar: Ali Aydın
YAZAR VE YOKSULLUK

YAZAR VE YOKSULLUKNorveç'li edebiyatçı Knut Hamsun, gençliğinde Oslo'da açlıkla savaşarak geçirdiği bir yılından ilhamla, 1888'de kaleme aldığı çarpıcı romanı Açlık’ta, daha sonraları dünyaca tanınan ünlü biri haline gelecek olan bir edebiyatçının defalarca açlıktan ölmekle yüzleşerek geçirdiği bir yılın hikâyesini anlatır.

Bütün bir yıl boyunca iş aramış bulamamış, gazetelere yazdığı makalelerden alacağı birkaç kronla bazen bir hafta boyunca açlıkla boğuşan, midesini doyurmaya çalışan bir yazarın hikâyesi. Bu yazarın, ruhunu yüzsüzlükle kirlettiğini düşündüğü yıl boyunca duygu dünyası ve ruh hali de dönüşüm geçirecek, belki de bu süreç onu bambaşka bir yapıya büründürecektir.

Karakterimiz, ilk eğitimini bir rahibin yanında almış, inançlı biridir aslında. Önceleri dostane boyutta olan Tanrı’yla ilişkisini o güne kadar dualarla güçlü tutmuştur. Ancak bu ilişki süreç içinde önce siteme sonra isyana dönüşecek, en sonda da tek taraflı bir kavgaya evrilerek Tanrı’yla bütün bağını kopardığı öfke patlamalarıyla son bulacaktır. Aynı şekilde ahlak, vicdan, merhamet, dürüstlük, onur, gurur, diğerkâmlık ilk başlarda çok değer verdiği kavramlar iken; yaşadığı açlığın ona ölmeyi özlettiği, uyandığında hâlâ hayatta oluşunun üzüntüsünden ağladığı, yolda bulduğu tahta talaşını çiğneyerek veya portakal kabuğunu kemirerek midesini kandırdığı, hayatı artık savaşmaya değer görmediği bitip tükenmek bilmeyen sefalet ayları sonrasında bu kavramlarla da birer birer hesaplaşmak zorunda kalacaktır.

Karnını doyurabilmesi sıkı bir yazı yazabilmesine ve yayınlayacak gazete yetkilisinin insafına bağlıdır. Yazdığı sağlam bir yazı yayınlanınca aldığı 3-5 kronla birkaç gün idare etmekte, ancak yazılarının çoğu geri çevrildiği için beynindeki zekâyı açlığa akıtmış olmaktadır sadece. Paltosu, yeleği de dâhil sahip olduğu her şeyi rehinciye satmış; açlıktan tutam tutam saçlarının döküldüğü, iyice çökmüş suratını tanıyamaz hale geldiği günlerde battaniyesini, gözlüğünü hatta ceketinin düğmelerini bile satmak istemiş ama alıcı bulamamıştır. Kendi ifadesiyle bu derece yoksulluk bir faciadır, sefaletin son perdesidir! Düşüştür, rezalettir.

Gece gündüz gözleri önüne akıncaya dek, çılgıncasına yaptığı okumalarla, kuru süngerin suyu emmesi gibi içine çektiği sanat ve bilgi cevherinin meyvesini vermesini, başka bir deyişle dolu beynini sağarak ortaya koyacağı eserlerle büyük paralar kazanmayı umarak geldiği şehirde her şeyi sorgulayacağı bir yıl geçirmek zorunda kalan karakterimiz, yüzleştiği kader bağlamında hiç de yalnız değildir aslında. Geçimini kalemden kazanmak için efor sarf eden, sonraları dünyaca ünlü olacak sayısız edebiyatçı o esnalarda Knut Hamsun'un ve romandaki karakterinin kaderini yaşamakta, benzeri bir süreçten geçmektedir.

Mesela; Edgar Allan Poe aylarca emek vererek yazdığı birbirinden değerli eserlerinden 10-15 dolar gibi paralar alabiliyor, aylık 3 dolar olan ev kirasını ödeyemiyor, beş parasız günlerce bir şey yemeden aç oturuyor, karısı Virginia gıdasızlıktan verem hastalığına yakalanıyordu. Poe ailesinin açlıktan ölmek üzere olduğunu anlayan komşuları sepetlerle yiyecek getiriyordu.

Alexandre Dumas, ev kirasını ödeyebilmek için tüm değerli eşyalarını, hatta paltosunu satmak zorunda kalıyordu.

Oscar Wilde, doğduğu zengin ortamla tam bir zıtlık içinde Paris'te fakir bir otel odasında ölüyordu.

Dostoyevski, ruhları kaosla beslenen hasta karakterlerini borcun, hastalığın ve parasızlığın ortasında yazıyordu.

Moby Dick yazarı Herman Melville kalp krizi geçirerek hayata veda ederken meteliğe kurşun atıyordu.

Jack London, şöhreti bulup paraya kavuşmadan önce, parasızlık canına tak ettiği süreçte altın avcılarının peşine takılıyordu.

"Geçim derdi" yüzünden kendine zaman ayıramadığından yakınan, "İçimde her şey altüst. Bittabi hastalığımdan ziyade parasızlıkla meşgulüm. Cebimde yalnız bir lira var. Parasızlığım büyük hastalıklar gibi hemen hemen hiçten başladı, büyüdü, çoğaldı beni altına aldı. Etrafım alacaklı ile dolu. Cebimde borç senetleri var. Şu anda yalnız borçla ve atıfetle yaşıyorum ve borç beni çıldırtacak. Kurtulmak için her teşebbüsüm yeni borca sebep oluyor" sözleriyle yüreğimizi burkan Ahmet Hamdi Tanpınar da, ev kirasını ödeyebilmek için telefonu satılığa çıkaran Peyami Safa da çok geçmeden yukarıdaki edebiyatçılarla aynı kaderi yaşayacaklardı.

Tüm bu güçlü yazarlar, geçimlerini zihinlerinden damıttıkları eserlerle sağlamak istediler fakat çoğunun zamanı çok sonra, ne yazık ki ölümlerinden sonra geldi. Bu yazarların çoğu başka meslekler de yaparak "çifte yaşam" yaşamak zorunda kaldılar. Gündüzleri çalışıp güçlükler içinde geceleri yazdılar. Sonraki kuşaktan Nobel sahibi Toni Morrisonda çifte yaşam süren yazarlardan biridir ve şunları söyler: “Ben düzenli olarak yazamıyorum. Bunu hiçbir zaman başaramadım, çünkü her zaman 9-5 mesaili bir işim oldu. Ya o saatler arasında aceleyle yazmam gerekiyordu ya da hafta sonları ve şafaktan öncesini bolca kullanmam.”

Bugün sadece kalemiyle geçimini sağlayan nispeten şanslı yazarlar sayıca az olmakla birlikte yazarlığın meslek olarak görülmediği; edebiyatın, edebiyatçının hak ettiği değeri görmediği vasatta pek çok nitelikli yazarın çifte yaşam yaşamaya devam etmek zorunda olduğunu söyleyebiliriz. Belki Hamsun veya Poe gibi açlıktan ölme tehlikesi yaşamayacaklar, Tanpınar veya Safa gibi borç içinde bunalımlar geçirmeyecekler ama kitaplarından herhangi bir gelir elde edemeden, emeklerinin karşılığını alamadan yazmayı sürdürecekler. Öte yandan kendilerini zihin ve duygu dünyalarını yazarak ortaya koydukları için kendini ifade etmeyi “kendini ele vermek” olarak gören ve menfaatleri için ketum, tedbirli ve ihtiyatlı bir biçimde korunaklı bir kamusallığı tepe tepe kullananlar tarafından da hakarete, aşağılanmaya ve linçe uğrayacaklar. Sıradan bir insan için hiçbir getirisinin olmadığı bir işi yapmak ne kadar delilik olarak görülse de sırf bu yüzden bile soylu yazarlar kıyamete kadar sıraya girmeye, sırada hizalanmaya yazma eyleminin bizatihi kendisiyle karşı çıkacaklardır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ali Aydın
04-11-20
E mail: milatgazetesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
YAZAR VE YOKSULLUK
Online Kişi: 18
Bu Gün: 466 || Bu Ay: 9.689 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.435 || Toplam Tıklanma: 51.944.373