ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 589
Yazar: Mustafa Çelik
İMANDA SADAKATI OLMAYANIN İLİMDE SADAKASI OLMAZ-1

İMANDA SADAKATI OLMAYANIN İLİMDE SADAKASI OLMAZ-1İlmin namusuna tecavüz edilen bir yerde hakkın tebliğcileri değil, İblisin gözcüleri ve sözcüleri çoğalır. İlmin namusuna tecavüz, imandaki sadakatsizliğin bir tezahürüdür. İmanlarını sakatlamış olanlar, dünyanın en büyük âlimleri de olsalar ilimde sadakaları olmaz. Zamane âlimi edâniyeyi dünya için cehenneme daldı; dininden, ilminden soyutlanıp vazgeçmek karşılığında zalim zorbalardan nişan, rütbe aldı. Kalpten kalbe bir köprüdür ilim, temeli imandan kaynaklanan sevgi ve sadakat. Temeli sağlam olmayan nice köprüler koptu, acaba kimde kabahat.. Fayda sağlamıyor tumturaklı süslü kelimeler. İmana sadakat kalmayınca çözülmüyor hayatı çıkmaza sokan bilmeceler!

Bu dünyada imandır insanın kalp gözü. Sinesinde imanı olmayanın batıldan başkası olmaz ki sözü. Böylesi âlim de olsa kesintiye uğratmaz ilmin namusuna tecavüzü. Namus kavramının aslının Nomos olup Arapça’ya Yunanca’dan geçtiği savunulmuşsa da bazı Arapça sözlüklerde kelimenin “sır saklamak, gizli söz söylemek” mânasındaki nems masdarından isim olduğu ve “sır ortağı; hile, tuzak; saklanılan yer” gibi mânalara geldiği, hayırlı sırların ortağına “nâmûs”, kötü sırların ortağına “câsûs” denildiği belirtilmektedir (Cevherî, eṣ-Ṣıḥâḥ, “nms” md.; Meḳāyîsü’l-luġa, V, 481; İbnü’l-Esîr, V, 119; Lisânü’l-ʿArab, “nms” md.; Kāmus Tercümesi, II, 1036). Arapça’da nâmûs şeklinde kullanılan kelimenin aslı “kanun” anlamındaki Grekçe nomostur. İslâmî literatürde Cebrail (as) Melek-i Namus denmesi de bundandır. Yani Yasa /Şeriat getiren melek. Namussuz denildiğinde de “şeriat/yasa/kural, hak, hukuk” tanımayan manasına gelir. Nâmûs kelimesi, İslâmî kaynaklarda vahyin gelişiyle alâkalı rivayetlerde Cebrâil için kullanımı dışında Grekçe’de olduğu gibi “ilâhî kanun” ve özellikle “Mûsâ’ya gönderilen şeriat” (Tevrat) anlamında kullanılmaktadır. Peygamberlere “vâdıu’n-nevâmîs” (kanun koyucu) denilmiştir. İbn Hişâm, Resûl-i Ekrem’in nübüvvetinin önceki peygamberler tarafından müjdelenmesi konusunu ele alırken Hz. Îsâ’dan naklen aktardığı, “Nâmûstaki söz yerine gelsin” cümlesindeki “nâmûs” ile Tevrat’ın kastedildiğini belirtir (es-Sîre, II, 63). Abdülkāhir el-Bağdâdî ise Nûh, İbrâhim, Mûsâ, Îsâ, Muhammed gibi peygamberlerin şeriat sahibi olduğunu ifade etmek için “ashâbü’n-nevâmîs” tabirini kullanır (el-Farḳ, Sh: 179)

İslâm âlimleri tarafından Cebrâil karşılığı zikredilmekle birlikte “Allah’ın kanunu, Peygamberlere verilen şeriatlar, Peygamberimizin getirdiği şeriat” anlamında da kullanmaktadır. Namus dilde, elde, düşüncede, yürekte, bakışta hâsılı kelam her davranışta var olmalıdır. Namus kavramını oldukça dar bir çerçeveye hapsediyoruz. Oysa sözün de namusu olur; ilmin, düşüncenin, fikrin namusu olur. Hatta duyguların bile namusu olur.

Âlimler sahip oldukları ilimleri başkalarına aktarmaları ilmin zekâtından, ilmin sadakasındandır. Âlimler tarafından ilmin ketmedilmesi başlı başına bir cinayettir. Rasûlüllah (sav) buyuruyor: “Her kime öğrendiği dini ilim sorulursa o da çeşitli sebeplerden dolayı o bilgisini gizlerse kıyamet günü o kimseye ateşten bir gem vurulacaktır.” (İbn Mace, Mukaddime: 24; Ebû Davûd, İlim; 17; Tirmizi, İlim: 3) Âlimin bildiklerini dünyevi menfaat uğruna ketmetmesi, gizlemesi, sahib olduğu ilmin namusuna tecavüz anlamına gelir. Bu dünyada kendilerini cehennem ateşiyle gemleyenler, ilimlerini gizleyenlerdir.

Şer’i ilim; beyan edilip tebliğ yoluyla insanlara ulaştırılması ve riâyet olunması gereken zorunlu maslahatlardandır. Şer’i ilimlerin ketmedilmesi, mefsedetleri beraberinde getirir. İlmiyle âmil olan her varis-i enbiya âlim başlı başına İslâm ümmeti için bir servettir. İlmiyle amel etmeyip, onu gizleyerek zalim ve zorbalara payanda olan âlim de bir mefsedettir.

İmandan akıp gelir âlim insanda görülen ilmin namusuna gösterilen sadakat. İlmi ile amil olan âlim, ilmini gizlemez tebliğ etmenin bedeli zindan da olsa, ateşlere atılmak da olsa, tebliğine devam eder bir tek Allah’tan bekler mükâfat. İlmin gizlendiği yerde adalet değil cehalet yaşar, caniler şaha kalkar cinayetler başlar. Cinayet işleyen canilerin, katillerin en büyük yardımcıları, ilimlerini gizleyen âlimlerdir. Âlimlerin aydınlatamadıkları bir toplumu, şarlatanlar karanlıkta tutmaya devam ederler.

İlim gizlendiğinde kişide akıl dumura uğrar, yer titrer, toprak kayar. Kişi Hakkın hatırını değil, batılın hatırını âli tutarak kendisini batılın safında sayar. İlmini ihmal edip gizleyen âlim derdine sebep aramasın. Âlim; âlim kalmak istiyorsa, zalim zorbaların işine yaramasın. İmanın nurunda kalsın, zulmün karanlığına kanmasın. Âlim olarak ilmini gizlemeye başladığın andan itibaren adaletin yerine zulmü koyarsın. Zalim zorbaların elinde, kendini oyuncak yaparsın!

İlimde sadakası olan âlimlerin en büyük sermayeleri, imandaki sadakatleridir. İman ilmi, ilim ameli gerektirir. İman, ilim ve amel tertibine riayet etmeyen âlimler, imanlarına ihanet etmekten, ilimlerini gizleyip amel dünyalarını küfür ve tuğyanla kirletmekten kurtulamazlar.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mustafa Çelik
24-02-21
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İMANDA SADAKATI OLMAYANIN İLİMDE SADAKASI OLMAZ-1
Online Kişi: 18
Bu Gün: 67 || Bu Ay: 6.057 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.937 || Toplam Tıklanma: 52.115.365