ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 3629
Yazar: Dr. İhsan Alperen
OKUL, ÇOCUĞU BOZUYOR

24 Kasım Öğretmenler Günü, hafta boyunca göstermelik törenlerden ve beylik laflardan öteye geçmeyen çeşitli etkinliklerle kutlandı. Bu vesile ile ben bir sorunu dile getirmek istiyorum. Tarihî süreç göz önüne getirildiğinde insanlığın bulduğu en masum mekân olan okullar, epey bir zamandan beri çocukların fıtratını bozmaya başladı. Aile ortamından çok farklı bir mekân olan okula istekli, çekingen, heyecanlı vb. duygularla ilk defa ayak basan çocuk, uzun zaman geçmeden masumiyetini yitirmeye başlıyor. Nasıl mı, anlatayım:

Okula yeni başlayan çocuk okulun ilk günlerinde sırasını ve aynı sınıfı paylaştığı arkadaşlarıyla en tabii ilişkiler kurup, sınıf ortamını ve okulu oyun mekânı olarak görürken, sınavlarla menfaat ilişkilerinin görünür olmaya başlamasıyla durumun farklı bir boyut kazandığını fark ediyor. Çocuk, ilk defa bulunduğu böylesine "karmaşık bir ortam"da müthiş bir gözlemcilik görevi yapıyor. Büyükler çoğu zaman çocuğun bu özelliğinin farkında bile olmazlar hatta çocukların şahsiyetleri böyle kalabalık ortamlarda önemsenmez bile... Çünkü o, çocuktur, birçok şeyin farkında değildir diye düşünülür.

Oysa çocuk her şeyin farkındadır. Aslında böyle ortamlarda şekillenen "farkındalık" duygusu onun kişiliğini belirlemektedir. Çocuk "Ne ekerseniz onu biçersiniz" kuralı çerçevesinde ekilenleri bünyesine alıp biriktirmektedir. Kitapların yazdıklarının dışında, okulda ilk defa karşılaştığı ve gördüğü şeyler onun "öğrenmeleri" olmaktadır. Gördükleri, öğrendikleri olurken; elde ettiği bu kazanımlar (!) çocuğun geleceğini dizayn etmektedir.

Çocuk sınıfta gördüğü ya da karşılaştığı her türlü olumsuzluğu temiz fıtratından gelen ve henüz örselenmemiş saf duygularla önce yadırgamakta, bunlara karşı kendince önlemler geliştirmektedir. Bu olumsuzlukların başında, bazı arkadaşlarının öğretmenden gizli olarak yaptıkları kopya çekme eylemine karşı geliştirdiği refleksler gelmektedir. Meselâ çocuk arkadaşının kopya çektiğini görür görmez, "Örtmenim, ... kopya çekiyor" diyerek, yapılan haksızlığa karşı önlem alması için "öğretmen"e uyarıda bulunur. Çocuk için herkesin içinde sesini yükselterek yapılan kötü bir davranışı görüp dillendirmesi büyük bir iştir!

Çocuk arkadaşının yaptığı haksızlığa tahammül edemediği için yapılabilecek en etkili yolu seçerek, bulunduğu ortamın en güçlü kişisi olan öğretmene şikâyet etmek suretiyle onun dikkatini çekip önlem almasını istemektedir. Çocuk, herhangi bir hesap peşinde olmadan, ilk planda yapılması gerekeni yapmış, yani topu öğretmene atmıştır. Öğretmenin yapması gereken ise, sınıfın en güçlü kişisi olarak topu kaleye vurup gol olmasını sağlamaktır.

Çocuğun "Örtmenim kopya çekiyor" tespiti, uyarısı, haksızlığa başkaldırısı, oyunun kurallarına göre oynanmasını istemesi gibi, tabii oyun kurallarını kendi adına yerine getirirken, başoyuncunun bu olay karşısında takınacağı tavrı hayatının geleceği açısından iyice gözlemlemektedir. Çocuk için ideal bir oyuncu olan öğretmen, oyunu kurallarına göre oynamak "zorundadır", çünkü çocuğun dünyasında, onun hata kabul etmez bir yeri vardır. Çocuk öğretmenle hatayı, yanlışı yan yana düşünemez. Öğretmene hiçbir olumsuzluğu yakıştıramaz. Her şeyi en iyi bilen ve yapan olarak bilir öğretmeni... Çocuk sınıfta yaşanan "kopya çekme" eylemi karşısında "hakk"ın, "doğru"nun yanında yer alırken; öğretmenin de, çocuğun haksızlığa başkaldırısına aynı ilkeler doğrultusunda ve aynı dozda cevap vermesini bekler. Kopya çekme fiili, kopya çeken çocuğun arkadaşlarına karşı saygısızlık yaparak "haksız kazanç" elde etmesinin yanı sıra, mânevî anlamda aynı ortamda bulunan çocukların geleceğini de olumsuz yönde şekillendirmektedir. Böyle bir durumda öğretmen ne yapmalıdır? Hiç kuşkusuz kopya çekmenin "yanlış bir yöntem ve çirkin bir davranış" olduğunu söylemenin yanında, kopya çeken çocuğun sınavını iptal etmelidir. Böyle bir harekete hiçbir şekilde hoşgörü ile bakamayacağını ve bakılamayacağını belirterek tavrını kesin bir şekilde ortaya koymalıdır.

Kopya çeken çocuğa müdahale noktasında onun psikolojisi düşünülürken, kopya çekmeyen ve kopya çekeni görüp böyle bir davranışa tahammül edemeyen öğrencilerin de psikolojisi mutlaka düşünülmelidir. İşte burada pedagojik davranış ve formasyon öne çıkmaktadır. Çünkü "Kopya çekeni kazanalım" derken, dürüst öğrencilerin kaybedilmesi söz konusudur.

Peki, bugün ne yapılıyor? Kopya çeken öğrencinin velisinin sosyal statüsü, içinde bulunulan ortamın özellikleri gibi faktörler düşünülerek birçok "denge" hesapları yapılmaktadır. Böyle bir durumda kopya çeken öğrenciye yaptırım uygulanmakta veya uygulanmamaktadır. Diğer öğrenciler ise bu tür haksız uygulamaları görüyor ve yapabilecekleri bir şey olmadığını farkedince de, geleceğe bu duygularla yürüyorlar.

Öğretmen, kopya çekmenin bir hırsızlık olduğunu, bu fiilin eğitim adına ülkeye en büyük ihanet olduğunu söylemiyor. Tam tersine kopya çekenler görmezden geliniyor, hatta kopya çekenleri görenler, gördükleri için cezalandırılıyor. Kopya çekenlerin yerine, kopya çekenleri görenler sindiriliyor. Daha eğitim öğretimin ilk günlerinde güçlülerle güçsüzler ayrıştırılıyor, okul ortamında hiç olmaması gereken haksızlık ve hırsızlıklar özendiriliyor. Çocuklar bu ahval içinde yetişiyor, öğretmenler okullarda çocukları işte böyle yetiştiriyorlar! Günümüzde gençlerin önemli bir kısmı "öğretmen" olabilmek için can atıyor. Gençlerin bu yönelişini, öğretmenliği çok sevmeleri tespitiyle ifade etmeye kalkarsak için dersek kargaları bile güldürürüz.

İş bulma imkânlarının gittikçe güçleştiği günümüzde gençlerin büyük bir çoğunluğu öğretmenliği bir "ekmek kapısı" olarak görüyorlar. Zorlu sınavlardan geçerek güç belâ elde edilen bu meslek, soyut bir kavram olan "dürüstlük" adına tehlikeye atılabilir mi? Öğrenci bir yolunu bulup kopya çekiyorsa çeksin, kopya çekeni görüp de başını belâya mı soksun öğretmen! İnandığı değerler adına bunu göze alsa bile zaten en tezinden okul müdürü devreye girer ve en hafifinden "babacan veya anacan" bir eda ile, "Sorun çıkarıp da mesleğini tehlikeye sokma!" uyarısında bulunur. Okul müdürü olmazsa ilçe müdürü girer devreye... Bu silsile devam edip gider, tâ ki öğretmen "yola getirilinceye" kadar!

Kopya çekeni gören öğrenci, doğruluk ve dürüstlük girişimlerinin fayda etmediğini anlayınca, bir müddet sonra kopya çekenleri görmemeye ve göstermemeye, daha sonra kendisi de kopya çekmeye başlıyor. Ardından da yalan söyleme, küfretme, çeteleşme eylemleri hep böyle arka arkaya sökün ediyor.

Öğretmen sınıfta kopya çekenleri görmezse, ellerinde çiçeklerle gelir öğrenciler, "varlıklı" öğrenci velileri... Daha birçok hediye dizilir arka arkaya... Bu tür görsellikler o kişiyi okulda "iyi ve anlayışlı öğretmen" yapar. Böyle öğretmenlerin bedava reklamı yapılır, ardından da oldukça dolgun ücretlerle verilecek dersler yağmaya başlar. Dürüstlükten kim kazanmış ki bu zamana kadar, bir çiçek dahi vermezler adama!

Öyle değil mi, 24 Kasımların vefakâr, cefakâr, elleri öpülesi, ülkenin mânevî mimarları sevgili öğretmenleri!

Fakat bir de, "ülkede yıllardır sürüp giden yolsuzlukların, rüşvetin, hukuksuzlukların, trafik kurallarına uymayarak onlarca kişinin ölümünün veya yaralı kalmasının sorumlusu benim" diyen vebal duygusu taşıyan öğretmenler vardır, işte ben onların ellerinden öperim.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Dr. İhsan Alperen
28-11-10
E mail: milligazete.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
OKUL, ÇOCUĞU BOZUYOR
Online Kişi: 15
Bu Gün: 150 || Bu Ay: 2.050 || Toplam Ziyaretçi: 2.229.879 || Toplam Tıklanma: 52.251.742