ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 446
Yazar: Süleyman Kocabaş
“Dil Devrimi” İle Gelen Dilimizin Devrilmesi İki Büyük Dil Yol Kazası 1932 – 2022

“Dil Devrimi” İle Gelen Dilimizin Devrilmesi İki Büyük Dil Yol Kazası 1932 – 2022Aziz dostlar, 2021 yılı “Türkçe Yılı Münasebetiyle” bir dizi yazı yazmış, sizlerin okuyup faydalandığınız bu yazı dizimizin 2021 yıllının kapanmakta olduğu şu günlerde son yazısı olarak bu yazıyı yazarak, tarihimizin Cumhuriyet döneminde dilimizin maruz kaldığı “İKİ BÜYÜK FELAKET” İ özetleyerek dile getirmek suretiyle bu bahsi kapatmak istiyoruz.

Burada yeniden vurgulayalım ki, adı geçen yıl esprisi itibariyle birkaç zoraki, cız ve sönük etkinlik dışında hiçbir etkinlik düzenlenmemiştir. Büyük çapta etkinlikler düzenlense idi ne olacaktı? Türk dilinin Cumhuriyet döneminde maruz kaldığı “ihanetler” birbir dile getirileceğinden “uydurukça bir dil icadı hastalığı” yanında, dilimizin bununla iyice zayıflatılması sonucu, “Türkçe kalesinin İngilizce tarafından işgali” de söz konusu olacağından, bütün bunlar, bunlara sebep olanların foyalarını açığa çıkaracağı için, bu yılı deve kuşu gibi başlarını kuma gömerek geçirdiler. Ama, tarih onları hiçbir zaman affetmeyecek, ölüsünün de dirisinin de yakalarına yapışmaya devam ederek, bir gün gelecek yaptıkları hataların bedelleri kendilerine çok ağır ödettirecektir.

İki Büyük Dil Yol Kazası

“Harf İnkılabı” yla 1928’de ve 1932’de de “Dil Devrimi” yle günümüze kadar yaşadığımız bu süreçte dilimiz başlıca “İKİ BÜYÜK DİL YOL KAZASI” na uğramıştır:

1-(1928 – 1932) – 1980 Dönemi: Türk Milletini “mazisinden koparmak” a yönelik olarak ,”topyekun alfabe tasfiyesi” nin ardından gelen “Dil Devrimi” ile, binlerce yıldan beri konuşup yazdığımız “Yaşayan Dilimiz” e girmiş, bütün Arapça ve Farsça kelimeleri “bunlar kültürümüzün mânevi istila unsurlarıdır” düşüncesinden hareketle, kuru – sıkı, İngilizce tabiriyle “absürt” (akılsızca, saçma, sapan) yerli dilimiz tabiriyle “hamsi” bir “ırkçılık –milliyetçilik” duygusuyla, bunları topyekun tasfiye yanında, ikinci olarak da, “celladına âşık olmak” kabilinden, milletimize yabancılaşmış küçük bir hakim azınlığın, “tarihi ve ebedi düşmanımız” Batı emperyalizmi devletlerinin sürekli darbeleriyle, Osmanlı Devleti bu cellatlarımızın elinde yıkıldıktan sonra, adı geçen devletin son yarım asrında başlayan bir “toplum hastalığımız”, bu cellatlarımıza âşık olmak sürecinin, Cumhuriyet dönemine gelindiğinde atak yaparak, Batı medeniyetine “topyekun girmek” kararıyla, “Demir ve ateş kullanmak pahasına da olsa” denilerek, milletimizin 5000 yıllık tarihi süreç içinde oluşmuş, İslam dinine girmekle millet olma tarihi sürecini tamamlamış, bütün tarihi-milli –ilmi karakterleri ve tarihi- milli-ilmi misyonlarının “fabrika ayarları” nı bozarak, “Kötü bir Batı medeniyetçiliği davası” na feda etmeye yönelik, “Batı sömürgeciliği ve köleliğine yamama” ın aksiyonerliğinden olarak da “Ulusal ve Batı tipi yepyeni bir millet yaratmak” uğrunda mazinin topyekun tasfiye gidilmesi ve bunun için “Harf İnkılabı” ve “Dil Devrimi” nin kullanılması, birinci dönem büyük dil yol kazasının en büyük felaketi olmuştur.

“Harf ve Dil Devrimleri” ile gelen süreçte, milletimiz “devrilmesi” sürecine sokulmuştur. Bu devrimlerin mucitleri ve destekçileri bunların “ana ve asıl sebepleri” nden olarak hep, milletimizi bu “kültür devrimleri” yoluyla “maziden –geçmişten koparılmak projeleri” olarak açıklamışlar ve bu cümleden olarak hep şu beylik görüşlerini dile getirmişlerdir: “Harf ve Dil İnkılaplarını, kültürümüzü Arap kültürü istilasından kurtarmak, dilimizi millileştirmek, milletimizi Batılılaştırmak ve laikleştirmek için yaptık.” İşin esasın bakılırsa, burada “Arap kültürü istilası” dedikleri tam anlamıyla İslam dinin kendisidir. Milletimizden tepki görecekleri için “İslam kültürü istilası” yerine bu ifadeyi kullanmayı tercih etmişlerdik ki, bu süreçte esas alınan hedef, “Milletimizi İslam’dan tamı tamına soyutlayarak son zamanlar Batılı filozoflar ve düşünürlerin de kendi ifadeleriyle dile getirdikleri kokuşmuşluğu, çürümüşlüğü ve çöküş dönemine girmişliği ortaya çıkan Batı Hristiyan –Kapitalist kültürü ve medeniyetine yamamak” tan başka bir şey değildir. Zaten adı geçen iki devrim sürecinde, milletimizin yaşayan güzelim tarihi karakteri ve tarihi misyonunun “fabrika ayarları” nı bozarak, “Türk Milleti” yerine “Türk Ulusu” denilmeye başlanması, “ulus” da uydurukça bir kelime olduğundan “Türk Ulusu” demekle, tarihteki o güzelim “Türk Milleti” ni bununla başkalaştırmak ve giderek öldürmekten olarak sun’i yeni bir millet yaratmaktan şeklinde karşımıza çıkmıştır ki, buna, “Milletimizi, kendisini millet yapan mazisindeki yaşanan kültürü ve Yaşayan Türkçesi’nden topyekun kopararak milletimizin devrilmesi süreci” de diyebiliriz. Özetle anlaşılan, “Türk milleti öldürülmek Türk Ulusu yaratılmak” istenilmiştir. Bu sürecin daha da açıklı tarafı, celladına âşık olduklarımızın zaten “Milletimizin iradesini kendi iradelerine tabi hale getirmek suretiyle onu yok etmek” kültürel veya psikolojik harp hedefleri strateji ve taktiklerinden olarak yapmak istediklerini, bu sefer de kendi insanlarımızın bilerek veya bilmeyerek, aldanmış, saftirik olarak kendilerinin yapmaya kalkışmaları da tarihimizin en acı ve garip bir cilvesi olarak karşımıza çıkmıştır. Batılılar, bütün bu yapılanların kendileri açısından değerlendirmelerini yaparlarken, “Bu yolla kendilerini, Türk milleti tarihi ve ebedi belasından onun iradesini telim almakla suretiyle ondan kurtulmaya yönelik” olarak beylik görüşüne yer vermişlerdir.

Filozoflar ve bilim adamları özdeyişlerinde, “Dili bir milletin ruhudur. Bir milleti yok etmek için diline dokununuz”. “Geçmişi ile geleceği arasında köprüler kuramayan milletlerin geleceği olmaz” görüşleri boşuna dile getirilmemiştir. İşte bizde “Harf ve Dil Devrimleri” sürecinde milletimizin içine sokulmak istendiği yapılanma bu olduğu için, “Bu devrimlerle milletimiz devrilmesi sürecini yaşanmaya başlandı” teşhisinde de tam isabet kaydedilmiştir.

Edebiyatçı yazarlarımızdan merhum Peyami Safa’nın Harf İnkılabı ile ilgili çok ünlü ve halkı bir teşhisi vardır: “Yeryüzünde bir tek millet gösterilmez ki, orada gençler kazara milli kütüphanelerine girerlerse bir tek eser, okuyamadan çıkıp gitsinler. Böyle bir katliam hiçbir memleketin tarihinde yoktur…” Bu teşhisle, adı geçen inkılapla “birinci olarak” maziden “topyekun kopuş büyük felaketi” nin aksiyonerliği veciz olarak dile getirilmiştir.

“Milletimizi mazisinden koparmak projesi” olarak, bu yeterli görülmemiş, “İslam medeniyetinin din dili Arap alfabesi ile Batı Medeniyetçiliği, ulusalcılık, laiklik yapılamaz. Bunun için Batı medeniyetinin alfabesi Latin alfabesini almalıyız” denilerek birinci olarak, maziden koparmaya yönelik bunun ardından, bu sefer de “bu yetmez” düşüncesiyle, sıranın “dilimizin arındırılmasına geldi” denilerek, bin yıldan beri dilimize girmiş ve artık bizi malımız olmuş konuştuğumuz ve yazdığımız din dilinden Arapça ve edebiyat dilinden Farsça ne kadar kelime varsa bunlar da topyekun olarak dilimizden atılmadıkça ulusalcılık, Batı medeniyetçiliği ve laiklik yapılamayacağı gerekçesiyle, 1932’de başlatılacak olan “Din Devrimi” yle de sanki dünyada saf dil varmış gibi, tarihte buna benzer bir olaya hiç rastlanmadığı halde, dilimizdeki bütün Arapça ve Farsça kelimelerin topyekun tasfiyesiyle, bunların yerine halk dilinden ve Orta Asya Türkçesinden “derlemeler” le “öztürkçe” denilen kelimelerin kullanılması, bunlar yetmez ise, masa başında dilimizin imlası ve gramerine (dil bilgisi) uymayan uydurukça kelimeler icat etmek suretiyle ve genelde bu yola başvurulduğu halde tamı tamına “UYDURUKÇA BİR DİL İCADI” na (Uydurukça dil icadı ile sanki yeni bir uydurukça ulus yaratmak süreci) gidilerek, dilimiz bununla, milletimizin millet olma sürecine başladığı kabile hayatındaki dilinin en ilkel hali “kabile dili” ne dönüştürülmeye çalışılarak birinci dönem “Dil Devrimi” ile gelen en büyük felaketlerden birincisi ve ardından ikincisi de işte böyle ortaya çıkmıştır. Bununla filozoflar ve bilim adamlarının işaret ettikleri “bir milleti yok etmek için diline dokunulmuş” olunduğundan, bu iş sonuna kadar götürülürse milletimizi millet yapan Yaşan Türkçemizin topyekun ortadan kaldırılmasına sebep olacağından bu da milletimizi meydana getiren milli dilimizin ölmesine yol açması sonucu giderek milletimizin de ölümüne yol açacaktı. Hele ki daha sonra bu yapılanların sekteye uğrayıp yapılan işten geri dönülmesi, milletimizi büyük bir badireyi yaşamaktan az-çok kurtaracaktır. Böylece, iç ve dış algı operasyonları, etki ajanlığı sebebiyle dilimize dokunarak ve onunla oynayarak milletimizi bu yoldan yok etmek isteyen haiane odakların yanında, olanlara âlet olan saftiriklerimizin de bütün bu yaptıklarının akim kalması, tarihimize, “Milletimizin, mazisinin ve dilinin yok edilmesini yönelik büyük bir badirenin atlatılması” şeklinde geçmiştir.

Daha sonra, olup bitenlerin olumsuzluklarının ortaya çıkmaya başlamasıyla, bu badireden (tamı tamına uydurukça bir dil icadıyla sun’i, yeni bir ulus yaratılması) dönmenin “erdemi” ni şahsında gösteren Mustafa Kemal Atatürk hayata gözlerini yumunca, yönetimde onun yerini alan Cumhurbaşkanı ve Milli Şef İsmet İnönü’nün “Atatürk’ün dilde başaramadıklarını ben başaracağım” emeliyle uydurukça dile geri dönüşü ve bu geri dönüşün 12 Eylül 1980 Darbesi ve Rejimi günlerine gelindiğinde, zaten öteden beri ehliyetsiz ve liyakatsiz kadrolaşmasıyla birinci büyük dil yol kazasının büyük sebeplerinden birisi olmaya devam eden Türk Dil Kurumu’nun yapılanmasının adı geçen rejim tarafından değiştirilmesini müteakip, “uydurukça dil icadı” giderek tavsamaya başlamıştır. Ama, bu sefer de 1950’li yılların başında Türkiye’nin sahte bir Komünist Rusya tehdidi senaryosuyla bu sefer de dünyanın süper gücü Amerika’nın nüfuzuna sokulmasıyla birlikte, dilimizde “İngilizce dil salgını” kendisini göstermeye başlamış, 1980’li yılların başlarından itibaren atak yapmaya başlayan bu salgına, gününüz itibariyle gelinen noktada “Dil Devrimi İle Gelen İkinci Büyük Dil Yol Kazası” ndan olarak “Türkçe Kalesinin İngilizce Tarafından İşgal” denilmiştir ki, bunun yapılanmasını yazımızın ikinci bölümde anlatacağız. 20 Aralık 2021

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Süleyman Kocabaş
23-12-21
E mail: tyb.org.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
“Dil Devrimi” İle Gelen Dilimizin Devrilmesi İki Büyük Dil Yol Kazası 1932 – 2022
Online Kişi: 23
Bu Gün: 239 || Bu Ay: 6.229 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.218 || Toplam Tıklanma: 52.117.302