ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / TÂRİHİN ARA SOKAKLARI
Okunma Sayısı: 285
Yazar: Mustafa Armağan
SULTAN VAHDETTİN HAİN MİYDİ?

SULTAN VAHDETTİN HAİN MİYDİ?Geçen haftadan beri sık sık giriştiğimiz bir tarih tartışmasının daha girdabına kapıldık, gidiyoruz:

Sultan Vahdettin hain miydi?

Bu bir asırdır ısıtılıp ısıtılıp kamuoyunun önüne sürülen yemek artık “sasımadı” (kokuşmadı) mı sizce de? Aradan bir asır geçmiş, tarihin hâlâ tarih olmasına müsaade etmeyen dayatmacı bir zihniyetin zincirleri aklımızı sarmış durumda.

Voltaire ne demişti:

“Acıların en büyüğü, artık acıtmaz olmuş zincirlerin acısıdır.”

Acıtan zincirden değil, varlığına alıştığın, rahatsız edici görmediğin zincirden kork!

Biz bu zincirlere alışmayı reddettiğimiz için buradayız. Resmi ideolojiye teslim olmayı reddetmeseydim ne ben burada olurdum, ne de siz beni okuyor olurdunuz.

Sürüye karışmak kolaydır. Kollarını makas gibi açarak “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” diyen Üstadların açtığı yoldayız ve bununla iftihar ediyoruz. Etmeyenler bu yazının devamını okumasa da olur.

Biz ayakta kalanlarla yolumuza devam edeceğiz. Çünkü haklıyız, haklılığımızı şundan, bundan değil, hakikatten alıyoruz; o hakikat ki, ahirette ondan sınava çekileceğiz.

Hiçbir şey olmasa Allah düşmanlarına olan buğzumuzu muhafaza edeceğiz ki, bir tık aşağısından Allah muhafaza buyursun!

Tarihin restorasyonu başlıyor

Gelelim hepimizi yeniden girdaba çeken soruya:

Sultan Vahdettin hain miydi?

Tereddütsüz cevabımızı yapıştıralım önce:

Sultan Vahdettin (doğrusu “Vahîdüddîn”) hain olmadığı gibi diğer Osmanlı padişahları gibi “bir vatan dostu” idi.

Bu hakikati dile getiren Üstad Necip Fazıl’ın kitabının toplatılıp kendisinin 20 ay hapse mahkûm edildiğini Perşembe günkü yazımda okudunuz.

Ne yapalım ki, Türkiye’de tarihin restorasyonu hasarsız olmuyor. Ne de olsa zafer biraz da hasar ister. Hasar almayı göze alamayan zaferi kazanamaz.

Tarihin ağzının yeniden açılacağı günleri beraber inşa edeceğiz dostlar. Pek fark etmesek de adım, adım ilerliyoruz aslında gerçeğin güneşli ülkesine.

Birkaç basamağı hatırlayalım mı?

Menderes’in yakın tarihe müdahalesi

Bilir misiniz ki, 1950 yılında Demokrat Parti iktidara gelene kadar hatırat yayınlamak yasaktı. Ali İhsan Sabis gibi cüretkârların başına gelenin pişmiş tavuğun başına gelmediğini biliyoruz.

Tarih alanında ilk “karşı devrim” DP zamanında hareketlenmişti. Ali Fuat Cebesoy dahil birçok paşa hatıratını yayınlamış, gazete ve dergilerde eteklerde bekletilen taşlar dökülmeye başlamıştı. Bu değişmeyi en iyi, inkılap tarihi sahasının kurucu babalarından Mason Prof. Dr. Enver Ziya Karal’ın liseler için yazdığı Türkiye Cumhuriyeti Tarihi adlı ders kitabının 1945 ve 1953 baskılarını karşılaştırarak görebiliriz.

1945 baskısında Atatürk zamanından farklı olarak ve beklenebileceği gibi İnönü’nün ve o zamana kadar dışlanan Karabekir gibi paşaların inkılap tarihine dahil edildiğini görürüz. Ancak 1953 yılında yayınlanan Türkiye Cumhuriyeti Tarihi önemli bir fark içeriyordu: Sultan Vahdettin’in kendisini savunduğu sözler. Bu ifadeler Nutuk’ta ihanet ve yozlaşmış olmakla suçlanan Sultan Vahdettin’i tarih önünde beraat ettirecek kadar resmi tarihe aykırıdır. Epeyce uzun olan alıntının bir lise ders kitabına konulması aslında Cumhuriyetin 20. yılında tarihin abartılardan uzak ve soğukkanlı bir şekilde değerlendirilebileceği yönünde mesut bir hamlenin başladığını düşündürecek denli manidardır. Ne var ki, 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat darbeleri bu normalleşme sürecini engellemek için de yapılacaktı.

“Maarif Vekaleti Talim ve Terbiye Dairesi karariyle Liseler için ders kitabı olarak kabul edilmiştir” cümlesinin kapağında yer aldığı bu Milli Eğitim Bakanlığı yayınında aşağıdaki ifadeleri okumak son derece ilginçtir (Lise öğrencileri 1973 yılına kadar bu kitaptan sınava girecekti):

“Ecnebiler pek imansız. Gece gündüz ne çektiğimi bir Allah, bir de ben bilirim: (…) Sözlerimizi yerine getirmezseniz sizi de tanımayız demek istiyorlar. İstiklalimizi kurtarmak için zaruri olarak bu hallere tahammül ediliyor.”

Bundan sonrası daha çarpıcı ve Sultan Vahdettin’i aklama çabası iyice barizleşiyor. Prof. Karal’ın kitabında Sultanların sonuncusu konuşuyor, biz dinliyoruz:

“Ben milletin ateşli külü üzerine oturdum. Saltanat tahtının kuş tüyü minderleri üzerine oturup gömülmedim. Bunlardan kimseye bahsedilemiyor. Millete de malumat verilemiyor. Elbet bir gün tarih bu hakikatleri yazar.”

Ne dersiniz: Sultan Vahdettin’in hain olmadığını belirten kendi cümleleri bugünkü İnkılap Tarihi ders kitaplarına konulabilir mi?

İşte tarihte geldiğimiz nokta…

1953’ün ders kitabındaki hakkaniyetli ifadeler bile bugünkülerden fersah fersah ileriydi…

Ecevit’in Vahdettin çıkışı

Bir diğer adım olarak Necip Fazıl’ın Vatan Haini Değil Büyük Vatan Dostu Vahidüddin adlı kitabı 1968 yılında çıkmış ve büyük tartışma koparmıştı.

İnönü Ansiklopedisi olarak yayına başlayan Türk Ansiklopedisi’nin “Damat Ferid Paşa” maddesi 1969 yılında yayınlandığında kıyamet kopmuştu, çünkü Sultan Vahdettin kötülenmiyor, tersine “zeki ve namuslu” diye övülüyordu.

1988 yılında bir gazetede gündeme getirilen “Samsun’a İngiliz vizesi” ile gidildiğine dair ifadeler basında günlerce tartışılmış, hatta iki yıl sonra bu vizelerin fotoğraflarına yer verilince başta Uğur Mumcu olmak üzere Cumhuriyet yazarları “Biz bunları biliyorduk, yeni bir şeymiş gibi sunuyorsunuz” diye laf atarak belgelerin değerini okurlarının gözünden düşürmeye uğraşmıştı. Ancak şu yaman soruya nasıl cevap vereceklerini bilemediler:

-Madem biliyordunuz neden siz gündeme getirmediniz şimdiye kadar?

Adetleri böyledir. Hem bilir, hem de saklarlar. Birisi bir belge ortaya attı mı, ‘aman canım, onu biz de biliyorduk’, diye çamur atmaya kalkarlar.

15 yıl sonra ağır darbe hiç beklemedikleri bir yerden, Bülent Ecevit’ten geldi. “Ben Vahdettin’in hain olduğuna hiç inanmadım” diyen laikliğinden kuşku duyulmayan bu eski CHP Genel Başkanının sözleri basında geniş bir yelpazede tartışılırken karşı taraftan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in sesi duyuldu:

-Vahdettin’in 100 sene daha hain olarak bilinmesi gerekir.

Yani hain değil de, bu düzenin yürümesi için hain olarak bilinmesi gerekir, diyor ve hain olarak tanınmasını isteyenlerin asıl maksadını ifşa ediyordu.

Maksat ne? Diye sormayacaksınızdır umarım. Anlaşılmayacak ne var ki bunda: Tabii ki bir asırdır kurdukları düzenin aksamadan devam etmesi…

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mustafa Armağan
18-09-22
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
SULTAN VAHDETTİN HAİN MİYDİ?
Online Kişi: 23
Bu Gün: 303 || Bu Ay: 7.657 || Toplam Ziyaretçi: 2.218.222 || Toplam Tıklanma: 52.146.390