HALEB'E DÖNÜŞ

Halep, 12 Aralık 2016'da Rus ve İran destekli Esed ordusu tarafından düşürülmüştü. Üzüntümüz hadsizdi. 30 Kasım 2024'te geri alındı.

ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
"Her kim selefin bilmediği bir amel icad ederse, Peygamber'in risalete ihanet ettiğini iddia etmiş olur. Çünkü din tamamlanmıştır (Maide, 3) O gün din olmayan şey bugün de din değildir."
İmam Mâlik
Kategori : DÜNYADA NELER OLUYOR / İSLÂM ÂLEMİ
Okunma Sayısı: 15
Yazar: Ömer Lekesiz
Gazze Soykırımı’na karşı çıkmanın başı ve sonu: Vicdan

Gazze Soykırımı’na karşı çıkmanın başı ve sonu: VicdanÖnceki yazımızda, İberya’daki Müslümanların varlıklarını en ağır şiddetle ortadan kaldırma çabalarını ifade eden Reconquista kavramının, hasredildiği 718-1492 yılları arasındaki devirde değil, ondan çok çok sonra kullanıldığını, öte yandan milel ve nihal eserlerinin sahibi büyüklerimizin -ki bunlardan biri Endülüslü İbn Hazm’dı- aynı bağlamda Katoliklik mezhebine özel bir vurgu yapmadıklarını belirtmiştik.

Bunun anlamı, büyüklerimizin tek isimle Hıristiyanlığı muhatap alarak, kimlerinin isimlerini zikretmelerine rağmen onun mezhep ve tarikatları üstünde durmaya gerek görmeyişleridir. Nitekim bu bağlamda Fahreddin er-Râzî, İtikâdât’ında akide ve amel farklılıklarına çok kısa bir şekilde değinerek Hıristiyanlığın beş büyük fırkasını üç-beş satırla iletivermiştir.

Büyüklerimiz Hıristiyanlık konusundaki bu toptancı tutumlarıyla bize şunu da söylemişlerdir: Hıristiyanlık, şeran ve siyaseten İslam’a muarız, daha açık bir ifadeyle düşmandır. Ondaki mezhep ve tarikatlardan kimilerinin İslam’a yakın görünmelerine akide yönünden değil ancak siyaseten itibar edilebilir.

Nitekim Endülüs’ün fethi -Katoliklerle doğrudan mücadele- de böylesi bir siyasi yakınlığın kurulmasıyla başlamıştır.

Özetle, Hz. İsa’yı Tanrı değil peygamber olarak vasıflandırmak ve Hz. Meryem’e bir kutsiyet atfetmemekle Katoliklik mezhebinden farklı olan Arianlar’ın Sebte hâkimi Julianos, Vizigot Kralı Katolik Rodrigo ile olan savaşında, 705 yılında Mağrib Afrikası’nda kesin bir zafer kazanan Mûsâ b. Nusayr’dan yardım istemiş, o da Târık b. Ziyâd’ı bu maksatla Endülüs’e göndermiştir.

Târık, Kral Rodrigo kumandasındaki kalabalık bir Vizigot ordusunu birkaç gün içinde bozguna uğratmış ancak bununla yetinmeyerek, bilahare Mûsâ b. Nusayr’ın da kendisine katılmasıyla İspanya’nın neredeyse tamamımı fethetmiş ve İspanya’da 1492 yılına (hatta bir yüz yıl daha ilerisine) kadar sürecek olan Endülüs Müslümanları devrini başlamıştır. (Bkz.: Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları – Siyasi Tarih, TDV, Ankara 2016)

Kendi zamanımızın bakışıyla söz konusu fetihte ahlaki - siyasi bir çatışmanın öne çıktığını söyleyebiliriz. Çünkü birilerine yardım etmek ahlaki, bir mülke hakim olmak ise siyasi bir konudur. Ancak burada unutulmaması gereken ahlakın fertlere, siyasetin ise devletlere has olduğudur. Günümüzde ABD’nin Ukrayna- Rusya savaşında Ukrayna’ya yaptığı yardımın onun nadir toprak elementlerine el koymasıyla sonuçlanması bunun tipik bir örneğidir.

Hıristiyanlıkla İslam arasındaki inançtan kaynaklanan karşıtlığın, zikrettiğimiz örnek üzerinden düşmanlığa dönüşmesi ve hatta bu düşmanlığın Müslümanlar tarafından, inanç ve siyaset karşıtlığının müşterek ifadesi olarak Haçlılık’la karşılanması İspanya mücadelesi özelinde Katoliklik mezhebiyle olan çatışmayı aşarak genelleşmiştir.

Ama yine de Katoliklerin Reconquista’da Müslümanları topladıkları meydanlarda diri diri yakmaları, Ronda uçurumlarından atarak katletmeleri, sürgün için zorla bindirildikleri gemileri batırarak boğmaları… ABD-İsraili’nin Gazze Soykırımı’ndan farklı bir sonuca bağlanamaz. Bu sebeple her ikisi de Haçlılık kelimesinde toplanmakta ve eski – yeni ayrımı söz konusu olmaksızın Müslümanların haklı tepkisine konu olmaktadır.

Bu durumda önceki yazımıza başlık olan “Filistinlileri seven Katolikleri sevmeli miyiz?” sorusunu nasıl cevaplayabiliriz? Yani 5 asır önce Endülüs Müslümanlarını katleden İspanyol Katoliklerinin, Gazze Soykırıma karşı çıkmanın da ötesinde canlarını ortaya koyarak Küresel Sumud ve Özgürlük filolarında yer almalarını nasıl izah edebiliriz?

Pragmatist bakışlarına yorarak, bunun “evrensel, genel, kapsayıcı, bütünsel” anlamına gelen katolik kelimesini mezheplerine ad olan seçen Katoliklerin, aynı zamanda başlı başına bir iddia olarak benimsedikleri o vasıflarını korumak ya da yeniden hatırlatmak üzere hareket ettiklerini ve dolayısıyla dini-siyasi (Haçlı) olan bu hareketleri nedeniyle onları sevemeyeceğimizi peşinen söyleyebiliriz.
Ancak bu, hakim siyasi içeriği - tonu nedeniyle en kolay ve Dominiken papaz-akademisyen Vitoria’nın da zikrettiği vicdani alanı tekrar açılmamak üzere kapatan bir cevaptır.

ABD-İsraili’nin Gazze Soykırımı hakkında çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz vicdanın, insanın yaratılışında, fıtratında, mayasında… yerleşik ve bu manada şeriatlar için de verili bir fenomen olması, Hıristiyanlık ve dolayısıyla Katoliklik mezhebi için de geçerlidir.

Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Bir milletin bombalarla, açlıkla yok edilmesi karşısında, Katolik kimi fertlerin canından vaz geçme pahasına buna karşı çıkması, inançtan / mezhepten önce insan olmakla alakalı değil midir?

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ömer Lekesiz
11-10-25
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
Gazze Soykırımı’na karşı çıkmanın başı ve sonu: Vicdan
Online Kişi: 26
Bu Gün: 409 || Bu Ay: 6.572 || Toplam Ziyaretçi: 2.548.788 || Toplam Tıklanma: 56.540.971