ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 5500
Yazar: Ahmet Cirit
AH ANADOLU'NUN KAYBOLAN ATİYE NİNELERİ!

Sene seksen iki...

Haziranın sıcağı, kuru ayaz kıştan çıkmış kavruk yüzümüze pamuk ellerini süren tonton bir pirifâni gibi okşamaya başladığında bizler de yaz tatiline ruhen girmiş olurduk. Traktör römorkundan çıkma bir teker küçük ellerimden tokat yemeye başladığında dünyanın en güzel, dünyanın en hızlı aracı olurdu.
Margarinin adının “sanayağı”, tüm iş makinelerinin adının “grayder” olduğu zamanlarda inşa(!) edilmiş boz bir toprak yol kayardı ayaklarımın ve tekerimin altından. Teker, yol ve ayaklarımın ritmi birleşince- çünkü koşarken hep bu üçlüye bakardım-ne büyük haz alırdım Allah’ım. Köyün yakınındaki topraklık- kerpiç toprağının alındığı mekân- menzilimizdi ve her gün en az bir saferim olurdu ki bu gidiş geliş üç-dört kilometre mesafe demekti.
Yaz akşamları okunan ezan koşturmacanın nihayeti demekti. Toprak, güneş ve dur durak bilmeyen hareketliliğimiz tüm enerjimizi alır götürürdü. Akşam yemeğinden sonra izlenecek ahlaksız dizileri”m”(n)iz olmazdı bizim. Toprak kadar sakin ve huzurlu uyurduk.
Trafik güvenliği problemimiz yoktu. Bir sapık mahallemize dadanmış değildi. Organ mafyası kol gezmiyordu bizim köylerimizde. Özgürdük sonuna kadar. Uçsuz bucaksız ovalar bizimdi. Apartman damlarında mahpus geçmedi çocukluğumuz.
Bir kiloluk “rivyera” zeytinyağı tenekeleri kimi zaman bilye, boncuk sandığı kimi zaman kumbara olurdu. Geniş yüzlerinden biri kesilip alınırsa herhangi bir tahta parçasından ürettiğimiz traktörümüze kasa bile olurdu.
Sabah erken vakitte ölesiye oynanan futbol (!) için kullandığımız havası inmiş plastik top mahallenin malı olduğu için her gün birimizin evinde ikamet ederdi. Yaz sıcağı, doğal çim saha, römork lastiği, zeytinyağı tenekesi, ok, yay, uçurtma, sapan doyasıya yaşanmış çocukluğumdan aklımda kalan nesnelerdir.
Ürkütücü sazlıklar vardı memleketimde. Şimdilerde çöl oldu o sazlıkların yeri. Kamış çok kolay ulaşabildiğimiz bir malzeme olduğu için söğüt dalından yay, kamıştan ok, tenekeden ayak, “teliz çuvaldan” sadak yapmak gerçekten kolay işlerdi bizim için. Güz vakti bilye oynamak, uçurtma uçurmak baharda pens oynamak gerekirdi zira her mevsimin oyunu farklıydı.
Kelikçiden alınmış kauçuk lastikle yaptığım sapan, yaramazlıklarımın baş müsebbibi idi.
Atiye Nine ile Bekir Dede mahallenin en yaşlıları. Ancak benden çektiklerini de ömürlerince kimseden çekmedikleri malumdu. Atiye Nine’nin evi yolun hemen kenarındaydı. İğde ağaçlarının arasından görünen aşevinin camı çerçevesizdi ve kerpiç duvara çamurla monte edilirdi. O camın çerçevesizliği mi yoksa küçük olması mı nedir; ehemmiyetsizliği çağrıştırırdı bana hep. Çok iyi bir “kuşlastiği” ( sapan ) ustası ve iyi bir nişancı olmam, ötelenmez bir bela idi Atiye Nine için. Ne zaman o yoldan geçsem o cam gözüme takılırdı. Gel de nişan alma ! Sabret sabredebilirsen. İğde ağaçlarının arasından vınlayan, yol kenarından özenle seçilmiş bir taş hedefini bulurdu…

“Ayşamııız soyka gırmış camı gine gııı” diyerek gelirdi Atiye Nine. Sonra?

Sonrası malum. Bozkırın tezenesi Muharrem Ağa’dan yanık bir türkü:

Bacaklarımda söğüdün çıbığı
Anam çıbığı.
Çıbık bize yaramaz
Anam yaramaz


Yıllar sonra, otuzlu yaşlarda köye gittiğim bir gün öptüm Atiye Nine’nin elini. Çocukluğumda da bir yaşlı nineydi, şimdi de. Eski toprak, tanıdı beni.
“Bizim camı az mı gırdın seeeeeenn” diyerek öyle bir samimiyetle sevdi, başımı okşadı ki… Anadolu toprağı geleceğiyle, geçmişiyle tüm güzel değerleri ile Atiye Nine’nin yaşlı ve kurumuş parmaklarından çıkıp tam şurama, göğsüme doldu sanki. Gönendim… Atiye Nine’ler var oldukça bu topraklardan yanlış insan çıkmaz dedim kendi kendime.
Mahalleliden aldığım şikâyetler(!) üzerine sarı kedinin hakkından gelmeye karar verdiğimdir merhametle tanışmam. Allah gönlüme merhameti amcamların samanlığında kıstırdığım sarı kedinin parlayan gözlerine sapanımla nişan aldığımda indirmişti. Ya sekiz ya dokuz yaşındaydım o zamanlar. Açtım samanlığın kapısını sonra. Bir daha da o kediyi ne ben ne de mahalleli gördü. O günden bu güne hayvanları çok severim.
***
Apartman damlarında mahpus çocuklarım şimdi. Satın alınıvermiş oyuncaklarla gün geçiriyorlar. Engin ovaları olmayacak hiç, hiçbir zaman kendi oyuncaklarını yapamayacaklar. Hep üzerlerinde bir çift göz olacak. Özgüvenden yoksun; anne ya da babanın o bir çift gözü hep rahatsız edecek onları.
Ne oldu Anadolu’m sana. Sana ne ettiler. Onca fukaralığına rağmen, onca camını kırmama rağmen, acıktığımda yufka ekmeğe toz şekeri dürüp karnımı doyuran Atiye Nine’lerin nereye gitti Anadolu’m, nereye?
Heyhat!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ahmet Cirit
05-02-11
E mail: cemaat.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
AH ANADOLU'NUN KAYBOLAN ATİYE NİNELERİ!
Online Kişi: 19
Bu Gün: 435 || Bu Ay: 6.991 || Toplam Ziyaretçi: 2.238.645 || Toplam Tıklanma: 52.327.158