ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / GEÇERKEN UĞRAYAN YAZARLAR
Okunma Sayısı: 6146
Yazar: Ahmet Ar
HAŞARI

Adam, yanında 13-14 yaşlarında bir çocukla binadan içeri girdi. Bina çok güzeldi. Mobilya ayakkabılıklara, her tarafı kaplayan pahalı halılara hayranlıkla bakarken “Tam bize göre…” diye içinden geçirdi.

Kapıda saygılı bir tavırla bekleyen gence, “Ben yetkili biriyle görüşmek istiyorum.” dedi.

Genç, “Tabii efendim.” diyerek önlerine düştü ve kapısında “Müdüriyet” yazan bir odaya girdiler. Masada çok temiz yüzlü birisi oturuyordu. Ayağa kalktı, hürmetle “Hoş geldiniz.”  derken elini uzattı; tokalaştılar. Adam, bu saygı ve ilgiden oldukça hoşnuttu. Müdür işaret etti, oturdular.

−Buyurun efendim, sizi dinliyorum, dedi müdür.

Adam, bir çocuğa baktı, bir müdüre baktı, söze başladı:

−Hocam, bu bizim mahdum… ellerinizden öper. Biraz zorcadır. Anne-baba olarak iyi bir terbiye vermeye çalıştık. Bize göre fena da değildi. Okula gönderdik. Kısa bir süre sonra şikayetler gelmeye başladı. Yok arkadaşlarıyla dövüşürmüş, yok sınıfta top oynarmış, yok okul eşyasına zarar verirmiş… Şaşıp kaldık. Evdeki terbiyeli çocuğumuzun bütün bunları yapabileceğine inanmak istemiyorduk. İkide bir okuldaydık. Bu yaşına kadar böyle geldi. Değişen bir şey yok. Artık ergenlik devresine de girdi. Biz  inançlı kişileriz. Artık namaza başlamalısın, dedik. Zaten yazları hocaya gönderirdik, namaz surelerini, namaz kılmayı bilirdi. Bir iki kıldı, ondan sonra savsaklamaya başladı. Bizim yanımızda eh işte… Ama aslında namaz filan da kılmıyor. Hele sabah namazları… Bize de kendine de işkence; uyandıramıyoruz. Derslerine çalışmaz. Kitap oku deriz, okumaz. Arada bir yalanlarını yakalarız, tınmaz. Öğretmenleri, ders dinlemediğinden, hadi kendi dinlemedi, arkadaşlarına da dinletmediğinden şikayetçi. Öğretmenlerine karşı saygıda da iyi değil, hep şikayet, hep şikayet. Son zamanlarda kız meseleleri de çıkmış. Dövsen dövülmez, kovsan kovulmaz. Evlât!... İşin içinden çıkamadık.

Müdür, hem adamı dinliyor, hem de hakkında bu kadar söz edilen çocuğu çaktırmadan takip ediyordu. Hiç de söylenildiği gibi değildi. Bütün bunları şu, hep önüne bakan, hiç itiraz etmeden dinleyen çocuk mu yapmıştı? Olamazdı. Çocuk, ehil ellere düşmemiş, kendisiyle gerektiği gibi ilgilenilmemiş, verilmek istenen değerler sevdirilmemişti besbelli. Çocuğa karşı bir merhamet ve sevgi geçti içinden. “Eğer bize verilirse…” diye kısa bir müddet hayâle daldı. Çocuğun düzeleceğine, herkesi şaşırtacak bir neticeye ulaşılacağına emindi.

−Bir arkadaş burayı tavsiye etti. “Bu çocuğu ancak orası paklar” dedi. Buranın çok lüks olduğunu, talebelerle çok ilgilenildiğini, hem okul derslerine iyi çalıştırıldığını, hem de mânevi gelişmeye çok ehemmiyet verildiğini söyledi. “Sen çocuğu ver, sene sonunda neticeyi gör. Mum olur, melek olur” dedi. Daha ne isterdik? Büyük bir sevinç ve heyecana kapıldım ve koştum geldim. Açıkçası binadan içeri girdiğim andan itibaren söylenilenleri doğrulayan güzelliklerle karşılaştım. Bu saygı, şu düzen tertip, her tarafı kaplayan halılar… Sadede gelelim efendim. Bizim çocuk burada kalabilir mi? Okuluna buradan devam edebilir mi?

Müdür, konuşmanın bu soruyla biteceğini biliyor gibiydi. Kim bilir bu kaçıncıydı. Sevindi.

−Ne demek efendim, diye söze başladı. Bu delikanlı şartlarımızı kabul eder ve bizimle beraber olmaya karar verirse, biz de onunla arkadaş olmayı elbette isteriz. Ne dersin delikanlı?

Çocuk, bütün anlatılanları yalan çıkaracak bir terbiye ile, “Babam bilir hocam, o isterse ben kalırım. Ben de sevdim burayı. Kalmak isterim.” dedi. Adamın sevinci yüzünden okunuyordu.

Hemen şartları konuştular. Ekmek parası bile olmayacak aidat problem bile değildi. Sigara içilmeyecekti. Sabah erken kalkılacak, programlara uyulacak, okul ve dersler aksatılmayacak, büyüklere saygı, küçüklere sevgi gösterilecek… Kısaca “adam” olunacak. Tamamdı…

Ertesi gün çocuğu bırakıp dönerken adamın içi rahattı. Ayrılırken müdürün, büyük bir itimatla,  “Çocuktaki müspet gelişmeleri hep birlikte göreceğiz inşaallah.” deyişine nasıl sevinmişti. Daha ne olsundu. Allah’a şükürler ediyordu. Nihayet çocuğuna gerçek terbiye verecek yeri bulmuştu.

İlk günler hakikaten yüz güldürücüydü. Çocuk kurallara uyuyor, derslerine eskisine göre daha çok çalışıyordu. Okuldan gelen şikayetler de gittikçe azaldı. Adamın keyfine diyecek yoktu. “Hanım, bu iş oldu inşaallah. Yavrumuz rayına girdi. Bir de namazlarına başlar, bırakmazsa, tamam. Vesile olanlardan Allah razı olsun” diyordu. Arada bir çocuğu ziyaret ediyor, bir şikayetle karşılaşmadığına seviniyordu.

Yıl sonuna doğru… Müdür, “Bir gelin, görüşelim.” diye haber göndermiş. Gitti. Aynı odaya oturdular. Müdürün yüzü pek gülmüyordu. Hoş beşten sonra müdür konuştu:

−Efendim, sizin çocuktan memnun değiliz…

Adam şaşırarak ve ürpererek baktı. Müdür devam etti:

−Hem okulda hem burada arkadaşlarıyla dövüşüp duruyor; ne yaptıysak önüne geçemedik. Bir ekip kurmuş, çorapları yuvarlayıp top yapıyorlar, ortalıkta oynuyorlar. Eşyalarımıza verdiği zararları saymayayım. Önceleri namaza başlamış gibiydi, bıraktı. Sabah namazlarına kaldıramıyoruz. Programlara uymaz. Ders çalışma saatlerinde ortadan kaybolur. Kitap okuma saatlerinde yok, yıl boyunca bir kitap okumamıştır. Hocalara saygısı yok, hocalar illallah etti. Okuldan da şikayetlerin ardı arkası kesilmiyor, öğretmenlere saygısızlık, arkadaşlarına verdiği zararlar… Zaman zaman yalan söylüyor. Hadi bunlar bir tarafa, bir de kızlara takılmalar… Bizim müessesemize böylesi yakışmaz. Ya terbiyesini yapın, ya da çocukla yollarımızı ayıracağız.

Adam yutkundu. Hiçbir şey söyleyemedi. Acı bir gülümseme yüzüne yayılırken ayak parmaklarının ucuna sabitledi gözlerini. Uzun müddet bir heykel gibi öylece kaldı.

Yazar: Ahmet Ar
12-06-11
E mail: ahmet_ar@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 12
şükran kaşlı
zor iş
Tarih : 19-07-11

hikayeyi okudum, güzel. Yorumlara da göz attım ilginç özellikle bazı deyimler. Bu hikayede dikkate değer ve göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek var ki o da şudur: Yetkilier babasının adam edemediğini biz edeceğiz demeyip parası var mı yok mu sormadan, okul başarısı sınavlardan aldığı puanlara bakılmadan yani tamamen karşılıksız, Allah rızası için bir insanın daha hidayeti için normal olmayan, problemli bir gence hidayetini düşünerek EVET denmesi. Belki de ondan kaç tane daha olduğu halde. Lütfen bu devirde kim yapıyor bunu?

 
HASAN H
HAKİKAT BU...
Tarih : 30-06-11

SAYIN AR,TESPİT DOĞRU, HATTA ADAMIN ADINI, ÇOCUĞUNUN ADINI BİLE ATSANIZ TUTAR, İ. TUNCERİN YORUMUNU OKUDUM, HEPSİ GERÇEK, BEN ŞUNU MERAK EDİYORUM. ACABA SORUMLU KİM? ÇÖZÜM NE? ŞUNU GÖRÜYORUM, AİLE BİREYLERİNİN YETİŞTİRİLDİĞİ ORTAM, ONLARIN KAZANDIĞI ANLAYIŞ ŞEKLİ, COCUĞA VERİLEN TERBİYE VE ANLAYIŞ, ÇOCUĞUN TESLİM EDİLDİĞİ ORTAMIN GAYESİ, ORADAKİ KİŞİLERİN ANLAYIŞI, DAVA ŞUURUNUN DÜZEYİ, ÇOCUĞU KAZANAMAMANIN NEDENLERİNİ ORTADAN KALDIRABİLECEK ETKENLERDEN UZAKLAŞTIRABİLECEK YAPISI HALLEDEDİLMESİ GEREKİR. ONUN İÇİN BU YAZIYA DAHA UZUN SÜRE SON NOKTA KONAMAZ. SAYIN AR, DUYDUĞUM ZAMAN RAHATSIZ OLDUĞUM BU GERÇEKLERİ BULUP, BİZLERİ DÜŞÜNMEYE ZORLAMANIZ, HELE YAZININ SONUNU DA YAZMAYIP, ADAM GİBİ BİZİ DE DERİN DERİN DÜŞÜNCELER SALMANIZ, GERÇEKTEN BÜYÜK BİR USTALIK TEBRİK EDERİM. (ANCAK ŞUNU DA EKLEMEK İSTİYORUM, ÖNCE ÇOCUK ZATEN KAYBEDİLMİŞTİ, ANCAK ÜMİT TÜKENMEMİŞTİ. ŞİMDİ ANNE VE BABA DA KAYBEDİLDİ. ONUN İÇİN DURACAK ZAMAN YOK)

 
selim çınar
katkı
Tarih : 21-06-11

yazılanlar harika. olaylar her zaman yaşadığımız ve yaşanacak olan olaylardır. bu konuda oradaki eğitimcinin daha geniş hareket etmesini tavsiye etmek isterdim. çünkü gayri müslimler müslümanları hıstiyanlaştımak için ellerinden gelen bütün tavizleri veriyorlar bu atebei aliyyeden içeri giren müslümanları tasavvuf ehli olan eğitimciler iyi tahlil ederek yetiştirme yoluna gitmelidirler. yani bence önce eğitimcileri eğitmek gerek diyorum. bu konuyu bizlerle paylaştığınız için teşekkür eediyorum. bu kanayan bir yaramızdı ve bir şeyler yapılmazsa malesef devam edecek gibi görünüyor.

 
Cihat Erdem
SİZİ ANLADIĞIMI SANIYORUM
Tarih : 20-06-11

Sayın Hakikat Yolcusu, Kusur yok. Kalemine sağlık. Nasıl bir endişe taşıdığınızı gayet iyi anlıyorum. Yadırgamıyorum, teşekkür ve dua ediyorum, duanızı bekliyorum. Sözümüz ekalliyetteki bir gerçekliği ifade ediyor olsa bile, böyle bir hakikat varsa -ve bu hakikati bizzat yaşayarak görmüşsem- başka ne söyleyebilirdim ki? Etrafınıza birazcık kulak verirseniz aynı dertten muzdarip hiç de azımsanamayacak insanlar görmekte zorlanmazsınız. Aynı "hakikatin yolcusu" olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. Bağlanılacak noktaya bağlılığımızda şüphemiz yoktur. Sadece dertlerin dile getirilmesinden gocunmuyorum; benim zaafım da bu... İnşallah zülf-i yâre dokunmamışımdır.

 
hakiki yolcu
TENKİD
Tarih : 19-06-11

Hikaye çok güzel başlamış. Toplumun ortak dramını çok veciz bir şekilde ifade etmiş ama sonu böyle bitmemeli idi sayın yazar?! Bazı yorumculara teessüf ediyorum ölçüyü kaçıran zülfikara dokunacak tenkitler yapmış. tenkit ediyorum. Doğruluşun çizgisine yakıştıramadım."Hatırı sayılır bir "zengin deve" bulamamış mı? Yelli garip miymiş babası?"Kusura bakılmaya."

 
Fatih
Merak
Tarih : 15-06-11

Değerli Yazar, Güzel bir hikaye. Müessese mükemmel. En şerefli varlık olan insan için hazırlandığı belli. Her şey ona feda edilmiş... Düşünüyoruz: Malzeme bozuk usta mı boşuna yorulmuş? Malzeme iyi de usta mı onu telef etmiş? Malzeme bir ara maya tutmuş gibi. Acaba mayalanmış sütün yoğurt olmasına müsaade etmeyecek kadar sabırsızlık veya sütün ne kadar zamanda ve ne şartlarda yoğurt olabileceğini bilememe gibi bir acemilik mi var? Tepeden vadiye doğru bakan iki arkadaştan biri diğerine, "Arkadaş, şu ormanın güzelliğini görebiliyor musun?" diye sormuş. Diğeri: "Hayır, ağaçlardan göremiyorum."

 
M. GÜLERDEM
HİZMET ADAMI
Tarih : 14-06-11

Bu tür hadiselerde, farklı sebepler olabilir. 1-Âilevi sebepler, 2- Çocuğun Asaleti (huyu ve karakteri ) 3- En önemli sebep arkadaş çevresi, 4- Yurt eğitim sistemi (personel davranışı (ilgi -bilgi - sevgi) Bütün detayları göz önünde bulundurup değerlendirmelidir. Ama; En önemlisi: Vazifelilerin kendilerini her yönden yetiştirip, talebeyi her yönden iyi tanımalarıdır.  Arı baldan ayrılmadığı gibi, insan da nurdan (SEVGİ- KALİTE-BAŞARI'DAN) ayrılmaz. Öyle sevdirmeli ki ayırmak için uğraşsalar, ayrılamamalıdır. [ATEM ]

 
Cihat Erdem
Mes'uliyet
Tarih : 13-06-11

Sayın Ar, Öz Geçmiş'imi iyi yazmışsınız. Teşekkür ederim. Bir gün çektiğim ıstırapları da yazarsın herhalde. Bir şey merak ettim: Müdür "Ya terbiyesini yapın, ya da çocukla yollarımızı ayıracağız." deyip çocuğu babasıyla birlikte yola koyduğu zaman "Haşarı" acaba ağlamış mı? Geriye dönebilmek için çok uğraşmış mı? Hatırı sayılır bir "zengin deve" bulamamış mı? Yelli garip miymiş babası?

 
selman
şuur
Tarih : 13-06-11

hocam öncelikle insanda şuur olması lazım ki o yüce iman merkezi o kişiye tesir göstersin yani ama şu da var ki bazılarının da kendilerinde bir şey aramaları lazım bence zamanın sahibinin izni olmadan olmaz yani imam ı rabbani ne diyor eskiden sebeb olan biz sanırdık ama ALLAH izni ve takdiri ne ise insanlara hidayet etmişler ALLAH bu İMAN GEMİSİNDEN ayırmasın

 
İ. TUNCER
Ah hocam ah!
Tarih : 12-06-11

Bu hikaye hiç de yabancı gelmedi bana, hem bir baba olarak hem de yıllarca bu ve benzeri ızdıraplara yakinen şahit olan birisi olarak. Neden? Çokca dile getirdiğim ve cevap bulamadığım şu mesele. Dağ başında gayri meşru hedefler için örgütlenmiş kişiler sokakta buldukları insanları dağa kaldırıp 3-4 ay sonra yolunda ölebilecek hale getirebiliyor da her şeyiyle gelip teslim olan pırıl pırıl anadolu çocukları nasıl telef ediliyor? Kendi istekleri ile gelip her şartı kabul eden bu gençler bir müddet sonra neden hayal kırıklıkları yaşıyor? Onlar kendi iradeleri ile geldikleri halde orada tutamamak kimin suçu acaba? Sorular çoğaltılabilir ama gerek yok. Bulabildiğim tek cevap var sevgisizlik. Talebeyi sevememek. Varlık sebebimizi anlayamamak. Dün 30-40 yaşında evini çocuklarını terk ederek ders halkasına oturanlar nasıl bir sevgiyle kucaklanıyordu acaba? Yemekleri sadece bayat ekmek çorbası; oturdukları, hasır ya da kara çul, birbirlerinin tabağından yiyip içen bu insanları aşkla orada tutan ve yüksek ilimleri öğretme başarısını gösterenler nasıl tutabiliyordu acaba koca koca insanları? Meselelerimizi seccadenin üzerinde çözemiyorsak eğer, sanırım çözemiyoruz. O zaman, kendi içimizde samimice konuşarak ilmi olarak bir çözüm yolu bulabilmeliyiz. Konuşmadan, saklayarak ya da erteleyerek meselelerimizi sadece büyütürüz ve bu hikayelerin büyük çoğunluğunun sonu malesef böyle biter. Hikayelerimizin sonunun mutlu bitmesi temennilerimle.

 
e.hayat
haşarı
Tarih : 12-06-11

Hocam hikaye iyiydi de farklı bitemez miydi? Gülümseyerek okudum. Ama sonunu okuyunca bi anda düşüncelerim beni adeta şoka soktu. Baki selamlar...

 
İbrahim Hoca
Çorbası Şifadır.
Tarih : 12-06-11

Çorbası şifadır böyle yerlerin. Bakmayın hikayenin sonunun böyle bittiğine, bu çocuk adam olur. İlla ki adam olur... Kalemine kuvvet hocam.

 
HAŞARI
Online Kişi: 10
Bu Gün: 160 || Bu Ay: 9.822 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.286 || Toplam Tıklanma: 52.174.473