ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 2734
Yazar: C.Yakup Şimşek
MEDYA PAZARINDA DEFOLU TÜRKÇE - 65

Yavuz BAHADIROĞLU
(Ailede sohbet-muhabbet – 20 Temmuz 2011 – Yeni Akit) 

“Ama bu, ‘Gelin bu akşam muhabbet edelim’ şeklinde tahsisli zamanlarla sınırlandırılmamalı, hayatın her alanına yayılmalıdır...”

Yavuz Bey “tahsisli zamanlarla sınırlandırılmamalı” derken haşiv yapmış. Kendisi önce zamana dair bir “tahsis”ten bahsediyor, sonra da “zamanlarla sınırlandırılmamalı” diyor.
“Gelin bu akşam muhabbet edelim…” diyen kişi “muhabbet etmek” fiilini “bu akşam”a tahsis etmiş, yani fiilin zamanını zaten sınırlamıştır. Dolayısıyla “tahsis” veya “sınırlandırma” kelimelerinden yalnızca biri yeterdi.
Böylece aşağıdaki cümlelerden biri kurulmuş ve cümle haşivden kurtulmuş olurdu:

“Ama bu, ‘Gelin bu akşam muhabbet edelim’ şeklinde sınırlandırılmamalı, hayatın her alanına yayılmalıdır...”  

“Ama bu, ‘Gelin bu akşam muhabbet edelim’ şeklinde tahsisli yapılmamalı, hayatın her alanına yayılmalıdır...”

Güzel Türkçesine alıştığımız BAHADIROĞLU’na haşiv (çok sözle az şey anlatmak) değil icaz (az sözle çok şey anlatmak) yakışır…

*** 

“Mesela genç bir kız, aile büyüklerinin kendisini ismiyle çağırmamasına, isminin yerine ‘hişt... ufaklık... kız... hey’ gibi soyut kelimeler kullanılmasına çok kızdığını yazmıştı...” 

Bu cümlede şu “soyut” ne arıyor, ne anlatıyor? O genç kızın niçin kızdığını anlamamıza yardım mı ediyor, yoksa mâni mi oluyor? Ayrıca, o kelimeler hep “soyut” mu? Kızın kendi ismi – diyelim ki Ayşe, Fatma, Zeynep – de onlar gibi “soyut” değil mi?
TDK tarafından “mücerret” kelimesi yerine uydurulan şu “soyut” sözü – diğer uydurmaların çoğu gibi – sabit bir yerde durmuyor. Yavuz Bey’in cümlesinde muhtemelen “nida” yerine geçmiş. Evet, BAHADIROĞLU’nun kullandığı “hişt, ufaklık, kız, hey” gibi kelimelere nida (TDK: ünlem / İng. – Fr. exlamation) denir. Bunlardan “hişt” ve “hey” kelimeleri aslen nidadır; “ufaklık” ile “kız” ise aslen isim olup nida olarak da kullanılan kelimelerdir.
“Soyut” kelimesi Türkçede neyin yerine geçiyor?
Bu, konuşana ve yazana göre değişiyor: “Mücerret” dışında “manevi, ruhi, mistik; belirsiz, meçhul, şüpheli; uzak, ayrı, farklı vs…”
E, mevcut kelimeleri devirip yerlerine türedi sözler dikmeye kalkarsanız böyle olur: dilde kaos, konuşma ve yazmada kargaşa…
Amma ne temaşa, ne temaşa!..

BAHADIROĞLU’nun “haşiv”lerini hadi hoş görelim ama şu “soyut” soysuzu onun ağzına hiç yakışmıyor…
Kendisi acaba “soyut”un soysuzluğuna yüz vermeyip “mücerret”in asaletine sadık kalsaydı ne olurdu?
Cevap basit: Kendine yakışanı işlemiş, yukarıdaki hatayı işlememiş olurdu...
Fena mı olurdu? 

Yazar: C.Yakup Şimşek
21-07-11
E mail: c.yakup_simsek@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MEDYA PAZARINDA DEFOLU TÜRKÇE - 65
Online Kişi: 13
Bu Gün: 484 || Bu Ay: 942 || Toplam Ziyaretçi: 2.226.721 || Toplam Tıklanma: 52.220.160