ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 3139
Yazar: C.Yakup Şimşek
TDK’NİN GEREĞİ – 1

Türkçenin “gerek”leriyle TDK’ninkiler çok farklı.

“Hocam, TDK’nin nesi Türkçeye uydu ki? Bari bilmediğimiz bir şey söyle!” diyenler olacaktır, biliyorum. Fakat bilerek söylemeli. “Söyleyenler hikmetin bilmez, bilenler söylemez...” hâlleri her yerde mevzubahis...

Şimdi Türkçe ile TDK arasındaki bu farkları görelim:

Dîvânü Lûgaati’t-Türk’ten 1935’e kadar Türkçe kültür dilinde “gerek”li kelime sayısı üç-dördü geçmemiş.

Dîvânü Lûgaati’t-Türk’e bakarsak orada “gerek, gerekliğ” isimlerini ve “gerekledi” fiilini buluruz. Redhouse’un 1882 baskısında “gerek” kelimesini ve “gereği gibi” sözünü görüyoruz. 1901’in Kaamûs-ı Türkî’siyle 1928’in İmlâ Lûgati’nde ise “gerek”li üç kelime var: gerek, gereklik, gerekmek.

Hatta “gerekmek” fiilinin bütün sıyga ve şahıslara göre şekillenmediği, yani fiil tarafının zayıf kaldığı anlaşılıyor. Kaamûs-ı Türkî bu fiil hakkında şu notu düşmüş:

“Yalınız gaaib sıygalarında tasrîf olunur.”

Demek ki “gerekmek” fiilinin faili birinci şahıs (mütekellim) ve ikinci şahıs (muhatap) olmuyormuş, yalnızca üçüncü şahıs (gaib) oluyormuş. Yani bu fiilin mesela “gerekiyorum,  gerekmeyeceksin, gerekiriz, gerekmediniz” şekilleri o zamana kadar dilimizde yokmuş.

Yine 1935’ten önce bu kelime fiil olmaktan ziyade isim, daha çok da bir edat (edât-ı rabt) olarak kullanılmıştır. Fuzûlî'nin meşhur bir murabbasında bu bağlama edatı şöyle geçer:

Fuzûlî şîve-i ihsânın ister bir gedâyındır,

Dirildikçe seg-i kûyun, ölende hâk-i pâyındır;

Gerek öldür gerek ko; hükm hükmün, ra’y ra’yındır,

Gözüm, cânım, efendim, sevdiğim, devletli sultânım!..

Tarama Sözlüğü’nde “gerekmek” fiili için “Caiz olmak, layık olmak, muvafık düşmek, lazım olmak, işe yaramak, yakışmak” manaları verilmiş. Görüldüğü gibi bu fiil en az “lazım olmak” kadar başka manalar için kullanılmaktadır.

Aynı eserde verilen örneklerde “gerekmez” kelimesi fiil olarak tam 35 (otuz beş) kere, sıfat-fiil olarak 7 (yedi) kere geçmektedir. Buna karşılık “gerekmeyen” sıfat-fiili ve “gereke” fiili yalnızca birer kere kullanılmıştır.

TDK kitaplarından olan ve Ömer Asım Aksoy tarafından hazırlanan Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’nde geçen 7853 atasözü ve tabir içinde “gerek” kelimesinden türemiş hiçbir kelime yok; demek ki halkımız buna gerek duymamış…

Halkımız asırlarca “Bana gerekmez…” demiş ama “Bana gerekir…” dememiş ve elbette hep yanılmış... Cahil insanlar kendilerine lazım olanları nerden bilsin?..

Kurulur kurulmaz bu derin hikmete vâkıf olan TDK’miz “Sana bunlar gerek, bunlar…” diyerek hemen icraata ve halk için “gerek”li sözleri imalata başladı.

En az bin yıldan beri sakin sakin oturan ve nerdeyse kısırlaşan bu “gerek” nazenini meğerse ne bağırgan ve doğurganmış yahu!.. Kurumlu ağaların eline düşer düşmez sükûneti terk edip bağırmaya, kısırlıktan kurtulup ikiz-üçüz doğurmaya başlamış...
Maşallah, maşallah!

“Gerek”ten Doğurtulanlar
İşte 1935’ten itibaren Türkçede TDK iktidarıyla doğurtulan “gerek”li kelimeler:
“gerekseme, gereksemek, gereksinme, gereksinmek, gerekçe, gereç, gerekçelendirme, gerekçelendirmek, gerekçeli, gerekçesiz, gerekçesizlik, gerekirci, gerekircilik, gerekli, gerekli gereksiz, gereklilik, gereksiz, gereksizce, gereksizlik, gerektirim, gerektirme, gerektirmek…”

Yalnızca bir “gerek” kökünden bu kadar yeni söz…

(Hocam, hepsini anladık da şu “gereç” neyin nesi, kimin fesi? Bu ucube nasıl olmuş da “gerek” kökünden meydana getirilmiş? Merak ediyorsanız okumaya devam... Sizi güzel bir cevap bekliyor. Az sonra…)

İktidarsız halkın bin yılda yapamadığını TDK'li ağalar 30-40 senede becerdi… Güç onlardaydı artık, ne diyelim?..

Peki, acaba bu sözü – üstelik suni yolla –  bu kadar çoğaltmak gerekli miydi?

Bunların hepsinin “gerek”li olup olmadığı üzerinde durmaya gerek yoktu.

Çünkü TDK’nin yapacağı iş çoktu.

Osmanlı Artığı “Gerek”siz Kelimeler
Ortalıkta hâlâ Osmanlıca “gerek”siz kelimeler dolaşıyordu. Kimi “ihtiyaç”tan, kimi “lüzum”dan gelmişti; bir kısmı “îcâb-ı hâl”e, bazıları da “iktizâ-yı hâl”e uygundu fakat “gerek”siz görülen bu kelimeleri toptan sınır dışı etmek gerekliydi. İşte o “gerek”sizler:

“hacet, ihtiyaç, muhtaç; iltizam (1935’te “yandamak” kelimesiyle karşılandı), istilzam, lâzım, lâzime, lüzum, lüzumlu, lüzumsuz, lüzumu hâlinde, levazım, malzeme; iktiza, iktiza etmek, mukteza, muktazi, muktazi olmak, muktezasınca, mukzi; icab, icabat, icab etmek, icab-ı hâl, icab-ı maslahat, icabiye, mucib, mucibe, mucibince, mucib olmak...”

Lüzum, icap, ihtiyaç” ana mefhumları çerçevesinde 30’a yakın söz… Bunların defteri dürülmeli ve hepsi lisan çöplüğüne süpürülmeliydi; onların yerlerine de bir sürü “gerek”li kelime üretilip meydana sürülmeliydi.

İşte yukarıdaki “gerek”li kelimeler hep bu gayretin mahsulleriydi. Aslında az bile yapılmıştı, en az bir düzine daha olmalıydı…

TDK bunların hepsini “gerek”li görüyordu.

Ne çare ki herkes böyle düşünmüyordu.

Hatta bazı kıl herifler çıkıyor, bu yeni kelimelere birer kulp takıyor ve gece-gündüz icraatta olan TDK ağalarının canını sıkıyordu.

(Sevgili kardeşim! Canı sıkılan sıkılsın, sen onlara bakma, tatlı canını sıkma… İşte o merak ettiğin cevap geldi! Yalnızca bir satır önünde…)

Uydurmanın Uydurması: Gereç
Mesela bunlardan Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş diyordu ki:

“Gereç kelimesini izah etmek hiç mümkün değildir, o büsbütün uydurmadır. Böyle bir kelime teşkil etmek için Türkçede ‘lâzım gelmek, lüzumlu olmak’ mânâsına bir ‘geremek’ fiilinin mevcut olması îcab eder. Hâlbuki böyle bir fiil yoktur. “Germek” şeklinde bir fiil mevcut olmakla beraber, mânâ itibâriyle bununla münasebeti bulunmamaktadır. Kelime ‘gerek’ten türetilmiştir. ‘Gerek’ten ‘k’yi atarak ‘-ç’ veya ‘ek’i atarak ‘-eç’ getirilmiştir. Bu tamâmiyle keyfî bir tasarruftur. Türkçede böyle bir kaide yoktur.”

(Kaideye maideye kim bakıyordu ki? Tek kaide şuydu: Kelime Arapça veya Farsça asıllı mıydı, tekme tokat, derhâl kovulmalıydı; yerine de hemen bir veya birkaç kelime imal edilmeliydi, hem de çok acil... Salla gitsin!..

Biri tutmazsa öbürü tutardı. Ya hiçbiri tutmazsa? O zaman da zorla tutturulurdu. Devlet isteyecek de tutturamayacak, var mı böyle bir şey? Yeni çıkarılan kelimelerin en saçmaları, kaidelere en aykırı olanları dahi kanunların, ders kitaplarının; resmî gazete, televizyon ve radyo neşriyatının içine zor, ısrar ve tekrar yoluyla yerleştirilirdi. Resmî binaların üzerine kazılırdı, levha olarak asılırdı. E, ondan sonra millet bunları kullanmayıp da ne yapsın? Dede eskisini kullansın varsın, evladı yenisine daha çok alışacaktı. Torun dersen zaten belki de eskisini hiç duymayacaktı.

Bir “öz Türkçe afyonu” millete yutturuldu, uydurma kelimeler böylece tutturuldu.)

Rahmetli Faruk Kadri Timurtaş bu “gereç”in ilk olarak “levazım” ve “malzeme” kelimelerine karşılık olmak üzere imal edildiğini biliyor muydu acaba? “Malzeme” neyse fakat cemi (= çokluk / plural) bir kelime olup “lazım olan şeyler” manasına gelen “levazım” yerine konan kelimenin de çokluk ifadesine sahip olması gerekmez miydi? İşte Timurtaş “gereç”teki ‘-ç’  veya ‘-eç’ ekine TDK’nin bir de çokluk vazifesi yüklediğini ve bunun da Türkçeye aykırı olduğunu – söylemediyse bile – düşünmüş olsa gerek...

1970’lerin TDK’si en azından bu hatasının farkına varmış olacak ki “gereç” kelimesini levazım”ın yerinden kaldırıp müfret (= teklik / singular) olan “malzeme, materyal” kelimelerinin yerine oturtmuş. “Levazım” yerine kullanılmak üzere ise “gereç” köküne – kök mü gövde mi belli değil ya – çokluk ifadesi veren “-ler” eki getirmiş: gereçler. (Bir nebzecik olsun zevahiri kurtarmış gibi... Bir de şu "gereç" kelimesini nasıl yaptığını açıklayabilseydi...)
***
Tarama Sözlüğü de TDK Muhalifi mi?
Hadi diyelim ki merhum Timurtaş Hoca zaten TDK muhalifiydi; peki TDK’nin kendi hazırladığı Tarama Sözlüğü’ne n'oluyordu?.. O esere göre TDK’nin “gerek”lileri ile milletin “gerek”lileri aynı değil, arada büyük farklar var: Mesela TDK’nin “esbab-ı mucibe” veya “lazıme” karşılığında gösterdiği ve isim olarak sunduğu “gerekçe” kelimesi Tarama Sözlüğü’ne göre hem o manaya gelmiyordu hem de bir isim değildi. Yalnızca “gereği gibi” demekti ve bir zarftı. Kelimenin kullanılışına örnek olarak verilen beyit bunu açıkça göstermekteydi:

Gerekçe bişdi kalya vü boranı

Şu denlü döktüler yoktur oranı

İşte buradaki "gerekçe"nin türünü zarf olmaktan çıkarıp isim yapanlar, manasını da değiştirip kelimeyi "esbab-ı mucibe / lazıme" yerine ikame edenler şunu hesaplayamadılar: Genleri değiştirilen o kelime kontrolden çıktı, esbab-ı mucibe” veya “lazıme”yi yuttuktan sonra doymayıp "bahane"mize de göz dikti. Yalnızca o değil: Artık binlerce vatandaş "sebep" yerine de "gerekçe" diyor. (Bu ihtimal uydurmacıların gizli hesabında var mıydı acaba?) Hatta "neden" yerine bile "gerekçe" diyorlar. (Herhâlde bu ihtimal gizli hesapta bile olamazdı.)    

Bu Tarama Sözlüğü netice olarak bize şöyle seslenir gibi:
– Ey millet! Ara beni, tara beni… Hele şu “gerek”li sözlerimi iyi oku ve tahlil et. İşte Türkçenin “gerek”leri bunlardan ibaret idi ve bunlar en az bin yıl nerdeyse aynı kaldı. Ta ki “Yeter! Söz benimdir... Bu dilin sahibi de benim mimarı da…” diyen TDK gelene kadar… O geldi ve senin gerek “gerek”lilerine ve gerekse “gerek”sizlerine kendisi karar vermeye başladı. Hayır, dilin asıl sahibi o değildir, sensin…

Dilinin “gerek”lerine müdahale edenlere uyma! Onların uydurma “gerek”lerini gerekli sanma, gerekli sayma!
***
Evet, o kitap böyle deseydi TDK ona ne cevap verirdi acaba?

Herhâlde III. Selim gibi yanıp yakılırdı:

“Kendi elimle yâre kesip verdiğim kalem

Fetvâ-yı hûn-ı nâ-hakımı yazdı ibtidâ…”

Yazar: C.Yakup Şimşek
01-01-12
E mail: c.yakup_simsek@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 2
AHMET HAYRİ BAHADIR
ALLAH (C.C.) RAZI OLSUN HOCAM
Tarih : 02-01-12

S.A. Yakup hocam. Bu gerek kelimesini çok merak ederdim ama pek gerekli görmediğim için araştırmaya zaman ayıramamıştım. Merakımı giderdiniz Allah da sizin gam u kederlerinizi gidersin.

 
AHMET
DÖKTÜRMÜŞSÜN YİNE
Tarih : 01-01-12

Yakup Hocam, hem bilgi hem ilhamla yazınca böyle oluyor demek ki... Cümlelerin altından her an yüzünü göstermeye hazırmış gibi duran örtülü ironi de okuyanı canlı kılıyor. Eline diline sağlık. Devamını bekliyoruz.

 
TDK’NİN GEREĞİ – 1
Online Kişi: 5
Bu Gün: 123 || Bu Ay: 9.785 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.165 || Toplam Tıklanma: 52.173.190