ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 3948
Yazar: Mustafa Yürekli
DERTLERİMİZİN BAŞI KİTAPSIZLIĞIMIZ...

Yahya Kemal, bir dağın zirvesinde bulunma tecrübesini tanımlarken “Şehirden çıkıp birkaç fersah uzaklaştıktan sonra bir dağ tepesinde birkaç saat geçiren insan bu zamanlarda fena bir rüyadan uyanır gibi oluyor. Ruh da tıpkı hava gibi alçaklarda bulanık, yükseklerde saf, şehirlerden dağlara çıkınca, tortusu dibe iniyor, asıl şarabı yukarıda kalıyor.” diyerek, yükseklerde ruhun metafizik havayı teneffüs ettiğini belirtir.

Dağ doruklarında tecrübe edilen sözkonusu sarhoş edici yücelik, kimi büyük şahsiyetlerin huzurunda ya da hayat hikayelerindeki ayrıntılara yoğunlaşınca da yaşanır. Özellikle sevgili peygamberimiz Hz.Muhammet’in (s.a.v.) hayatlarını incelerken şahsiyetinin yüceliğine şahit olmaz mıyız?  Ehl-i Beyti’nin ve sahabelerinin örnek hayatları da ruhları saflaştırmaz mı? Enbiyanın, salih kulların, evliyanın ve şehitlerin hayatlarıyla da yüceliğin sarhoşluğunu ruhlar tecrübe eder.

10 ÖRNEK SAHABE

Zihnimde bir “alim tasavvuru”nun oluşmasına katkıda bulunan birkaç hocadan biridir, Ruhi Özcan. Yaşayışıyla örnek olmak, öğretmekten daha etkilidir, yani "hal dili, kal dilinden daha iyi anlatır".

Bu davranışı söze önceleyen yaklaşımını, “İslam Tarihi boyunca en etkili davetin nutuklar atmak ya da ders vermekle değil, özellikle tüccar Müslümanların gittikleri yerlerde sergiledikleri temiz hayat biçimi ve güzel ahlakla gerçekleşti.” diyerek, biz öğrencilerine de salık verirdi.

Sahabe hayatına da çok önem veren Ruhi Hoca, onların bizler için birer numune olduklarını anlatırdı. "Cennetle müjdelenen sahabe on tanedir. Bir tane de olabilirdi. Bunun manası şudur: İşte size on ayrı karakterde on ayrı örnek. Mizacınıza hangisi uyuyorsa kendinizi ona benzetin. Çünkü farklı mizaçlar on grupta kategorize edilebilirler ve herkesin bir örneğe benzemesi hem zordur hem de gerekmez. Ayrıca bu on insanın birbirleriyle bazen kavgalaştıklarını ve hatta savaştıklarını biliyoruz. Demek ki bu durum insanı seçkin ve cennetlik olmaktan alıkoymayabilir." derdi.

ARANAN HUKUKÇU

Ruhi Özcan Hoca, hafızdı ve Bağdat Üniversitesi mezunlarındandı. Öğrencilik yıllarında Bağdat Radyosunda spikerlik, tercümanlık ve redaktörlük yapmıştı; Arapçası mükemmeldi. Çok güzel Türkçe ve bir o kadar da güzel Arapça konuşurdu. Araplar bile Arap olmadığını anlayamazlardı. Abdülkerim Zeydan’ın talebesiydi. Abdülkerim Zeydan’ı  Ruhi Hoca’nın çevirdiği “İslam’da Fert ve Devlet” kitabından tanıyorduk. Bugün Türkiye’deki İlahiyat Fakültelerinin yardımcı ders kitabı olan Zeydan’ın “Fıkıh Usulü”nü Ruhi Hoca bizzat tercüme etmişti ve derste bize onu okuttu.

Mehmet Talu Hoca anlatmıştı, “Hanefi fıkhını çok teknik bir tarzda toplama ve tasnif etme projesi” vardı. Ona göre, dünyanın her tarafındaki yazmalara kadar Hanefi fıkıh kitapları toplanır ve tekrarlar atılmak suretiyle, kaynaklarına referansla bir araya getirilirse, yeni içtihatlara gerek duyuracak çok az mesele kalacaktır. Oturup bu işin zaman ve maddi külfetini hesap etmiş ve bir kişinin otuz yılda, on kişinin üç yılda bitirebileceği bir proje olduğunu tespit etmişlerdi.

Ruhi Hoca her zaman büyük ve evrensel projeler üreten ve bunlarla meşgul olan bir kafa yapısına sahipti.

KUR’AN DAVASI

O milletimizin iftihar ettiği evlatlarından biridir: Ruhi Özcan deyince, akla gelen en önemli özelliği, onun Kur’ân davasına kendisini adamış olmasıdır.

En büyük derdi, Kuran-ı Kerim’in okunmaması, anlaşılmaması ve anlaşılmak istenmemesiydi. Bu konudan her söz ettiğinde, ağlamaklı olur, dudaklarının titreyip gözlerinin dolduğunu görürdük.

İslam ümmetini ancak Kurân-ı Kerim’i anlamanın kurtarabileceğini ısrarla anlatırdı. Ona göre Kur’an bitmez tükenmez bir deryaydı. Ondan herkes kapasitesi oranında bir şeyler alabilirdi. Mutlaka bir yolu bulunup Kuranı Kerim insanlara anlatılmalıydı. Oysa ona gereken ilgiyi ne yazık ki ulema bile göstermiyordu.

"Kur' an-ı Kerimin namazlarda okunmasının anlamı, her Müslümanın her gün belli miktarda ilahi mesaja muhatap olması, onu kavraması ve hayatına onunla yön vermesidir. Manası anlaşılmadıkça bu nasıl olacaktır? Öyleyse ülkemiz insanı gibi, Arap olmayan Müslümanlar için buna bir çare bulmalıyız. Mesela imamlar farzlara başlamadan önce, cemaate dönerek okuyacakları surelerin mealini okuyup namaza öyle başlayabilirler." derdi.

Dertlerimizin başı kitapsızlığımız, çare ise Kur´an-ı Kerim´i edinmemiz olduğunu söylerdi.

“Müslümanların en mühim meselesi, vahiy kültürü-Kur´an kültürü olarak tanımladığımız ilahi mesajı öğrenme meselesidir. Dilinizle “Ahiret var!” deyip sonra yokmuş gibi bir hayat süremezsiniz! Ahiret varsa, var gibi bir hayat sürmek zorundasınız.” derdi.

İslam dünyası, bugün Ruhi Özcan gibi alimlere, mücahit, ufku geniş hukukçulara ihtiyaç duyuyor.

Ruhi Özcan’ın “Vahiy Kültürü” ve “İbaretlerde Şekil ve Mana İlişkisi” isimli iki konferansı, kitaplaştırıldı. Onu bu kitaplardan tanıyabilirsiniz.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.  

Yazar: Mustafa Yürekli
31-03-12
E mail: haber7.com.
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DERTLERİMİZİN BAŞI KİTAPSIZLIĞIMIZ...
Online Kişi: 20
Bu Gün: 292 || Bu Ay: 10.188 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.169 || Toplam Tıklanma: 52.188.236