ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / EDEBİYAT
Okunma Sayısı: 2712
Yazar: Beşir Ayvazoğlu
MUHÂFAZAKÂR SANAT VE ESTETİK MESELESİ

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen, İstanbul'da verdiği bir konferansta "Nasıl muhafazakâr kesimin bir demokrasi anlayışı varsa, muhafazakâr estetik ve sanatın normlarını ve yapısını oluşturmak gibi bir yükümlülük içindeyiz" demiş.

Konferansa katılma imkânı bulamadığım için bu cümleyi tam böyle mi söyledi, söylediyse hangi bağlamda söyledi, bilmiyorum. Emre Aköz, Sabah gazetesindeki köşesinde bu meseleden söz etti, benim de aralarında bulunduğum bazı isimleri zikrederek "Onların bu tartışmaya girmesi gerekir" dedi.

Bu konularda o kadar çok yazdım ki, fazladan ne söyleyebilirim, bilmiyorum. "Muhafazakâr sanat" sözünün arkasında bir otoriterlik eğilimi hissedilmiyor değil. Ama Mustafa İsen'in asla böyle bir eğilim taşıdığını sanmıyorum; devletin sanatta icracı değil, destekleyici olması gerektiği görüşünü benimsemiş birinin otoriterliği savunduğu söylenebilir mi?

Sanatta kendi görüşünüzü ve anlayışınızı hayata geçirmek istiyorsanız, bütün totaliter ve otoriter rejimlerde olduğu gibi, devletin gücünü ve imkânlarını kullanır, başında "devlet" kelimesinin bulunduğu kurumlarla toplumu yeniden biçimlendirmeye çalışırsınız. Yine de, Mustafa Bey'in "muhafazakâr sanat ve estetik" sözü problemlidir. Çünkü sanatın değil, sanatkârın muhafazakârlığından söz edilebilir. Birçok konuda muhafazakâr olan bir sanatkâr, sanatta son derece yenilikçi ve yaratıcı olabilir. Koyu bir Katolik olan ve "gelenek" kavramına yepyeni bir yaklaşım getiren T.S. Eliot, modern şiirin kurucularından değil mi? Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Necip Fâzıl, Sezai Karakoç gibi şair ve yazarlar muhafazakâr değil mi? Hepsi de edebiyatımıza yeni ufuklar açmış büyük sanatkârlardır.

Geleneği anlamak, onu yeniden üretmek için de dünyada neler olup bittiğini bilmek şarttır. Aksi takdirde muhafazakârlık yapıyorum diye kendinizi yaşadığınız çağın dışında bir yerde bulursunuz, kimse dönüp yüzünüze bakmaz. Önce neyi, nasıl muhafaza etmek gerektiğini bilecek, dilini çözecek, sembollerine nüfuz edecek, sonra dünyada sanat ve kültür adına neler olduğunu öğrenecek, ikisinden hareketle yeni bir şeyler ortaya koymaya çalışacaksınız. Yani bugün, "modern" ve "güncel" sanat akımlarını yok sayarak bir yere varmak, geleneği yaratıcı bir kaynak haline getirmek pek mümkün görünmüyor.

Kendilerini muhafazakâr saymayanların da geleneği -anlamak için çok çalışmak gerektiği için- yok sayarak çok şey kaybettiklerini ayrıca belirtmeye gerek var mı?

Şu hususu belirtmekte de fayda görüyorum: Muhafazakârlık, muhafazakâr oldukları farz edilenlerin tekelinde değildir. En "çağdaş"lar bile bir süre sonra kendi anlayışlarının muhafazakârı olurlar ve iddia ediyorum, Türkiye'de en muhafazakâr kesim, kendini "çağdaş" zanneden kesimdir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Beşir Ayvazoğlu
14-04-12
E mail: zaman. com.tr
 
 
Yorumlar: 1
Ahmet Çelen
BEŞİR BEY'E NE OLMUŞ ÖYLE?
Tarih : 14-04-12

Sen artık birçoklarının ardiyeye attığı, nerdeyse unutulmuş "mesele" kelimesini başlıkta bir güzel kullan, sonra kalk yazının içinde "bağlam" diye nesebi de mânâsı da belli olmayan bir kelimeyi kullan. Hayret! Bu, bizim tanıdığımız Beşir Bey olabilir mi?

 
MUHÂFAZAKÂR SANAT VE ESTETİK MESELESİ
Online Kişi: 30
Bu Gün: 295 || Bu Ay: 6.285 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.332 || Toplam Tıklanma: 52.118.375