ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / AKTÜALİTE
Okunma Sayısı: 3731
Yazar: Necmettin Türinay
DÖNEMİN RÛHUNU OKUMAK VE YAZMAK

Refik Halit Karay İstanbul’un iç yüzü adlı romanının bir yerinde şöyle söylüyordu: “Biz ömürlerimizi akıp giderken seyretmeliyiz, asıl o zaman dikkati şâyândırlar.” Romancı bu cümlesi ile demek istiyor ki; İnsanın hayatı ve kendi ömrünü, geçirdiği bin bir bâdirenin ardından muhasebeye çekmesi, anlamlandırmaya çalışması marifet değil. Hayatın bilâkis oluş/akış devam ederken, mânâsına ermektir önemli olan!..

Dolayısıyla burdan yola çıkan romancılar, geriye dönük hayatları, üzerine birer hatıra kılıfı geçirerek yazmayı tercih ederler. İşte böyle bir yazış, çok anlamlı değil demek istiyor Refik Halit!.. O bunun yerine hayatı; henüz oluş halinde, henüz akıp giderken yazmayı tercih ediyor. Ya da ilgili romanında böyle bir yöntem deniyor. Tabii bunu yaparken de, tekevvün halindeki bireysel veya toplumsal hayatların derin mânâlarına ermek istiyor.

Romancının o cümlesi bana, içinden geçtiğimiz dönemin ruhunu yakalamak için bir işaret gibi göründü.

Gerçekten Türkiye son üç-beş yıldır halden hale geçiyor, her sabah ve hafta yeni bir durumla karşılaşıyoruz. Artık ulaştığımız noktada ve Balyoz davalarının, en kısmi anayasa değişikliklerinin bir önemi kaldı. Daha doğrusu da, orijinalliği demek daha bir uygun!.. Çünkü aynı seviyede çeşit çeşit davalar, tutuklamalar eksik olmuyor. Toplumun dikkati bunlar üzerine toplanmışken, öbür yandan da resmi ve toplumsal hayatın göstergelerinin, gün gün değişikliğe maruz kaldığına şahit oluyoruz.

Bir bakıyoruz, bir ses kaydı düşüyor internet sayfalarına. Bir de bakıyoruz, yeni yeni tutuklama dalgaları baş göstermemiş mi? Ya da ne bileyim, şu gün, 19 Mayıs kutlamalarının ritüelleri alaşağı!.. Şu gün de kararmış bahtları ağartmak ister gibi, milletin en diri ve genç unsurları Ayasofya avlularını doldurmamış mı? Dolayısıyla İstanbul’un fetih yıllarında Fatih’in döktürdüğü topların, tarihi Bizans surlarını vurması gibi, yeri göğü inleten duâlar, yakarışlar ve yüksek talep dalgaları!.. Orta yerdeki devinim, dikkat ederseniz buharlaşıp kaybolmuyor da!.. Her ses makes buluyor, her talep karşılığını buluyor sizin anlayacağınız.

Aynı anda birde ya CHP ile, ya da içerideki veya dışarıdaki bir koro ile yapılan başı sonu gelmez tartışmalar!.. Bu tartışmaları çokları, eminim büyük bir endişe ile izliyor. Sanki spor müsabakalarında şahidi olunan aşırı heyecanlar gibi!.. Bildiğiniz gibi o müsabakalar doksan dakika sürerler. Doksan dakika boyunca da taraflar renkten renge girer. Fakat maç bitince de, heyecanların sonu gelir bildiğiniz gibi!.. Ne var ki içinden geçtiğimiz süreç bayağı uzun. Bitecek gibi de gözükmüyor!..

Bakın ne diyeceğim: Şahidi olduğumuz, ya da içinden geçtiğimiz süreç neden böyle uzun sürüyor? Yaşadığımız karşılıklı rövanşlaşma mı buna sebep oluyor? Ya da orta yerdeki temizliğin uzun sürecek olması mı?

Siz nasıl düşünürseniz düşünün!.. Dava, tutuklama, soruşturma gibi, sayısız dalgalarla devam eden bu dönemin anlamlandırılması da gerekiyor. Çünkü sürecin bu tarafı, henüz vuku bulmuş karşı bir ayaklanmanın bastırılmasından ziyade, geçmişe dönük bir hesap/kitap dökümü, alacak-verecek davalarında son hesabının görülmesi gibi bir mânâ arz ediyor. Daha açık söyleyeyim: Orta yerde belki mevzi çaplı isyanlar, parazit üremeler, yolunda giden bir tekere çomak sokmaklar yok değil!.. Kuşkusuz var bütün bunlar!.. Fakat asıl büyük rövanşlaşmanın, geriye dönük bir tarihte, vuku bulduğunu ortadan kaldırmıyor bütün bunlar!..

Dolayısıyla mahiyetine tam olarak vâkıf olamadığımız o rövanşlaşmanın ardından başlıyor bütün bu davalar!.. Belki böyle değil de başka türlüdür, bilemem. O tür düşünenlere de itirazım olamaz. Fakat bizim teşhisimizin, yukarıdaki tesbitler doğrultusunda ağırlık kazandığını gene de söylememiz gerekiyor.

Eğer bu teşhis doğru ise, son beş yıldır göz önünde cereyan eden vukuatın seyrini, daha derin düşünmek icabeder. Sürecin sonucu bildiğimiz cinsten darbelerde olduğu gibi, bir anda değil de, niçin uzun bir vade içine yayılıyor öyleyse? Yanılıyor muyum bilmem? Fakat işin sırrı, her halde gene de burda yatıyor gibi gözüküyor. Gün gün, yıl yıl aşamalar kaydeden bu süre zarfında toplumsal bilinç ve bilinç altı, aynı şekilde değişimler geçiriyor. Yani toplumsal bilinç yeniden ve kademe kademe inşa olunuyor. Bu arada sistem içinde tarihi güç kaymalarına şahit oluyoruz. Bastırılmış durumdaki toplumsal taleplerin önü de bir bir açılıyor!..

İşte süreç böyle devam ederken, öbür yandan da son derece gerilimli siyasi tartışmalara maruz kalıyoruz. Vâki tartışmaların istikbali karartacak, dengeleri değiştirecek bir tehlike arz etmediği ortadadır. Bilâkis bu tartışmaların, yeni toplumsal şuurun tekevvünü noktasında, büyük bir fonksiyon icra ettiğini asla unutmamak gerekir. Dolayısıyla bir yandan tutuklama ve yargılamalar, öbür yanda siyasi tartışmalar biçiminde sürüp giden yeni devrim döneminin, bir başka boyutu ise yeni bir hukukun inşa edilmesi sürecidir. İşin garibi aynı süre zarfında, 2023 gibi büyük bir hedefe doğru beraberce evriliyoruz.

Bu bakımdan Türkiye’nin, İki Bloklu Dünya şartlarının dışına, henüz daha yenice çıktığını veya çıkmaya başladığını söyleyebiliriz. Daha açık bir ifade ile de Türkiye, Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının ardından örülmüş tarihi ipotekleri, üzerinden bir bir sıyırıp atıyor. Bastırılmış bilinç, Ashabı Kehf gibi uyur uykulardan uyanıyor.

30.05.2012 Yeni Akit

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Necmettin Türinay
30-05-12
E mail: tyb.org.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DÖNEMİN RÛHUNU OKUMAK VE YAZMAK
Online Kişi: 21
Bu Gün: 389 || Bu Ay: 2.948 || Toplam Ziyaretçi: 2.231.756 || Toplam Tıklanma: 52.265.951