ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 3946
Yazar: İsmail Kıllıoğlu
DUYGUSAL CAHİLLİK

Bir süre önce sayın Metin Münir Milliyet'teki köşesinde, psikiyatri ve ruh hastalıkları üzerine birkaç yazı yazmıştı. Psikiyatrinin tıp bilimi bakımından yerinin tartışmaya açık, aynı zamanda tartışılmasının gerekliliği üzerinde durmuştu. Gerçekten deneysel yönü kimi zaman kuramsal yönünü belirleyen tıp bilimi, mutlak, kesin, açık-seçik değişmez ilke ve yasalara dayanır görünse de, bir o kadar da izafi, göreceli, sıkça değişken niteliğiyle tanımlamaya müsait bir bilim olarak değerlendirilebilir. Üstelik tıp alanında ilkelerin ve yasaların doğruluğu ve yanlışlanabilirliği, belki de, diğer görgül (empiric) bilimlerden daha sıklıkla gözlemlenebilmektedir. Sözgelimi tereyağı ya da yumurta yemenin şu tür hastalık taşıyanlar bakımından sakıncalı olduğu belirtilirken, yeni araştırma ve deneylerin ortaya koyduğu verilere göre sakıncalı olmadığı, olamayacağı tespiti yapılabilmektedir. Bu, ihtimal, tıp bilimine dıştan yüklenen algılamayla yakından ilişkili bir durum olarak görülebilir.

Özellikle, Amerikan kökenli anlayışların bir sonucu olarak psikiyatri ve ruh hastalıkları kavramı fazlasıyla esnek ve gevşek, aynı zamanda tıp biliminin belirleyici kuramsal ilke ve yasalarının amaç ve ruhunu fazlasıyla zorlayıcı özellikler taşımaktadır, denebilir. Mesela "stres", depresyon kavramları kapsamına, çeşitli olay, durum ve şartlar yoluyla ortaya çıkan, gerçekte insani olan bir hali hastalık şeklinde tanımlayarak tıp biliminin ilgi alanına dahil etmek mümkündür. Zaten yapılan da budur. Deney, tespit ve tasnif, yani sınıflandırma gibi işlemler görgül bilimlerde belirleyici ve aynı zamanda zorunlu işlemlerdir. Tıp bilimi bakımından da geçerlidir bu. İnceleme ve araştırmalar geliştikçe, mesela, kanser hastalığı alt gruplara ayrılabilmekte, dolayısıyla nedenleri, teşhis ve tedavi yöntemleri de ona göre farklılaşmaktadır. Ruh hastalıkları bakımından da böyle bir çıkarımda bulunmak yadırganmaması gereken bir işlemdir.

Ne var ki, ruh hastalıkları kapsamına dahil edilen ve hastalık tanımı içine sokulan birtakım insani hallerin, insanın, felsefi bir kavramı kullanırsak, ontik varlığını içkin haller olduğu öncelikle fark edilir. Endişe, hüzün, kimi zaman yalnız kalma isteği, nedenli ya da nedensiz acı çekme hali, nedensiz bunaltı ya da iç sıkıntısı yaşama vb. insanın insan olmasıyla doğrudan ilintili durumlar mıdır, yoksa bunları ruh hastalıkları kapsamında mütalaa ederek hastalık olarak mı tanımlayacağız?

Bir haberde bu konuyu irdeleme gereğine çağıran bir tespit yapılıyordu. Haber Milliyet gazetesinin 1 Temmuz tarihli nüshasında "Antidepresan nesli duygusal açıdan cahil" başlığıyla yayımlandı. Ruhsal bunalım ya da çöküntü nedeni olarak görülen birtakım ruhsal hali önlemek için alınan belli bazı ilaçların insanın kişilik, gelişim ve ruhsal dünyasında köklü, önüne geçilemez hasarlara yol açtığı tespiti yapılıyordu. Katherine Sharpe isimli yazar, Wall Street Journal'ın talebi üzerine antidepresan ilaçlarının kullanıcılar bakımından etkilerini sorgulayan bir yazı yazıyor. Bu ilaçlar, öncelikle kullanıcılarını kendilerine bağımlı duruma getiriyor ve sonuçta "duygusal hayatın körleşmesi"ne yol açıyor. Ayrıca hayatın dengesini sağlayıcı kişilik ve irade yeteneğinin gelişimini sekteye uğratıyor. Harvard Üniversitesi'nden öğretim üyesi Timothy Dugan'a göre, antidepresanlar "arzuyu köreltme ve performansı düşürme" suretiyle birtakım zararlar veriyor. Daha dikkat çekici bir duruma yazar Sharpe işaret ediyor: Antidepresanlar kötü duygulardan uzaklaştırarak neşeli birine dönüştürürken, insanın içinde, ruhunda boşluk yaratıyor. Bu boşluk, kendini kötü hissettiren duygu ve tercihlerin araştırılmasını, irdelenmesini, anlaşılma ve kavranmasını adeta yoksatıyor. Yani acıyı ruhsal bunalımınıza yol açan bir şey olarak tanımlıyorsunuz ama bunun nedenini ve mahiyetini anlayamıyor, kavrayamıyor, algılayamıyorsunuz. "Duygusal cahillik" olarak tanımlanıyor bu durum. Gerçekten böyle mi?

Pennsylvania Üniversitesi'nden David Ramirez sorunu biraz daha temele indiriyor: "Stres, endişe, mutsuzluk gibi ruh halleri tedavi edilmesi gereken hastalıklar gibi görülüyor. Gençler, bu yüzden acıları nasıl algılamaları gerektiğini öğrenemiyor."

İnsanın varlığına, varoluşuna ait olan hastalık olarak tanımlanırsa, bunun algılanması da haydi haydi aynı sonuca varıp dayanır. O zaman insan nerede? sorusu dağ gibi ortaya çıkar.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: İsmail Kıllıoğlu
04-07-12
E mail: milligazete.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DUYGUSAL CAHİLLİK
Online Kişi: 24
Bu Gün: 401 || Bu Ay: 2.960 || Toplam Ziyaretçi: 2.231.782 || Toplam Tıklanma: 52.266.182