ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 4208
Yazar: Ahmet Selim
HER HAYATTA ŞİİR OLMAZ

Lisedeyken arkadaşlarımız arasında şiir yazanlar, yazmayı deneyenler vardı. Şimdi böyle bir ihtiyacı duyan, böyle şeylere heves edenler çıkıyor mu acaba? Hiç sanmıyorum. Okuyan bile pek yok. Etrafımda herhangi bir belirtiye rastlamadım şimdiye kadar.

Yalnız benim 4. sınıfa giden torunum, matematik çalışmıyor ama, bilgisayar başına geçip oldukça düzgün cümlelerle çocuk hikâyeleri yazıyor. Beni yazı yazarken sık gördüğü için midir, bu hevesi bir yol bulup bir biçimde devam eder mi, bilmiyorum... Onun dışında hiçbir şiir, edebiyat düşünce yazısı ilgisine rastlamadım. Neden acaba? Vakit mi az, eskiye nazaran?

 Bizim zamanımızda da her türlü normal meşguliyet vardı. Televizyon yoktu ama; radyo, (sonra) pikap, spor, oyun, sinema, gezme tozma eğlence, geyik muhabbetleri, vakit yutan alışkanlıklar vardı. Şimdi vakit bulmanın zorlaştığını hangi mantıkla söyleyebiliriz? Şiir neden çekilip gitti?

 Eskiden şarkılar şiire yakındı, o da kayboldu. Duygusallığımız ve duyarlılığımız mı azaldı? Bir şey oldu bize ama ne oldu? İnsanlar daha rahat ve daha kaygısız mı? Sanmıyorum. Bizim için üniversiteye girmek, sonra da iş bulmak çok daha kolaydı. Sadece bu fark bile, şimdi daha rahat ve keyifli olduğumuz varsayımını çürütmeye yeter. Geleceğe kaygıyla bakmak, bugün daha çok paylaşılan bir duygu.

 Şiir, ufka bakan bir duygu yoğunluğu ister. "Ufka bakan" diyorum, bunun ayrı bir önemi var. Çeşitli sebeplerle düğümlenmiş insan, şiiri aklına getirmez; ne yazmak için ne okumak için. İnsanı bazen zaruretler düğümler, bazen kesintisiz meşguliyetler, bazen rehavet matlaşmaları ve kararmaları... Soba zehirlenmesinden insanlar hayatını kaybediyor, TV'ler cayır cayır onun haberini verip yorumlarını yapıyor. Niçin benim hafızamda böyle bir olay yok?

 Biz taş kömürü, odun, mangal kömürü, hepsini kullanan bir evde büyüdük. Ama şöyle bir kuralımız vardı; gece uyumaya yatarken, sobalar söner. Odun sobasında sadece küllenmiş ateş kalır. Geceler deliklidir, öyle kış uykusuna yatar gibi toptan sönüp gitmeyiz... Biz daha geç yatarız, babamız camiye gitmek için sabah namazına erkenden uyanır... Dört beş saat soba yanmazsa insan donar mı? Hele lodosta... Bunlar anlatılacak şeyler değil ama, televizyonda profesörler şimdi bunları anlatmak zorunda kalıyor!.. Ben ortaokula giderken, iki kardeşim ilkokula devam ediyordu. Ablam biçki-dikiş kursundaydı. Annem astım hastasıydı. Misafirimiz eksik olmazdı. Bizim küçük evimiz, huzurlu bir düzen ve sükunet içindeydi ama; bir fabrika gibi çalışıyordu. Chevrolet motoru gibi sessizce çalışan bir fabrika!.. Böyle bir hayat tarzı ve yaşama üslubu... Şiir de yazılır, şarkı da söylenir, radyo tiyatrosu da dinlenir; Kur'an-ı Kerim de okunur.

 Şimdi biz öyle köşeli çengelli nefisler taşıyoruz ki, bir yerlere sığmıyoruz. Her eve bir "uzman bürokrat" lazım! Faturaları, taksitleri, okul-dersane paralarını, sınıf geçme mevzuatını, marka ve moda bilgilerini, kredi kartlarını, makbuzları, şifreleri, mesajları, kimin ne yediğini ve sevdiğini, bakım ve kontrol fişlerini, hava tahminlerini, trafik bilgilerini, deprem raporlarını, aidatları, değişen mevzuat ve belge haberlerini, kütük kayıt ve kontrollerini, tapuları-diplomaları-sözleşmeleri-sertifikaları, bol çekmeceli bir masaya oturup bu uzman bürokrat korumalı, yönetmeli, işlemeli. Televizyon da sabahtan akşama kadar açık durmalı ve şiddet, sansasyon, felaket, dedikodu bombardımanları bir hayat tarzı fonu oluşturmalı... Ve kaygılar, takıntılar, endişeler, öfkeler, ufkumuza bir duvar çekmeli...

 Ne şiiri yahu! Hakaret mi ediyorsun? Vakti bırak; mecâlimiz yok, mecâlimiz. Fena halde meşgulüz, mahmulüz, mahsuruz; gerçekten yaşamayı unutmuşuz biz. Sobayı bilmiyormuşuz. Neyi biliyoruz ki? Kapı kapamayı biliyor muyuz? Adabıyla konuşmayı biliyor muyuz? Sıcakta damdan düşüyoruz, soğukta sobadan zehirleniyoruz! Su içmeyi bile bilmiyoruz. Yakında nefes almayı öğrenme kursları açılacakmış... Şiir, normal hayatın akışındaki güzellikle var olur.

 E biz şehirli olduk, vizyonluyuz gayri; büyük düşünüyoruz artık! Rabbim bize normalleşme saadetleri versin!

Yazar: Ahmet Selim
15-07-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
HER HAYATTA ŞİİR OLMAZ
Online Kişi: 15
Bu Gün: 39 || Bu Ay: 6.595 || Toplam Ziyaretçi: 2.237.882 || Toplam Tıklanma: 52.319.012