ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / EDEBİYAT
Okunma Sayısı: 7609
Yazar: Beşir Ayvazoğlu
YAHYA KEMÂL VE ITRÎ

Bugün 1 Kasım, Yahya Kemal’in vefatının 54. yıldönümü... Yıldönümlerinde anma yazıları yazmayı pek sevmem, ama sonuna yaklaştığımız 2012’nin “Itrî Yılı” olduğuna göre, “Itrî” şiirinden söz edersem, hem Yahya Kemal’i anmış, hem de önümüzdeki iki aya yığılan Itrî sempozyumlarını ve konserlerini hatırlatmış olurum diye düşündüm.

Yahya Kemal’in Itrî’yi ne zaman keşfettiğini, eserlerini, mesela hayran olduğu Nevakâr’ı ilk defa ne zaman, nerede dinlediğini tespit edemedim. Bilgilerinin kaynağı büyük ihtimalle Rauf Yekta Bey’in Tevhîd-i Efkâr gazetesinde, 1922 yılı başlarında yayımlanan makaleleriydi. Nevakâr’ı ve Itrî’nin diğer eserlerini de musikişinas dostlarından sık sık dinlemiş, Avrupa’da elçi olarak görev yaptığı yıllarda bu eserleri çok özlemiş, hatta belki de Nevakâr’ın Darülelhan kaydının bulunduğu taş plakları hep yanında taşımış olmalıdır.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal’in İspanya’dan döndükten sonraki günlerden birinde (1933 sonları yahut 1934 başları) Lebon’da otururlarken birdenbire anlatmakta olduğu Paris hatıralarından silkinerek “Haydi kalk, Konservatuar’a gidelim” dediğini, arka sokaklardan geçerek o zaman Konservatuar’ın bulunduğu Tepebaşı’na nefes nefese çıktıklarını, müdür Ziya Bey’in odasına da aynı telâşla çıktıklarını anlatır. Yahya Kemal, Nevakâr’ı dinlemek istemiştir; kendilerini samimi bir dostlukla karşılayarak kahve ikram eden müdüre, “Ziya Bey,” der, “biz Nevâ-Kâr’ı dinlemeye geldik!” Hadisenin bundan sonrasını Tanpınar şöyle anlatıyor:

“Eser çalındığı müddetçe Yahya Kemal genişçe bir koltukta, sol eli her zaman olduğu gibi kalın bastonuna dayanmış ve bütün vücuduyla çok büyük bir ağacın önünde akan suya eğilmiş gibi musikiye ve onu bize acayip cüssesinden gönderen gramofona eğilmiş, sessiz sedasız dinledi. Ara sıra cigarası bitince dikkatinin kendisine biçtiği bu duruş değişiyor, sonra düşüncelerimizin devamlı arkadaşı vazifesine başlar başlamaz eski vaziyetini alıyordu. Eser bitince ‘Bir daha çal Selahattin Bey!’ dedi. Ve tekrar aynı dikkatle dinledi. Odayı Itrî’nin musikisi ve onun dikkati beraberce doldurmuş gibiydi.”

O tarihte Türkiye’de “alaturka” diye aşağılanan musikimizin aleyhinde çok ağır bir havanın estiğini, kısa bir süre sonra da radyolarda icrasının yasaklandığını unutmamak gerek. Buna rağmen eski musikinin değerinden bir an bile şüphe etmeyen Yahya Kemal, “Kar Musikileri” gibi şiirlerinin yayınını ertelemekle beraber, hep bu musikinin nağmeleriyle örülü bir ortamda yaşadı. Yakın çevresinde, Münir Nureddin, Mesut Cemil, Refik Fersan gibi seçkin musikişinasların her zaman özel bir yeri vardı ve sohbetlerinin en önemli konulardan biri eski musiki idi. Şiiriyle Cumhuriyet’in ilk yıllarında eski musikiye bir yaşama alanı açmış, hayranlarının hemen hepsine Türk musikisi sevgisi aşılamıştı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bu musikiye duyduğu büyük sevgi ve entelektüel ilgi de onun derin ve sürekli tesirine bağlanabilir.

Yahya Kemal’in Nevakâr’ı tekrar dinlemek istemesinin sebebi, öyle sanıyorum ki, o sıralarda üzerinde çalıştığı “Itrî” şiirinde Nevakâr’dan söz ettiği mısralara hazırlanmak içindi. Şiir ne zaman tamamlandı, onu da bilmiyoruz. İlk defa Akşam gazetesinin 1 Mayıs 1940 tarihli nüshasında yayımlandığına göre, “Itrî” şiiri aşağı yukarı yedi senede yazılmış demektir. Eğer daha kısa sürede yazıldıysa, Yahya Kemal’in şiirini ortaya çıkarmaktan korktuğu söylenebilir.

Aslında 1940’lar, 1930’lardan pek de farklı sayılmaz. Devletin Hasan Âli Yücel kaptanlığındaki kültür politikası Akdeniz’in antik devirlerine yelken açtığı ve rüzgâr hâlâ Türk musikisi aleyhine estiği için bu şiirin yayımlandığı tarihte pek yankı uyandırmadığı anlaşılıyor. “Itrî” şiiri sadece İsmail Habib Sevük’ün Cumhuriyet’te çıkan bir yazısında alkışlanmıştır. Bu yazısında, “Eski musikimiz Süleymaniye ve Yeni Cami, Fuzuli ve Nedim gibi, eski medeniyetimizin şerefidir. O şerefin kemal zirvesini ise Itrî temsil ediyor” diyen İsmail Habib’e göre, bir imparatorluk musikisi olan eski musikimiz bünyesinde üç kıtadan sesler taşıyordu. Itrî, bu sesleri ayıklayarak yalnız bizi ifade edenleri seslendirmiş ve “öz musikimizin pîri” olmuştu.

“Itrî” şiirinde, Buhurîzâde Mustafa Itrî’den hareketle kendi tarih, vatan, milliyet ve medeniyet görüşünü çarpıcı bir biçimde özetleyen Yahya Kemal’i vefatının 54. yılında rahmetle anıyorum.

Yazının tamamı için tıklayınız.

Yazar: Beşir Ayvazoğlu
01-11-12
E mail: zaman.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
YAHYA KEMÂL VE ITRÎ
Online Kişi: 18
Bu Gün: 568 || Bu Ay: 9.791 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.598 || Toplam Tıklanma: 51.946.055