ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / TÂRİHİN ARA SOKAKLARI
Okunma Sayısı: 6735
Yazar: Faruk Köse
YEDİ DÜVELE KARŞI VERİLMİŞ BİR KURTULUŞ SAVAŞI FALAN YOKTUR!

Bir “Kurtuluş Savaşı” masalı

Dünkü yazıda “Kurtuluş Savaşı”nın koskoca bir yalan olduğunu söyleyip detayı bugüne bırakmıştım. Sözü dolandırmadan doğrudan konuya gireceğim: Öyle yedi düvele karşı verilmiş bir “Kurtuluş Savaşı” yoktur.

Yoktur da niçin var biliniyor? Çünkü millet hakikatleri bilmiyor, hatırlamıyor. Çünkü millet, “Kurtuluş Savaşı” denilen süreç sonunda sadece “İslam Devleti”ni ve topraklarının çok büyük kısmını değil, hafızasını da kaybetti. Çünkü milletin siyasi, sosyal, kültürel, hukuki, ameli, tarihi, coğrafi ve hatta imani ve İslami hafızası silindi. Bu yüzden hakikatler hatırlanamıyor.

Şimdi okullarda okutulan “resmi tarih” kitaplarındaki bilgileri önümüze alıp bakalım.

Trakya’dan Artvin’e kadar Karadeniz Bölgesinde savaş oldu mu? Hayır.

Doğu Anadolu Bölgesinde savaş oldu mu? Hayır. İran sınırları zaten 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması’dan bu yana değişmedi. Sovyetler Birliği ile olan sınırlar, savaş yapılmadan, Gümrü Andlaşması ile belirlendi. Gerçi, Kazım Karabekir komutasındaki Türk ordusunun bir harekatı olmuştu; ancak bu, işgale karşı değil, Sevr ile boşaltılan illere yeniden askerin girmesinden ibaretti.

İç Anadolu ve Akdeniz Bölgelerinde savaş oldu mu? Hayır. Hatta Trakya Bölgesi ve İstanbul bile savaş görmedi. İngilizler kendiliğinden çekilip gitti.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne gelince... Antep, Maraş, Urfa ve Adana’da yapılan savaşlar ile Ankara Hükümeti arasında hiçbir alaka yok. M. Kemal ve arkadaşları bu illerdeki savaşları organize etmiş de değil, sevk ve idare etmiş de değil. Bu illerin halkı, çoğu din alimi olan yerel önderlerin arkasında direnişe geçip, kendi savaşlarını vererek bölgelerini düşman işgalinden kurtardılar.

Gelelim Ege Bölgesi’ne... İngilizlerin desteğiyle İzmir’e çıkan Yunanlıları zaten halkın kurduğu yerel direniş cepheleri perişan etmişti. İlerleyen Yunanlılar, Ankara Hükümetinin doğrudan yönettiği askerlerle karşılaştı. Yani Ankara Hükümeti, sadece Yunanlılarla yaptığı Sakarya Savaşını yönetti. İnönü Savaşları bile şaibeli; İnönü Savaşları diye bir şeyin olmadığını iddia edenler var. Hadi o da olsun. Bu durumda ortaya çıkan hakikat tablosu şu:

M. Kemal Hükümetinin yaptığı tek savaş, Yunanlılarla savaştır. Hatta “Büyük Taarruz” bile savaş değildir; Yunanlıların çekildiği bölgelere, peşinden Türk Ordusunun girmesinden ibarettir.

Yani “Kurtuluş Savaşı” denilen şey, hepi topu bu kadar; sadece Yunanlılarla yapılan savaştan ibaret.

Şimdi bu savaşlar verildi de ne oldu, ona bakalım.

Misak-ı Milli sınırları içindeki Batum’dan ve tüm Kafkasya’dan vazgeçtik. Yine Misak-ı Milli sınırları içindeki Musul ve Kerkük’le beraber, içinde Filistin’in de bulunduğu bütün Arap topraklarını terk ettik. Hatta Hatay’ı bile... Misak-ı Milli sınırları içindeki Batı Trakya’yı ve tüm Ege Adalarını ise, “yenmek”le övündüğümüz Yunanlılara bıraktık.

Bu durumda başka bir hakikat daha ortaya çıkıyor: Kurtuluş Savaşı denen şey sadece Yunanlılarla yapılmıştı ya, o savaşın galibi de biz değiliz, Yunanlılar! Şaka yapmıyorum, hakikat öyle. Bakınız, Yunanlılar İzmir’e girdiğinde Batı Trakya ve Ege adaları bize ait değil miydi? Yunan’ı -güya- İzmir’de denize döktük de ne oldu? Batı Trakya ve Ege adaları Yunanlılarda kaldı. Yani savaştan kazançlı çıkan, savaşın galibi biz değil, Yunanlılar oldu.

Demek ki, bize “Kurtuluş Savaşı” diye yutturulan şey, aslında bir masaldan ibaret. Peki, o halde “kurtulduğumuz şey” nedir?

Osmanlı toprakları 20 milyon kilometrekareye ulaşmıştı. Birinci Dünya Savaşına girildiğinde 5 milyon kilometrekare eldeydi. Yani Sevr kabul edilmediğine göre, Lozan Andlaşması için oturulduğunda, topraklarımız 5 milyon kilometrekareye yakın iken, geriye 783 bin kilometrekare kaldıysa bu, 4 milyon kilometrekarelik toprak kaybı demek değil mi? Eğer kurtulmak buysa, Filistin’den, Bağdat’tan, Şam’dan, Kahire’den, Trablus’tan, Hicaz’dan, Kafkasya’dan, Ege adalarından vb. kurtulmuş olduk. Yani aslında kurtulmadık; yıkıldık, parçalandık.

Şimdi şöyle bir kurgu yapalım. Eğer “kurtarıcılarımız” bizi kurtarmasalardı da, işgal altına girseydik ne olurdu?

İşgalciler Hilafet’i kaldırırlardı. Kur’an hükümlerini hayattan uzaklaştırır, Kur’an’ı yasaklar, ayaklar altına alırlardı. Rasulallah’ın önderliği kalmazdı. Bazı camilerimiz yıkılır, satılır, başka amaçlarla kullanılırdı. Ezanımız yasaklanırdı. Dilimiz, alfabemiz değişirdi. Kültürümüz, geleneğimiz terk edilirdi. Kadınlarımızın tesettürü açılır, kılığımız-kıyafetimiz yasaklanırdı. Ahlâkımız, sosyal yapımız bozulurdu. İslam siyasal, sosyal, hukuki, iktisadi ve benzeri alanlarda hayattan uzaklaştırılırdı.

Yerine ne gelirdi? İslam Hukuku yerine Avrupalıların hukuku, İslami yaşantının yerine Avrupalıların yaşantısı getirilirdi. Kur’an İncil’e, cami kiliseye, imam papaza benzetilirdi. Devlet Laikleştirilir, insan dinsizleştirilirdi. Vs. vs.

Peki, kurtulduk da ne oldu?

Zaten tam da bunlar oldu. Hilafet’ten kurtulduk. Kur’an’dan kurtulduk. İslam hukukundan, Şeriat’tan kurtulduk. Kültür ve geleneklerimizden kurtulduk. Kılık kıyafetimizden kurtulduk. Alfabemizden kurtulduk. İslam’dan kurtulduk! Özgürlük bilincinden, İslam kardeşliğinden, Ümmetin diğer toplumlarından kurtulduk. İşgalcilerin kanatları altında bir başımıza kaldık.

İşgalciler kalsaydı bundan kötüsü olmayacaktı. Demek ki işgalciler, zaten istediklerini elde etmeyi garantiledikleri için gitmişler.

Sahi, bunun neresi kurtuluş?

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Faruk Köse
20-05-13
E mail: habervaktim.com
 
 
Yorumlar: 7
İhsan Efendioğlu
KAHRAMAN İCAT ETMEK İÇİN UYDURULAN SAVAŞLAR
Tarih : 24-05-13

Süleyman kardeş toplumsal (ictimâî) bozulma elbette Cumhuriyetten evvel başladı. Bünyeye virüs bulaşmıştı, teşhis konulamadı. Ama cennetmekân Abdülhamid Han teşhisi koymuş çareyi de bulmuştu. Fakat bünyeye bulaşan İttihat Terakki (İ.T.) ve siyonizm virüsü onu tahtından etti. Padişahın vazifelendirdiği insanlar hep ihanet ediyorlardı. Kimisi makam mevki peşinde, kimisi para pul peşindeydi. Bu tipler bilerek veya bilmeyerek siyonizme hizmet ettiler. Bugün de etrafımızda görmüyor muyuz böyle teşkilatları? Lions, rotary vb. kulüpler kime hizmet ediyor? Müslümanım dediği halde bu kulüplere üye olanlar yok mu? Vatanı kurtarmak için Padişah tarafından Anadolu’ya gönderilenler, hastayı tedavi etmek yerine hastanın kellesini kopardılar ya da kopardıklarını zannettiler. Hilâfeti kaldırdılar, İslâm dünyasını başsız bıraktılar. İslam’ı, Kur’anı, Şeriatı, yazımızı, ezanımızı yasakladılar. Bunlar ehlince bilinmeyen şeyler değil. Peki Süleyman kardeşim atalarımız dediğin insanlar kimler? Eğer Sütçü imam gibileri kastediyorsan buna benzer direnişler mahalli çaptaki direnişlerdir. 9 Eylülde Yunan’ın İzmir’de denize döküldüğü ise kocaman bir yalandır. Yunanlılar İzmir’i 7 Eylülde terk etmişlerdir. Kumandan ve ordu düşman gittikten iki gün sonra 9 Eylülde İzmir’e gelmişlerdir. Ahmet isimli yorumcu kardeşimizin tavsiyesini ben de tekrar ediyor, Kadir Mısıroğlu’nun tarih sohbetlerini ve kitaplarını şiddetle tavsiye ediyorum.

 
AHMET
ORTADA ABARTILMIŞ BİR SAVAŞTAN BAŞKA BİR ŞEY YOK
Tarih : 23-05-13

Süleyman kardeş ders kitaplarının etki alanından çıkamıyor galiba. Yazarın söylediklerini bir daha okuyunuz. Karadeniz bölgesinde savaş yok, orta Anadolu'da yok, Doğu ve Güneydoğu'daki mücadele malum kahramanların kumandasında değil, Akdeniz Bölgesinde tek kurşun atılmamış; kendileri çekmiş gitmiş. İnönü Zaferi diye bir hadisenin olmadığı artık biliniyor. İstanbul'u kendileri terk ettiler. M. Kemal'in savaştığı tek millet gerçekten Yunanlılar. Yunanlılar kim? Dünkü kölemiz. Bu hadiselere bütün olarak bakıldığında büyük ve kuvvetli bir "el"in tertibi olduğu, laik ve seküler bir Türk Devleti'ne bu "el" tarafından adım adım sürüklendiğimiz açıkça görülür. Artık bunlar açıkça yazılıp çiziliyor; ortalık kitap dolu. Hiç olmazsa Kadir Mısıroğlu'nun sitesine girip bu hususlardaki gün görmemiş bilgi ve belgelerle dolu sohbetlerini dinleyiniz. Adamcağız her bildiğini anlatamamanın acısıyla "Benim bildiklerimi bilseydiniz çıldırırdınız!" diye inliyor. Anlatamadığı neler biliyordu acaba? Yardıma çağırdığınız Mehmed Âkif, kurtarıcıların şerrinden kurtulmak için canını Mısır'a zor atmış. Verdiği mücadelenin nasıl heba edildiğini, hatta tersine döndürüldüğünü ilk ve en iyi anlayan Mehmed Âkif'tir. Yapmayınız Allah aşkına!

 
Süleyman YILMAZ
Zalime Asla Alkış Tutamam
Tarih : 23-05-13

"Senin zalimin iyi, benim zalimim kötü" gibi bir yaklaşım içerisinde olmam mümkün değildir.Kimse bu dönemde veya geçmişte yapılan haksızlıkları olmamış kabul edemez.Hepsini yazmaya sanırım yer yok.Mesela 28 Şubat'ı, Tabutluklarda yapılan işkenceleri,başörtüsü nedeniyle mağdur olan binlerce insanı yokmuş farz edemem.Bir örnek de kendimden vereyim.Evimiz yurda çok yakındı. Askerler teftişe gelecek diye çuvala doldurduğumuz Kuran-ı Kerimleri eve götürdüğümü hiç ama hiç unutamam. Fakat bütün bu zalimane uygulamalar atalarımın "Kurtuluş Savaşı"nda verdiği mücadeleyi küçük görenleri hoş karşılamamı gerektirmez. Yazara tepkimin sebebi budur. Gelelim yazıda bahsedilen toplumsal bozulmaya. Toplumsal bozulmanın cumhuriyetle başlamadığını edebiyatla şöyle böyle ilgilenen herkes bilir. Tanzimat ve Servet-i Fünun Edebiyatı eserleri bu konuda bilgi edinmek isteyenler için raflarda bekliyorlar. O dönem edebiyatı örnekleri toplumsal bozulmayı öyle güzel işlemiş ki sanki her şey bugün yaşanmış gibi. Cumhuriyet döneminde toplumsal bozulma artarak devam etmiştir, hala da devam ediyor. Yani toplumsal bozulma bir anda gerçekleşen bir şey değildir. Ne kadar yazarsam yazayım belki kendimi ifade edemeyebilirim. Bu yüzden "Kurtuluş Savaşı" ile ilgili büyük şair Mehmet Akif ERSOY'un yardımına ihtiyaç duyduğumu hissediyorum. Büyük şair:"Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırtmasın." derken acaba verdiği mücadelenin küçümseneceğini düşünüyor muydu?... Bugün Kurtuluş Savaşını hafife alan zihniyet acaba yarın hangi savaşı hafife alacak? Bunun sonu nedir?

 
İhsan efendioğlu
Tarhiten Haberi Olmak
Tarih : 23-05-13

Yaşadığı devri idrak etmek ya da edememek.Mes'ele Bu. Süleyman Yılmaz isimli yorumcu, yazarı tarihinden haberi olmamamkla suçluyor. Aslında yazdıklarıyla bizâtihî kendisinin tarihten haberi olmadığı anlaşılıyor.Yazarın yazdığı hadiseler bu ülkede yaşanmadı mı? Yazarın söylediği gibi kurtarıcılarımız sayesinde; Hilafet’ten, Kur’an’dan, İslam hukukundan, Şeriat’tan, Kültür ve geleneklerimizden, Kılık kıyafetimizden, Alfabemizden, İslam’dan kurtulmadık mı? Özgürlük bilincinden, İslam kardeşliğinden, Ümmetin diğer toplumlarından kurtulmadık mı? Ezanda kulağı olmayanın namazda gözü olmaz demişler. süleyman yılmaz isimli yorumcunun böyle birisi olduğunu düşünmüyorum. Ama Din, İman, İslâm, Kur'an, Ümmet diye derdi olanların, bu değerleri nesilden nesile aktarmak diye derdi olanların yazıdaki hususlara itiraz etmeleri anlaşılmaz bir durum.

 
AHMET
ZALİMİNE AŞIK OLMAK
Tarih : 22-05-13

Süleyman Yılmaz kardeşimiz ölümü göstererek sıtmaya razı olmamızı istiyor galiba. İngilizlerin İskoçya'da yaptıklarına bakarak bizdeki zalimlerin yaptıklarına "Oh be! Bizde bu kadar zulüm olmadı." diye halay mı çekelim. Evet, ancak bir işgal ordusunun yapabileceği zulümler bu millete yapıldı. Yapılmadı diyebilir misiniz? Yazarın dünyadan haberi olsun, iyi de, kendi tarihinden habersiz olmak daha feci bir şey değil mi? Üstelik bu zulümlerin bir kısmı şahsımıza kadar uzanmışken. "Bir milletin tarihi"nin her şeyiyle iftihar edilmesi mi gerekir? Tarih bazen milletin tepesine inen balyozların resmidir.

 
Süleyman YILMAZ
İşgalciler Kalsaydı Sahi Ne Olurdu?
Tarih : 22-05-13

Yazarın galiba dünya tarihinden hiç haberi yok.İşgalciler kalsaydı neler olabileciğini acizane ben hatırlatayım. İşgalcilerden birisi Fransaydı.Muhtemelen Afrikada yaptıkları gibi sadece Fransızca konuşulsun diye dudaklarımıza kilit takabilirlerdi. Cezayirlilere yaptıkları gibi(45.000 kişi) bizi de katledebilirlerdi. Yunanlıların ilk işi camilri yıkmaktı. Her gün bakarken gururlandığımız camilerimiz tarihin tozlu sayfalarında sadece adlarıyla yaşarlardı. Biz de sürekli iç çekerdik; "Ne güzel camilerimiz varmış.) diye.İşgalcilerden biri de İngilizlerdi. İngilizlerin yaptıklarını yazamam. Sadece yazara İngilizlerin İskoçyada evlenecek olan çiftlere neler yaptıklarını araştırmasını tavsiye edebilirim. İlkel kabilelerde bile yaşanmayacak aşağılık uygulamalar. Bu örnekler uzatılabilir. Bu milletin tarihiyle niye bu kadar uğraşılır ki? Amaç ne? Kendi tarihiyle gurur duyamayan bir gençlik yetiştirmek mi?

 
yavuz balamur kırkalı
TARİHİ DOĞRU OKUMAK
Tarih : 20-05-13

 

EDİTÖRÜN NOTU: Lütfen yorumlarınızın tamamını büyük harfle yazmayınız.

 
YEDİ DÜVELE KARŞI VERİLMİŞ BİR KURTULUŞ SAVAŞI FALAN YOKTUR!
Online Kişi: 20
Bu Gün: 5 || Bu Ay: 7.822 || Toplam Ziyaretçi: 2.218.570 || Toplam Tıklanma: 52.150.127