ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 3494
Yazar: Ahmet Ar
TÜRKÇENİN FELÂKETİ TASFİYECİLİK, DERS KİTAPLARINDAN ÇIKARILMALIDIR-1

Türkçenin başına gelen en büyük felâket “tasfiyecilik”, yani “uydurmacılık”tır. Dünyada hiçbir dilin başına böyle bir felâket gelmemiştir. Cemil Meriç ne güzel söyler: “Her mukaddesi yıkan Fransız ihtilâli tek mukaddese saygı göstermiş: Kâmûsa…” Kâmûs, yani lügat; yani dil…

Şu kadarcık mâlûmâtı milletimizin her ferdi bilmelidir:

Tasfiyecilik (uydurmacılık) Türk dili ve kültürü üzerine dökülen bir kezzaptır. 1932'lerde başlamıştır, 1980'e kadar devam etmiştir. Etkileri (bakın tesiri desem eski kaçacak diye korkuyorum) hâlâ devam etmektedir. Türk çocuklarının eski kültürümüzden kopmasının, başka kültürlere köle olmasının, seviyesizliğinin en büyük müsebbiplerinden biridir bu uydurmacılık.

Yapılan şudur: Türkçedeki İslâmî geçmişimizi hatırlatan bütün kelimeleri atmak; yeni nesillerin beynini en küçük İslâmî kırıntılardan bile temizlemek... Bunu açıkça söyleyerek yapmadılar tabii. "Türkçeyi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracağız" sloganıyla yaptılar. Birçokları, altındaki hinliği anlayamadı, sloganın büyüsüne kapıldı; matah bir şey sandı bunu. Oysa bu hadiseyi başlatanların "yabancı kelime"den kastı sadece Arapça ve Farsça'dan dilimize girmiş kelimelerdi. Bu kelimeler ise ortak İslam kültürünün kelimeleriydi. Bir Kırgız veya Kazakla konuşun, Türkçe kelimelerini anlamazsınız; ama bu ortak kelimeleri, yani Arapça ve Farsçadan Türkçeye girmiş kelimeleri anlarsınız. Ancak onlar vasıtasıyla anlaşabilirsiniz. Kısaca, dinimize yapılanla dilimize yapılan arasında bıçak sırtı kadar bile mesafe yoktur.

"Yabancı kelime"den kasıtlarının sadece Arapça ve Farsçadan gelen kelimeler olduğunu Fransızca ve İngilizceden gelen kelimeler karşısında aynı hassasiyeti göstermemelerinden anlayabilirsiniz. Hani "Türkçeyi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracak”tınız; Fransızca ve İngilizce "yabancı dil" değil mi? Bu işin bir yönü.

Arapça ve Farsça aslında bizim için "yabancı dil" sayılmaz. Bu diller ortak İslam kültürünün Türkçeyle birlikte üç mühim dilidir. Bütün Müslüman milletler bu dilleri kendi dili saymıştır; tepe tepe de kullanmışlardır. Bin yıllık kültürümüz bu kelimelerle yuğrulmuştur; artık bu dillerden aldığımız kelimeler Türkçeleşmiştir; yabancı değildir. Bu da işin başka bir yönü.

İşin bir yönü de şu: Dünyanın gelişmiş hiçbir dili "yabancı dillerin boyunduruğu" gibi bir saçmalıkla karşı karşıya bırakılmamıştır. Bütün büyük dillerde büyük nispette başka dillerden gelmiş kelime vardır. Arapçada, Farsçada, İngilizcede, Fransızcada, Almancada, Rusçada... Hepsinde bol miktarda yabancı kökenli kelime var. Miktarı değişmekle birlikte yüzde 60-70 civarındadır bu nispet. Türkçedeki yabancı kökenli kelimeler bu dillerin hiçbirinden fazla değildir. Oysa bu dillerin sahibi olan milletlerin hiçbiri dillerindeki yabancı kelimeleri kurtulunması gereken habis bir ur olarak görmüyor; hatta bunlarla övünenler var. İngilizlerin, "Ne bahtiyardır İngilizce ki onda her dilden kelime vardır." diye bir sözleri bile varmış. Enteresan değil mi? Dünyanın büyük edebiyatları da bu dillerle vücut bulmuştur. "Dünya klâsikleri" dedikleri eserler hangi dillere âittir, bir araştırın. Yani bu kelimeler bir yük değil, bir zenginliktir. Bir dilin kelime sayısı ne kadar çoksa anlatım gücü de o kadar olacaktır elbette. Kabile diliyle Hamlet yazamazsınız. Kabile diliyle Mesnevi, Mevlid, Hüsn ü Aşk yazamayacağınız gibi. Yapılan iş aslında Türkçeyi boyunduruktan kurtarmak değil, Türk milletini dîninden, mâzîsinden ve bin yıllık zengin kültüründen mahrum etmek, koparmaktır.

Bu mâlûmâttan sonra…

Bu felâketten şikâyetçi olmayan tek Müslüman yoktur. Sağcı-solcu, kültür ve dilin mâhiyetini bilen her insaflı yazar-çizer, yapılan icraatin felâket olduğunda hemfikirdir. Şu hâlde bu fâciayı bütün uzantıları ve tesirleriyle tasfiye etmenin zamanı gelmedi mi? On yıldır ülkeye vaziyet eden hükûmet içinde tasfiyecilik/uydurmacılığın bir felâket olduğunu kabul etmeyen bir kişinin olduğuna inanmam. (İyimserim işte…) Peki, niçin hâlâ milletimizin bu en büyük meselesine kimse el atmıyor? Hayret ki ne hayret!

Mesela Türkçe ders kitaplarındaki manzara… Ortaokul Türkçe kitaplarına mutlaka Atatürk ana teması ve bu tema istikametinde metinler konulmaktadır. Atatürk ve sanat, Atatürk ve Türk tiyatrosu, Atatürk ve kadın hakları… çokça işlenen mevzular. Bunlardan birisi var ki, o olmazsa olmaz: Atatürk ve Dil Devrimi… Metinler, Türkçenin en büyük travmasını nasıl methediyor, göklere çıkarıyor, şaşırıp kalıyorum. Türkçenin felâketi olduğunu pek iyi bildiği bir devrimi metinlere uyarak işlemek öğretmenler için ne büyük ıstıraptır, kim bilir. Peki bu işkence niye? Müslüman, sağcı, solcu… bütün akıl sahiplerinin karşı çıktığı bir icraati ders kitapları vasıtasıyla yeni nesillerin beynine küflü çivi gibi çakıp durmanın âlemi ne?

Bir Türkçe kitabından aldığım şu cümlelere bakalım:

…Türkler İslamlığı kabul ettikten sonra, aydınlar Arapça ve Farsçanın etkisinde kaldılar. Osmanlılar Döneminde Türkçe, Arapça, Farsça karışımı bir dil oluştu. Buna Osmanlıca adı verildi. Osmanlı aydınları kitaplarını, yazılarını Osmanlıca yazdılar. (7. Sınıf Türkçe Ders Kitabı, Gizem Yayıncılık. Şahıslarla uğraşmak maksadım olmadığından yazar ismi vermiyorum)

Şu cümlelerin neresini düzeltirsiniz?

1-Arapça ve Farsçanın etkisinde kalmak metnin bütününde menfî bir vakıa gösterildiğine göre İslâmiyeti kabul etmek de çocuğun zihninde kötü bir şey olarak kalmayacak mıdır? Çünkü Arapça ve Farsçanın etkisinde kalmanın sebebi o.

2-Osmanlıca, Türkçe, Arapça, Farsçanın karışımı bir dil değildir. Bir dilden kelime almak, dilin o dille birleşmesi demek değildir. Dilin cümle yapısı, yapım ve çekim ekleri yaşıyorsa o dil, hüviyetini muhafaza ediyor demektir. Ancak şu söylenebilir: Osmanlıca, Arapça ve Farsça kelimelerin de bolca kullanıldığı, bu dillerden istifade etmiş Türkçedir.

3-Osmanlı, hiçbir zaman kullandığı lisâna “Osmanlıca” dememiştir. Bu isim “Arap harfleriyle yazılan Türkçe” mânâsında cumhuriyet aydınları tarafından verilmiştir. Osmanlılar dillerine hep “Lisân-ı Türkî, Türkçe” demişlerdir. Şemsettin Sami’nin sözlüğünün adı da mı bir şey söylemez: Kâmûs-ı Türkî…

4-“ Osmanlı aydınları kitaplarını, yazılarını Osmanlıca yazdılar.” Bundan daha tabii ne olabilir? Dilleri bu…

Netice ve millî eğitim bakanımıza çağrımız bundan sonraki yazımızda.

Yazar: Ahmet Ar
13-06-13
E mail: ahmet_ar@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 4
Mustafa ÖZGEN
Dertleri Dile Getirmek
Tarih : 14-06-13

Değerli yazar, Elinize sağlık. Acısına alıştığımız için hissetmediğimiz bir rahatsızlığın bizi her gün milli hassasiyelerimizden uzaklaştırmakta olduğunu bir kere daha hatırlattınız. Çok mühim bilgiler sunmuşsunuz. İnşallah milli değerlerin oluşturduğu gıdanın bizlere kirli bir dil tasından sunulduğunun ve bununla şuur ve izanımızın kirletilmeye çalışıldığının farkına varırız. İngilizcede “İngilizce telaffuzu bozuk bir Fransızcadır” denecek kadar Fransızca kelimenin, bir o kadar da Almanca kelimenin olduğunu bilirim. Hatta bir yabancı dil hocası olarak İngilizce lügat bulamayınca Fransızca bir lügatten kelimeleri bularak tercemeler yaptığım olmuştur. Bunu İngilizlere anlattığımda hiç rahatsız olmadıklarını hatırlarım. İngilizler tarihte Almanların ve Fransızların vurgun yapmak ve halkı köleleştirmek üzere Ada’ya (İngiltere) çıkıp oraları talan ettiklerini bilmelerine rağmen onlardan kalan kelimelerden hiç rahatsız olmamışlardır. O kelimeleri kendilerine mal edip dillerini zenginleştirdiklerine inanmakta ve bununla iftihar etmektedirler. Çünkü onlar muharref de olsa ortak bir dini heyecanı yaşamışlardı. Belli ki, Araplar ve Farslar yoluyla selamet telkin ede ede gelen ve Türkün coşkun kanını selamet mücadelesi için harcamaya vesile olan İslam kaynaklı kelimelerden rahatsızlık duyanlar, Araplardan ve Farslardan geçen kelimelere savaş açmışlar. Ama aynı kafa, Almanlardan, Fransızlardan ve İngilizlerden geçen kelimelerin kendilerine ayrıcalık temin ettiğine inanmaktadırlar. Herhalde ortak bir hissi, ortak bir düşünceyi hatta ortak bir dini paylaşıyor olmalılar... “Aşk ağlatır, dert söyletir” derler. Doğrudur. ancak derdimizi siz dile getirmişsiniz. Bize yeniden dertlenmek yerine “yazarın düşündükleri bizim düşündüklerimizdir” deyip kısa kesmek düşer. Teşekkür ederiz.

 
C.Yakup Şimşek
SÖYLENMEYENİ SÖYLEMEK
Tarih : 14-06-13

Nerdeyse tepeden tırnağa uydurukçaya bulanmış, beyni sulanmış olan bu uyduruk Türkçenin aslına dönmesi, resmî metinlerin uyduruk kelimelerden arınmasıyla mümkündür. Hele ders kitapları ve resmî imtihanlarda ısrarla kullanılan uydurma sözler... Ahmet Hoca'm dil yaramızın köküne neşter vurmuş. Bize düşen de artık bu hastalığımızı îtiraf, kıymetli muharririn -böyle kelimeleri kullanmaktan kaçınmıyorum- isâbetli teşhîsini kabul etmek ve acı ilâcı içmeye (kullanmaya nefes alır gibi alıştırıldığımız/ alıştığımız uyduruk kelimelerden vazgeçmeye) hazır olmaktır. Aksi hâlde Türkçenin bu hastalığı herkesin -beynine yerleşip büyüyen bir ur gibi- düşünme kaabiliyetini geriletecektir... "Ben uydurukçanın aleyhindeyim." diyen kişiye yakışan hareket, o dili terk etmektir.

 
hasan hüseyin
Allah devamını versin
Tarih : 14-06-13

inşallah Osmanlıca ilgisi artar, bu yazıların sıkça yazılması, dilimize sahip çıkmaının ne olduğunun özellikle gençlere anlatılması, içine düştüğümüz durumdan bizi çıkarabilir, liselerde osmanlıca seçmeli ders oldu, bu dersin anlatılması, sevdirilmesi, teşvik edilmesi için gayret lazım, inşallah olur.

 
Alaettin
Zübde-i Merâm
Tarih : 14-06-13

''Kusura bakma, çok vaktim olmadığı için mektubu uzun yazdım...'' demiş ya bir yazar. Sizinkisi çok vakit ve fikir cehdi harcanarak hâsıl olmuş bariz bir mahsûlât. Hocam emeğinize sağlık.

 
TÜRKÇENİN FELÂKETİ TASFİYECİLİK, DERS KİTAPLARINDAN ÇIKARILMALIDIR-1
Online Kişi: 32
Bu Gün: 95 || Bu Ay: 1.043 || Toplam Ziyaretçi: 2.227.102 || Toplam Tıklanma: 52.223.438