ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 6140
Yazar: Ahmet Ar
AŞK GELİNCE CÜMLE EKSİKLER BİTER!

-Durmak istemiyorlar abi. Gözleri dışarda. Bir fırsatını bulsalar kendilerini dışarı atacaklar. Ne yapsak, ne etsek nâfile… Dövmek tarih öncesinde kaldı. Bağırma-azarlama terk edileli çok oldu. Rencide etmemek için rencide olmayı nimet sayar olduk. Eskiden sebep bunlar denilirdi. Şimdi halı olup ayaklarının altına seriliyoruz, yok, yine göz gönül dışarda. İnternet desen, artık avucunda. Telefon desen öyle… Kız meselesi mi desek, belki ama, gidenlere bakıyoruz kız takıntısı olmayan da çok. Valla ne yapacağımızı şaşırdık. Beş vakit namaz mıdır dışarıyı bu kadar sevdiren? E, onu dışarıda da yapacak… Bilmiyorum abi ya!

Canhıraş feryatlar böylece uzar gider…

Dert hakîkaten büyük, çok büyük. Sebep tek değil, yüzlerce… Dışarıda keyfince hareket edebilme imkânı, belli bir programa uyma mecbûriyetinin olmaması; içerdeki ufak tefek işler, erken kalkma zorluğu, derslere vakit kalmıyor bahânesi, şahsî husûsiyetlerin kaale alınmayıp herkesin aynı şablona mecbûr ediliyor gibi görülmesi (kendi şahsiyetince hareket edememek), gençlere -en güçlü psikolojik hislerden olan- kendilerini gerçekleştirme/kendini ifâde fırsatı verilmemesi; “mes’ul” arkadaşların kifâyetsizlik, sabırsızlık ve anlayışsızlığı, kendilerinde bile olmayanı onlardan beklemesi; programın kâğıt üstünde kalıp istikrarla tatbik edilmemesi, sık sık program değişikliği, yer yer hâlâ baskı ve rencide edici söz ve davranışlar; dışarıyı çok câzip gösteren arkadaş grupları; aşk meşk meseleleri… Hatta yemeklerin kalitesizliği, banyolarda sıcak su olmaması… gibi hususları bile “dışarı” için gerekçe göstermeler… (Ayıp!) İşte bir anda akla geliverenler. Hepsi de bunlar değil elbette…

Çâre? Kimsenin elinde sihirli sopa yok ki hop deyince her şey halloluversin. Bu meselelerin cins ve mahiyetine göre çâreleri de elbette farklı olacaktır. Bir yazıdan bunları tek tek ele alması ve bir çırpıda halledivermesi beklenemez.

Yüzlerce dalın bir kökte birleşmesi gibi gözümüze çok çeşitli görünen bu meselelerin problem teşkil etmesinin de tek kökü vardır aslında: Aşksızlık! (“Aşk” mefhûmu hakkında şerhler düşen büyükler olduğu için “muhabbetsizlik” de denilebilir). Evet asıl ve en büyük müşkil budur… Maalesef işin bu tarafına bakan da, onu fark eden de yok -veya o kadar az ki- yok’la müsâvî… Vaziyet böyle olunca meselenin halli için mesâî harcayan, kafa patlatan da yok maalesef… Netice? Mesele orada öylece duruyor, feryatlar göklere çıkıyor.

Biz çocuk ve gençlerimize lüks bir mekân, en güzelinden etli yemekler, tatlılar, börekler veriyoruz da nedense “aşk” veremiyoruz. (Yoksa “aşk”ı bu konfor mu öldürüyor?) Oysa bütün bu emeklerin nihâî hedefi “aşk” değil midir? Allah, peygamber ve Allah dostlarına aşk! Onların temsil ettiği tertemiz “yol”a aşk! Eğer büyük hedef bu değilse çekilen onca emeğe yazık olmaz mı? Hedef tamam da hedefe ulaşmada kusur varsa yine yazık değil mi? İşte meselenin kökü… Bundan başka her şey tâli bir meseledir ve kökteki kurt temizlenmezse diğer problemlerle ebediyyen başbaşa yaşarız.

Bir aşkı, ancak ondan daha kuvvetli bir aşk söküp atabilir. Genç, “dışarı”ya âşık, öyle mi? Bunun çâresi, onu “içeri”ye bağlayacak daha kuvvetli bir aşk vermekten başka bir şey olamaz. O aşkı verdiğin zaman gencimizin gözüne dağlar gibi aşılmaz görünen mezkur problemler bir anda karıncalar gibi eciş bücüş bir şey görünecektir. O aşk o delikanlı gönülde yer edince şikâyet ettiğin cümle müşkiller yele verilecektir. O zaman kapıları ardına kadar açıp “Buyur, istiyorsan git!” desen bile genç, dışarıya açılan kapıya dönüp bakmayacak bile. Kapılar onun nazarında sadece “girilmek” için kullanılan bir nesne olacaktır. “Çıkarmak” arızî, “girdirmek” aslî fonksiyonu olacak kapıların. “Yol”a sonradan girmiş ve mecburi sebeplerle “dışarda” kalan bir kardeşimizin, “Şu okul bir bitsin, beni kimse bu mekândan çıkaramaz.” dediğini dün gibi hatırlıyorum. Sebep? AŞK!

Teşhis tamam… Peki, aşk nasıl verilecek? Teşhis zor bir safhaydı; bu ise en zor safha. Çünkü aşk, ancak aşkla dolu gönüllerden başkalarına taşabilir. Nerde o gönüller? Havuz boş, dolmaya hazır… Musluklarda su yoksa ne yapacağız? Odun yığılı, tutuşturacak el arıyor. Yanmayan yakamaz. Mevlânâ Hazretleri belki bu yüzden “Kimde yok ateş, yok olsun öylesi!” demişti. Önce gençlerin başındaki “mes’ul”leri aşk sahibi yapmanın bir yolu bulunmalı. Önce onları aşk ateşinde yakmalı. Önce musluklara su vermeli. Bu işler “sabah gel, akşam git” tarzında memur rûhu ile yapılabilecek işler değil.

Sevdâ sende başlamalı ey dertli kardeşim! Derdinin çâresi sensin de farkında değilsin. Gençleri “dışarı”ya âşık eden, sendeki aşksızlık. Bunu anla!

Gençlerin en çok sızlandığı hususlara dikkat ediniz: “Bize karşı sevgi yok, bize hiç değer verilmiyor; veriliyorsa bile bunu hissettirecek muameleler görmüyoruz. Koca adam olduk, hâlâ çocuk gibi davranıyorlar. Bizimle alâkalı kararlar alınıyor, bize soran yok…vb.” Bu şikayetlerin hepsinin “sevgi” ve “aşk”la direkt münâsebeti var. “Mes’ul” arkadaşlar kalplerini “aşk”la doldurabilirlerse o gençler gözlerine bambaşka hazineler şeklinde görünecektir. “Yol”a âşık olan, “yol”u emânet edeceği gençlere âşık olmaz mı? Artık o gençlere nasıl muâmele eder? Onları kırabilir, üzebilir mi? Onları küçük görebilir mi? Tırnakları taşa değse yüreği ağzına gelmez mi? Bütün bu güzellikleri o gençler hissetmez mi sanırsınız? Derhal hissederler ve size ölümüne bağlanırlar. Size, yani temsil ettiğiniz büyük dâvâya… Artık “ateş” olmuş bu gençleri -isteseniz bile- “dışarı”ya çıkarabilir misiniz?

Aşk gelince gençlerin durmadan mızmızlandıkları, dev aynasında kocaman yaptıkları meseleler aşkın ateşinde kül olur, yele savrulurlar.

Siz neyden şikayet ediyordunuz kardeşler?

Yunus Emre yine muhteşem söylemiş:

Aşk gelince cümle eksikler biter!

Yazar: Ahmet Ar
10-07-13
E mail: ahmet_ar@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 7
TAC 1
KAPASİTE
Tarih : 10-08-13

Ana okullarında uygulanan bir sistem var, aile 4-5 yaşındaki çocuğu ile müesseseye geldiği zaman personel anne babadan önce direk çocuğa hoşgeldin diyor. Neden? Çünkü bu hareket çocuğa değer verildiği anlamını taşıyor. O anne ve babasından başka kimseye yanaşmayan minik bakıyorsun hemen okuluna alışıvermiş, evine bile gitmek istemiyor. Bizler iletişim içinde olduklarımıza bu alakayı ne kadar verebiliyoruz? Elbetteki kapasitemiz kadar. Onun için herkese kapasitesine göre sayıda öğrenciyi teslim etmeli veya az kapasiteli küçük müesseselere yönelmeliyiz diye düşünüyorum. Hem daha mütevazi hem de samimi olur. Bazen bir hatip koca salonda yakalayamadığı samimi atmosferi mini bir ev toplantısında yakalayabiliyor. SELAMLAR

 
Mustafa Özgen
Aşk mı Muhabbet mi?
Tarih : 11-07-13

Değerli Hocam, Elinize sağlık; yine güzel bir yazı çıkarmışsınız. Ama bu güzelin yüzünde göze dokunan büyükçe bir "aşk" beni var. Nakşiler muhib olurlar, mahbub olular, habip olurlar ama aşık olmazlar. Olsalar da ondan istiğfar ederler. Aşk, dengenin kaybolduğu bir sevme şeklidir. Aşk, insanı sarhoş eden (sekir), bazen ayakkabısını ters giydiren, bazen eşeğe ters bindiren bir ölçüsüzlük halidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) aşık değildir; mahbuptur, habiptir. "Muhabbetten Muhammed oldu hasıl. Muhammetsiz muhabbetten ne hasıl? İçimiz muhabbetle dolsun, her hareketimiz ölçülü, şuurlu olsun. Ölçü adalettir... İmam-ı Rabbani'nin (k.s.) Hz. Mevlana'dan aldığı tek beyit dışında hiç "aşk" kelimesini kullanmadığını ve sekir halindeki aşıklara sahıv halindeki muhabbete terakki etmelerini tavsiye ettiğini unutmayalım. Şeriatın zahirine uymayacak hiç bir söz ve hareketi tasvip etmediğini hatırlayalım...

 
Vahabzade
Mihver (Eksen) Kayması
Tarih : 11-07-13

28 Şubatla başladı bu. Hani ilköğretimin 8 yıla çıkmasıyla. İki ahbap karşılaştığında ilk sual senin oğlun/kızın hangi okulda okuyor, nerde kalıyor suali yok. 8 yıl bitiyor anne baba sual ediyor: Kızım/oğlum şimdi ne yapalım? Okuyacağım baba. Tamam, kızım/oğlum oku. Nerde okuyacaksın suali yok. İpler çocuğun elinde. Geliyor yurda baba soruyor yurdun başarı durumu ne? Görevli cevap veriyor: Şu kadar Fen lisesi, şu kadar Anadolu lisesi falan filan… Ha öyle mi o zaman benim çocuğu da alır mısın? Muhabbet böyle uzar gider. Bizim birinci gayemiz ne? Dâhili ders mi, harici mi? Başarı ölçüsünde birinci sıra dâhili dersin mi haricinin mi? Maalesef terazi şaşmış durumda. Büyüğümüze kulak versek iş çözülecek. Sohbetlerinde hep tekâmüle vurgu yapıyor başka şeye değil. Aşk, maksadımızın ne olduğunu, burada bulunma gayemizin ne olduğunu bilmekle başlar. Gayeni bilirsen âşıksın demektir.

 
İbrahim TUNCER
İSTİŞARE
Tarih : 10-07-13

Nasibi yok adamın ne yapalım kardeşim! Olmadı mı? O zaman vakit ahir zaman! yine mi olmadı? O zaman istişare, istişare, istişare ve seccadenin üstü. Göz yaşı... 40-50 Yaşında evli bağlı, çorlu çocuklu insanlara evi barkı unutturan neydi? Beklenen, arzulanan bu değil mi? Zor sorular vesselam.

 
Alaettin
Medet yâ Rabbe'l- Âlemîn
Tarih : 10-07-13

Himmet! ...Bilmiyorum başka ne çare

 
Abdullah
aşk
Tarih : 10-07-13

Günden güne derinleşen bir mesele. Ama her nedense kimse meselenin sebebinini sorgulamıyor, sorgulamak istemiyor. Çünkü konuyla ilgilenenlerin birçoğu bu konunun gündeme getirilmesini istemezler. Çünkü rahatları bozulur. Bu konuyu gündeme taşıdığınız için -bu durumdan muzdarip birisi olarak- meselenin çözümü için bir adım olacağı kanaatindeyim. Allah razı olsun. Şu ramazan ayının bereketinden bu mesele de nasibini alır inşallah.

 
hasan hüseyin
ekleyecek bir şey yok
Tarih : 10-07-13

meseleyi güzel bir şekilde ele almışsınız,Allah sizden razı olsun,

 
AŞK GELİNCE CÜMLE EKSİKLER BİTER!
Online Kişi: 29
Bu Gün: 109 || Bu Ay: 1.057 || Toplam Ziyaretçi: 2.227.153 || Toplam Tıklanma: 52.224.083