ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 2086
Yazar:
ANNECİĞİM SEN NE YAPTIN?


Annem, beni küçüklüğümden beri her zaman bir bebek gibi sever, okşar, şefkat ve merhametiyle kucaklar, gözünden bile esirger, korur; kimseye söz ettirmez, toz kondurmazdı. Babam, bazen sabah namazına kaldırmak ister, annem hemen ileri atılıp “Bırak çocuğu uyusun; sabah uykusu önemlidir, uyandırma; büyüyünce kılar” derdi.


Camiye giderken beni de yanına almak isteyince annem yine ya soğuklara ya da sıcaklara bahane bulup “o daha çok küçük, büyüyünce gider” der, göndermezdi. Ramazan ayları gelir geçer annem kıyamadığı için bir gün oruç tutturmazdı. Bir gece, hem babam hem de gündüzden arkadaşlarımın yaptığı ısrar ve teşviklerle oruç tutmaya kalkmıştım da: “Sen okuyorsun; oruç insanı yorar, zayıf düşersin. Açlıktan kafana ders girmez, derslerinden zayıf alırsın” demiş ve o gün bile oruç tutturmamıştı… Tatillerde ve yaz aylarında arkadaşlarım camiye giderler, ben de mahallede bisiklete binmeyi veya camiye gitmeyen arkadaşlarımla eğlenip oynamayı tercih ederdim. Oynadığımız top, bazen komşunun balkonuna kaçar, bazen camını kırar; komşular bağırıp çağırırlardı da annem devreye girer ve “ne olmuş canım, onlar daha çocuk” diye, komşularla dalaşır beni korurdu. Babam, evde bazen sesli Kuran okumaya kalkınca onu; “İçinden oku, çocuk ders çalışıyor!” diye azarlardı. O da bir “La havle…” çeker, başını sallar, sonra da ya odasını değiştirir, ya da sesini keserdi. Zavallı babam, zaten annemin çenesiyle başı hep dertteydi… Okul arkadaşlarım, okul saatinden en az iki saat önce ya servise ya otobüse yetişmek için kalkıp hazırlandıkları halde ben, uykumu alıp kahvaltımı yaptıktan sonra annem veya babam tarafından son dakikada okula yetiştirilir, zilin çalmasıyla kapıdan girmemiz bir olurdu. Bazen de gecikirdim de, annem sınıfa kadar götürüp kapıdan içeri sokar ve öğretmene rica edip derse kabul ettirirdi. Zaten lise ve üniversiteyi özel okulda, çok rahat bir şekilde okumuştum… Öğretmenlerimden biri kazara bir şey söylese, annem onu bir şekilde duyar ve hemen okula damlar, duruma el koyar ve öğretmenimin ensesinde boza pişirirdi…


Her şey gönlümce oldu ve hiçbir şeyim eksik olmadı benim, bir dediğim iki edilmedi… Oyuncaklarım, giyeceklerim, yiyeceklerim, cep telefonum müzik dinleme aletlerim, bilgisayarım… Genç yaşta sahip olduğum otomobilime kadar her şeyi istemeden aldılar ve her istediğimi anında yaptılar. Hiçbir şeyde gözüm kalmadı. Her şeyin tadına baktım, zevkine vardım… Şimdi ise belki büyümeden, belki de başka sebeplerden dolayı hiçbir şeyden zevk almıyorum ve hiçbir şey beni mutlu etmeye yetmiyor… Ne pahalı oyuncaklarım, ne bilgisayarım, ne giyeceklerim, ne cep telefonlarım, ne müzik dinleme aletlerim ne de başka bir şey… Çevrem ve ailem bile sıkıyor beni şimdi… İçimde adını koyamadığım büyük bir boşluk var ve ben hep onunla dolaşıyor, onunla yatıp kalkıyorum…


Şimdi artık büyüdüm, kocaman bir adam oldum. Akranlarımın bir kısmı camiye gidiyor; oruç tutuyor, namaz kılıyor, Kuran okuyor. Sohbet ve muhabbetleri de bunların üzerine; yaptıkları bu güzel şeyleri birbirlerine anlatıyorlar… Onlarla muhabbetimiz tamamen farklı boyutta. Bana soğuk ve yabancı gelse de aslında gizliden gizliye imreniyorum onların bu mutlu hallerine. Vaktinde öğrendiler ve şimdi de yaşıyorlar… Keşke ben de öğrenseydim de yapmazsam yine yapmasaydım; ama en azından bilseydim. Üstelik benim annem pek o kadar olmasa bile babam çok dindardı… Arkadaşlarımın bir kısmının böyle bir şansı bile yoktu. Onlar sadece kendilerine yol gösterenleri dinlediler ve öğrendiler… Zamanında gittikleri camilerden, hocalardan aldılar alacaklarını, doldurdular dağarcıklarını…


Nihayet, geçen hafta annemi kaybettim… Bir ölüye ne yapılırdı, hiçbir şey bilmiyordum. Bu yüzden kız kardeşimle birlikte panikledik ve öylece kalakaldık. Rahmetli babam vefat edince, annem telefonlarla işi halletmişti. Bana da yapılanları seyretmek ve işimi takip etmek kalmıştı sadece. Ama yolculuk sırası şimdi ona gelmiş, görev de bize düşmüştü. Son görev! Ne yazık ki hiç tanımadığımız insanlar babam için namaz kılıp dua ederlerken, ben başında öylece durup beklemiş, sadece birkaç damla gözyaşı dökmekle yetinmiştim… Şimdi ise annem ortada yatıyor, biz şaşkın şaşkın bakıyorduk. Allah’tan olacak, birden aklıma eski arkadaşlarımdan Hakan'ı aramak geldi. Beni sürekli ikaz edip, “Ertancığım, gel bu hafta cumaya gidelim; bir şeyler öğren artık…” diye sürekli uyaran ve kendisine hep “daha vakti var…” diye takıldığım, hiç kızmayan, darılmayan güzel huylu arkadaşım Hakan… İşini gücünü bırakıp, yanında bir grup arkadaşı ve hocalarla birlikte çıkıp geldi. Hemen işe koyuldu ve bize hiçbir şey bırakmadan her şeyi yaptı. Başucunda oturup anneme “Yasin” okudu ve defin işlemlerini koordine etti, götürüp defnettik… Ne yazık ki, bu talihsiz oğlu, kendi öz annesine başkaları kadar faydalı olamamış, arkadaşlarının yaptıkları kadarını bile yapamamıştı. Evet, beni karnında taşıyıp doğuran, yıllarca kahrımı çeken ve besleyip büyüten, anneme bir “Fatiha” bile okuyamamıştım. Okuyamamıştım, çünkü bilmiyordum. Cenazesi için gelenlerin yanında safa durduğumda yanımda bana dürtenlerin ikazlarıyla ancak ellerimi doğru bağlayıp imama uyabilmiştim. Büyümüştüm büyümesine ama çocukken var olan fırsatların hiçbirini bir daha elde edememiş ve öğrenmem gerekenleri öğrenememiştim. Şimdi annemin başında, arkadaşım Hakan'ın okuduğu “Yasin-i Şerif” bir yana, bir “Fatiha” bile okuyup hediye edememiştim. Çünkü annemin aşırı ve gereksiz şefkati, benim hiçbir şey öğrenmeme fırsat vermemişti. Zavallı annem, bana olan şefkat ve merhametinden dolayı bütün güzel fırsatları elimden almış, dinimi öğrenip yaşamama engel olmuştu… Böylece merhametten maraz doğmuş, yapabileceği en büyük kötülüğü yapmıştı bana… Bilmeden, anlamadan ve istemeden…


— Ah benim zavallı anneciğim… Sen ne yaptın bana? Sevginle dünyamı da ahiretimi berbat ettin… Keşke bana hiç acımasaydın; hiç sevmeseydin… Keşke babama hiç karşı çıkmasaydın… Keşke beni hiç okula götürmesen, hiç arabana almasaydın da arkadaşlarım gibi eziyetle ve çileyle büyüse, öğrenmem gerekenleri öğrenseydim. Keşke hiç sabah uykusu uyumasam ve keşke hiç yaz tatili yapmasaydım da bilmem gerekenleri bilip, yapmam gerekenleri yapsaydım… Keşke, beni böyle seveceğine hiç sevmese, bana Allah’tan fazla merhamet etmeye kalkmasaydın… Şimdi, duyar mısın ve duyarsan gücenir misin bilmem ama bütün pişmanlığım ve çaresizliğimle sana bir şey söyleyeceğim:


— Anneciğim, sen ne yaptın!

Yazar:
01-02-10
E mail: bedirmehmet_a@hotmail.com
 
 
Yorumlar: 1
nur
ah anam ah
Tarih : 09-12-10

bende senin gibiyim

 
ANNECİĞİM SEN NE YAPTIN?
Online Kişi: 22
Bu Gün: 467 || Bu Ay: 5.380 || Toplam Ziyaretçi: 2.235.821 || Toplam Tıklanma: 52.298.513