ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / KÜLTÜR ve MEDENİYET
Okunma Sayısı: 1821
Yazar: D. Mehmet Doğan
MUHÂFAZAKÂR İKTİDARLAR VE KÜLTÜR

“Muhafazakârlık” kavramının Turgut Özal tarafından siyaset alanında kullanılır hâle getirildiğini söyleyebiliriz. O zamana kadar pek makbul görülmeyen bu kavram ideolojik tercihlerin, radikalliğin ağır bastığı bir dönemde dolaşıma sokulmuştur. 28 Şubat sonrasında dinî referanslı siyasî akımın yeni oluşumu da bu kavramı kullanmayı tercih etmiştir. “Muhafazakâr demokratlık”ın Batı dünyası için daha kolay kavranır bir kavram olduğu şüphesizdir.

Türkiye’nin “muhafazakâr”ları, “muhafazakâr demokrat”ları köklerine gitmek istediklerinde, Demokrat Parti’ye ve onun devamı olan partilere, onların siyasî iktidar dönemlerine atıfta bulunmaktadır.

1950’den beri bütün “muhafazakâr” iktidarlar kendilerini kültürel olarak tanımlamış, fakat ekonomik olarak görünür olmayı tercih etmiştir.

Adnan Menderes’ten günümüze bütün siyasî liderler -buna dinî referanslı olanları da dahildir- güçlü bir maneviyat, kültür vurgusu ile siyaset yapmış, fakat kültürel alanla ilgili olarak hiçbir ciddi program ve uygulamaya imza atmamışlardır. Türkiye’de hâlen yaşanan da budur. Elan da kavga halinde oldukları kesimlere ciddi fonlar aktarıldığından şüphe yoktur.

Kültürel alana ilgi gösteren muhafazakâr bir iktidar, halkın refahını sağlamak yanında, madde-mâna dengesini sağlamak için kültürü, geniş anlamda manevî hayatı ile ilgili planlar, programlar, uygulamalar için güçlü adımlar atmalıdır. Oysa, amiyane tabiri ile bu alan 12 yıldır “rölantide” gitmektedir.

Bugünkü siyasi iktidarı teşkil eden kadronun geçmiş muhalefet dönemlerinde kültürel ve sivil alana ilgisinin daha güçlü olduğundan şüphe yoktur. Fakat, bugün resmî kültürel alan nasıl arkaplanda ise, sivil toplum da baskı gruplarından ibaret sanılmaktadır. Bu yüzden Başbakan “sivil toplum” denildiğinde yalnızca tüccar ve sanayici kuruluşları ile sendikaları muhatap almaktadır.

Türkiye Yazarlar Birliği köklü bir kültür kurumu ve gerçek bir sivil toplum kuruluşudur. 36. Yılına ulaşan TYB’nin resmî alâkadan en fazla uzak kaldığı zamanın bu dönem olduğunu söylemek yanlış olmaz. Geçen sene Türkiye Yazarlar Birliği’nin 35. yılı idi. Bundan Kültür Bakanı’nın haberdar olduğuna dair bir belirti hissedilmedi. Halbuki TYB’nin 15. yılında zamanın CHP’li kültür bakanının yayınladığı kutlama hâlâ hatırlardadır!

Hafta sonunda, Türkiye Yazarlar Birliği’nin “Yılın, yazar, fikir adamı ve sanatçıları ödül töreni” vardı. 33 yıllık istikrarlı bir ödüllendirme bu ülkede devletin dahi başaramadığı bir iştir. Her yıl Türkiye’nin kültür, sanat, yayın alanının resmi çekilmekte, kamuoyunun dikkatine sunulmakta, gelecekte bugünün Türkiyesi üzerinde çalışacaklara sağlam malzeme bırakılmaktadır.

Böylesine önemli bir günde, TYB Yöneticileri mütevazı imkânlarıyla Ankara’daki genel merkezlerinde bir toplantı düzenlediler. Ödül alanlarla kültür camiasının seçkin tabakasının bir araya geleceği bir tören tasarlandı. Mutad olarak bütün protokole davetiye gönderildiği hâlde, önceki yıllarda olduğu gibi, herhangi bir katılım olması beklenmiyordu.

Bu katılım ihtimal dışı olduğu için, Ankara milletvekilleri tek tek aranarak davet edildi. Bu özel ilgiye rağmen onlardan da bir tek kişi teşrif etmemişti!

Fakat bu defa beklenmeyen oldu. Önce Kültür Bakan yardımcısı, daha sonra Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç teşrif ettiler. Güzel konuşan ve konuşmayı seven Sayın Bülent Arınç bu mütevazı törene itiraz etti. Daha büyük bir salonda, daha görkemli, etkileyici bir tören yapılmalıydı...

Haklı idi... Fakat Yazarlar Birliği bir eli yağda bir eli balda bir işadamları kuruluşu değildi. Bugüne kadar hiçbir devletli TYB’nin faaliyetlerini hangi şartlarda gerçekleştirdiğini, kıt kaynaklarını nasıl oluşturduğunu merak etmemişti. Türkiye’nin tek Kültür ve Sanat Yıllığı’nı Türkiye Yazarlar Birliği yayınlıyordu. 30 yıldır devam eden bu kaynak eserin sağdan soldan reklam desteği alarak yayınlanmasının her yıl nasıl mesele olduğunu, bir sürü zikri icap etmeyen lüzumsuz işe kaynak aktaran, “sponsorluk” yapan ilgili kurumların TYB sözkonusu olduğunda, “tasarruf tedbirleri”ni gerekçe gösterdiğini -bunlardan bir kısmı sayın Bakan’ın taht-ı tasarrufundadır- merak eden kısa bir sohbetle öğrenebilirdi...

İktidar alanını sadece hükümetle sınırlı görmemek lâzımdır. TYB’nin veren el konumunda olduğu bu hususta, ödül alanların yayın kurumları ödül haberini, sadece ve sadece bir veya iki yazarımız, mensubumuz “ödül aldı” şeklinde haberleştirmişlerdi. Önemli olan onların ödül alması idi. Zaten bu onların tabii hakkı idi. Ödülün mahiyeti önemli olmadığı gibi, haber değeri de yoktu!

Türkiye’nin muhafazakârlığı alem edinen iktidar kesimi, Nasreddin Hoca’yı geride bırakır şekilde, bindiği dalı kesmekle kalmamakla, kendi varlık zeminini tahrib etmekte, hatta yok etmektedir!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: D. Mehmet Doğan
30-04-14
E mail: habervaktim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MUHÂFAZAKÂR İKTİDARLAR VE KÜLTÜR
Online Kişi: 15
Bu Gün: 149 || Bu Ay: 9.811 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.237 || Toplam Tıklanma: 52.174.068