ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / SANAT
Okunma Sayısı: 2912
Yazar: Gülcan Tezcan
SANAT HAD BİLDİRMEK İÇİN Mİ?

SANAT HAD BİLDİRMEK İÇİN Mİ?Kadim tartışmadır; sanat sanat için midir, sanat toplum için midir? Sanatı ‘eğitim’ aracı olarak görenlerin savunusu toplum için sanatsal üretim yapılması gerektiği noktasında karar kılar. Geniş kitleleri yönlendirmek, düşünce, dünya görüşü ve inançlarını etkilemek ve belirlemek için sanat en büyük ve etkin dönüştürücüdür.

Buna karşılık sanatı üst bir estetik değer olarak görenler için ise sanat daha seçkinci ve yüce bir olgudur. Bu yüzden toplumsal misyonlar yüklenemez.

Ama bizim meselemiz bu bitmez tartışmanın çok ötesinde… Zira son dönemde sanat iyiden iyiye politize bir alana dönüştü. Türkiye’de uzun yıllar hâkim ideolojinin en güçlü aygıtlarından biri olan sanat, batılı, çağdaş, modern Türkiye kurgulanırken hemen her disipliniyle eğitim aracı haline geldi.

Sanat çevrelerinde öteden beri var olan hegemonya da beraberinde tek tip bir sanat anlayışını getirdi. Bu coğrafyanın çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı etnik yapısı ne tiyatroda, ne sinemada, ne de görsel sanatlarda olması gerektiği ölçülerde yer bulamadı. Çünkü sanattan beklenti Türkiye’nin yüzü batıya dönük, ‘çağdaş’, ‘laik’, ‘modern’ bir toplum olmasına hizmet etmesi yönündeydi. Bu ülkü büyük ölçüde de başarıldı.

Artık sanat değil direniş yeminleri geçer akçe

Cumhuriyetle birlikte Osmanlıyla bütün bağlarını koparan ülkemiz, kültür ve sanat alanında da uzun yıllar köksüz, dilsiz bir anlayıştan medet umdu. Bu anlayış sanatçıları, en çok taşımaları gereken asgari nezaketten, incelikten de kopardı ve giderek sanat, statükonun korunması gereken son kalesi olarak bir savunma hattına dönüştü.

2000’li yıllardan bu yana toplumsal hayatta yaşanan değişim ve dönüşümün yansımaları ne yazık ki kültür hayatında görülemedi. Her tür vesayete savaş açan iktidar, sanat alanındaki vesayeti görmezden geldiğinden sanat dünyasındaki malum çevreler neredeyse muhalefet partilerinden rol çalmaya başladı. Film festivallerinin açılış ve ödül törenlerinde artık vaka-i adiye haline gelen çıkışların, göndermelerin ardı arkası kesilmez oldu. Eline ödülü alıp, iktidara küfreden, ülkenin ne kadar karanlık dönemlerden geçtiğini söyleyip, direniş yeminleri edenler ‘kahraman’lık payesinin dayanılmaz hafifliğiyle devam eder oldular yollarına. Artık ortaya çıkan sanat eserlerinin estetik değerinden çok, iktidara çakmaya ne kadar imkân verdiği önemli hale geldi.

Cihan Ünal’ın korsan tiradı ve sahneden parmak sallayan sanat

Tiyatro ve sineması 100 yılı geride bırakan bir ülkede siyasetin belirlediği ve yönlendirdiği, ideolojiye payanda olmuş sanat anlayışının rüzgârına gençlerin kapılması büyük ölçüde anlaşılabilir. Ama asıl mesele, yeni nesle daha aşkın bir sanat dili önerecek, barışçıl, toplumun birliktelik mayasını güçlendirecek bir bakış kazandırması gereken ustaların da ‘direniş’ rüzgârına kapılması.

Elbette sanat doğası gereği muhaliftir, iktidarla bağ kurmaz, aksine iktidarın yol açtığı insanlık hallerinden beslenir… Peki, bunu yaparken toplumsal barışı dinamitlemek, tüm uzlaşı yollarını tıkamak, kendisine doğru atılan iyi niyetli adımlara da sırtını dönmek zorunda mıdır?

En canlı örneğini Darülbedayi yani Şehir Tiyatroları’nın 100. yıl kutlama gecesinde yaşadık. İki yıl önce ‘iktidar tiyatroların kapısına kilit vuruyor’ diyerek eylem yapılan Şehir Tiyatrolarının kapısının önünde 100. yıl kutlaması için yürüdü sanatçılar. Görkemli bir kutlama organize edildi. Şehir Tiyatroları’nın bağlı olduğu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin başkanı o kutlamanın başından sonuna salonda hazır bulundu. Finaldeki kutlama cümleleri hariç hiçbir protokol konuşması yapılmadı. Ama buna karşılık ne oldu?

Tiyatromuzun yaşayan en iyi aktörlerinden biri olan Cihan Ünal, Damdaki Kemancı müzikalinden Ben Bir Zengin Olsam şarkısını söyledi. Performansıyla salonu coşturan Ünal, hızını alamamış olmalı ki programda yer almamasına rağmen ikinci bölümde korsan bir şekilde sahne alarak Shakespeare’in Atinalı Timon tiradını seslendirdi. Politik göndermelerle dolu olan metni, insanlığın her devrini kapsayan etkili bir tiyatro metni olarak alkışlamayı ne çok isterdim. Ancak aylar süren bir hazırlığın ürünü olan ve her adımı belirlenmiş bir gecede kendinde doğaçlama yapma hakkı gören bir misafir sanatçı belli ki son zamanların türedi sanat akımı haline gelen ‘Sanat, had bildirmektir’ anlayışına katkı sağlamak istemişti. Sanat elbette politiktir ve mutlaka her sanatçının bir politik görüşü, duruşu olmalıdır. Ancak bu fırsat bulduğu her ortamda devleti, iktidarı temsil edenlere saldırmak ve saydırmak anlamına gelmemeli. Siyasetçilerin üslubundan şikâyet edenler bilsinler ki seyirci de sahnelerden sürekli parmak sallayan, had bildiren sanatçı modelinden hiç hazzetmiyor.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Gülcan Tezcan
23-11-14
E mail: hersanat.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
SANAT HAD BİLDİRMEK İÇİN Mİ?
Online Kişi: 17
Bu Gün: 420 || Bu Ay: 9.024 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.484 || Toplam Tıklanma: 51.934.549